23 Eylül 2012

UMARIM...

Tam birikmişken kahrolası efkar içimde, kafamda bi dolu soru varken üstelik ve hatta ''neden?'' diye başlıyorken bütün cümleler, yakalandık pazara.

Sonra kahvaltı yapmayı unutuyorken, hatta olağan yemek yemeyi. Ve gece nöbetlerinin sayısı artmışken; iki saatte bir uyanıp kaybettiğim bir şeyi arıyor halde buluyorken kendimi yakalandık pazara.

Özlemişken, sürekli özlemişken, durmadan ve her şeyi özlemişken, ve ağlarken genelde, ilaçlardan medet umarken, mutsuzken, bi karanlıkta durmadan debelenirken yakalandık yine pazara.

Siz hiç mutsuz oldunuz mu?
ya da ölen bir evladın arkasından, beli bükük ve yarı kısık bi sesle ''oğlum'' diyen anneyi gördünüz mü? Bilirsiniz o zaman o ses nasıl acılıdır, hem de pazar öncesi, hem de kalabalıkkk, hem de...

Tam dünyaya alışıyorken üstelik, tam yeni bi sayfa açmışken o sayfaya ve kalan sayfalara acı döken insanlarrrr, pazar öncesi üstelik, hemen öncesi..

ve pazar yine yakamızda; acıma acı katmak, kalmayan huzurumu hiç etmek için...

Siz hiç çaresiz oldunuz mu?  Konuşun siz hiç çaresizlikten ne yapacağınızı şaşırdınız mı?
sonra pazar pazar ağlayarak uyanması var işin, bu sabah ya da herhangi bir sabah ağladınız mı?

Kahrolası dünya, ben ağladım...
(cem karaca : çok yorgunum)

cem ben, sırada huzur vardır diye umuyorum ve hala suskunum, yazıyorum sadece.