30 Mart 2010

NE OLUR?

Dursan,
gitmesen bugün.
Son kez baksam dağları sisli karadeniz gözlerine
hatta bu gece kalsan,
sarılsam güneş yanığı gül kokulu tenine,
yaylalarına bahar gelse köyümün.

Dursan,
gitmesen bu yıl.
panayırlar kurulsa gönlümün merkezine,
mutlu aşk şarkıları çalsa bayram günlerime.

dursan,
gitmesen bu ömür.
Gözlerine her bakışım son bakış tadında olsa,
yaylalarına kış gelmese köyümün..

Kalsan,
gitmesen,
benimle olsan bu ömür.
ne olur?


gereksiz adam

GEYİK


Bi başıboş bulup ümüğünü sıkaraktan, canlılara olan bütün hıncımı alayım diyorum. ''Neden başıboş' un başını yakayım ki'' dediğimde olmuyor değil hani, ama bir şekilde rahatlatmam lazım kendimi...

Neyse efem, çok değişik bir şey oldu ve bugün acayip gergin bir gün geçirdim (güleceksen yüzüme yüzüme gül, peşimden değil. yüzüme gül ki kendimi daha bi mal hissedeyim). Mesai saati bitip kendimi dışarı attığımda biraz rahatladım da nereye kadar... hemen açıklayayım ya da bi diyalog yazayım alta...

.hoşgeldiniz
-sağol
.nasılsınız?
-ben iyiyim, hep iyiydim. sen ne zaman iyi olacaksın?
.ben iyiyim zaten
-yok bir başına iyi olamazsın. ne zaman düğün göreceğiz?
.senin çocuk evlenmedi mi?
-evlendi
.e o düğün kesmedi mi seni?
-yok seninkini de görelim.
.tamam sen geç şöyle, ben göstereceğim....

gelde pöfff leme, gelde pöff leme...

bak! yeni anayasa paketi umrumda değil, darbe girişimleri, evrenin sırrını çözmeyi amaçlayan deneyde gerçekleşen çarpışma, Almanya' da açılması istenen Türk liseleri, metro zamları, o, bu... hiçbiri umrumda değil ama benim hayatımı yönlendirmeye çalışan, benle alakasız insanların varlığı beni deli ediyoorrr üleynnn...

[(kadir inanır mı, yaban mı?)
(yaban' ın adını unuttum, googleye üleynnn yazdım direkt çıktı.. üleynnn le bulunuyor olmak ne vahim bir durum)]

Hocam ben yeni bir hayat tarzı belirledim ve kendimi geyiğe adadım. Yukarıda gördüğünüz resim, bi arkadaşımın çok zaman evvel bana uygun bulduğu bi resimdir ya da buna yakın bir şeydi. Demek geleceği görmüş ya da potansiyelimi... denize düşen yılana sarılır misali geyiğe verdim kendimi, boynuzlarımdaki dallardan yaşımı da anlayabilirsiniz gayet net...

neyse işte, bi ara hatırlatın ''geyik muhabbeti'' nin doğuşunu anlatayım sizlere, madem bu işe adadık kendimizi hakkını vermeliyiz değil mi? şimdi yazardım ama günün stresi baş ağrısı olarak yer buldu bünyede, biraz dinlenmeliyim...

çok sevdiğim ve aşağıda da sözlerini yazacağım şarkıyı da sizlere armağan ediyorum efem... sözlerine tıklayarak şarkıyı dinleyebilirsiniz..



gereksiz adam (zaten başkası da yazamaz bu fevkalade edebi yazıyı)

FERMUARINI AÇTIM KLAVYEMİN

Fermuarını açtım klavyemin. Kesintisiz saçmalayabilecek potansiyelim mevcut bugün, yok dün ve bugün, yok yok geçen haftadan beri...

hımsss.. yok hatta bütün ömrüm boyunca saçmalayabilirim, ki saçmalayarak yaşıyorum.

Saçlarım perişan misal, hemen sağımda bi ayna var ve ben sağıma bakmaya tırsıyorum. aynada kendimi görmekle birlikte, hemen aynanın üstünde 12 yıl öncesine ait bir fotoğrafım var onu da görüyorum ve bu beni deli ediyor... evet yaşlanmak koyuyor bana, ''her yaşın ayrı bir güzelliği var'' yalanına hiç inanmadığımı da çok kere söylemiştim kanımca.

dün rüyamda üniversite yıllarımı gördüm. kan ter içinde uyanmam normal olabilirdi havalar sıcak olsaydı. kan' ın sıcakla ne alakası mı var, var işte, sıcakta daha akışkan oluyor kim buna itiraz edebilir, hiç kimse... buyrun cesaretiniz varsa beni masanın masa ya da siyahın siyah olduğuna inandırın. acayip kelime oyunlarım vardır, siz bile masaya sandaliye diyebilirsiniz her an..

neyse, nerde kalmıştım....

ha üniversite yıllarımı görme sebebimi anlatacaktım. ales sınavına girme girişimim oldu bu ara ve yüksek lisans yapmak istemiyorum ve hatta daha fazla okumak istemiyorum, okul görmek istemiyorum. kimse okumasın, böyle okuma yazma bilmeden anlaşabilecek toplumlar olalım. öğrenci olmasın, okul olmasın, okulda vızıldayan öğrenci sesi duymak istemiyoruuuummm....

evet duydum bu söylediğinizi; ''neden sınava girme teşebbüsün oldu''

evet duydum, benden kaçmaz.

neden mi?

kendime inadımdan, kendime olan uyuzluğumdan, kıl oluyorum kendime.. ondan işte...

Saat kaç, bakalımmm, 00:17... yatmam, sabah kalkmam, sonra yine yatmam ve yine sabah kalkmam gerekiyor. ''Hayat zaten bundan ibaret'' demişti bir bir önceki yazıya yorum olarak Vlademir ve ilave etmişti ''o virgül aralarını, istediğin gibi, sınırsızca doldurabilirsin''... olmuyor arkadaşım, dolmuyor istediğin gibi o virgül araları, dolmuyor. Çünkü bi psikopat ruh haliyle karşı karşıyayım, ne desem aksini söyleyip beni geri çekiyor....

Telefonum çalıyor bu saatte, üstelik benim uyumam lazım. Sezen çalıyor, söylemişimdir şu şarkısı, neyse açmayayım çalsın bir müddet daha, şarkı pek içli... oysa ne kadan mutlu, ne kadan mikemmmel bi ruh halim vardı bu şarkıyı duyana kadar, tühhh bok oldu her şey...

neysee....

cici cici yatayım, sabaha kahkahalarla uyanayım..

kahkaha deyince aklıma geldi, eskiden kahkaha atarak uyandığım sabahlar oluyordu. rüyamda başladığım gülme nöbetlerime uyandığımda da devam ediyor buluyordum kendimi. öyle aklıma geldi yazdım, sorgulama....

başım ağrıyor hacı, çünkü fevkaladenin fevkinde zamanlar yaşıyorum, bu mutluluk başımı döndürüyor...

bir kere daha pöfff leyebilir miyim?

lütfen...

pöfffff....


gereksiz adam

29 Mart 2010

.................YORGUN.................

Bayılayazdı adam,
şöyle bir sendeledi.
Çalacak bir kapı bakındı,
gözleri felfecirdi.
sağa baktı,
sola baktı,
bir türlü aradığını bulamadı.

Bir şeyler söyledi,
sonra sustu.
söylediklerini kimseye duyuramadı.
yere baktı,
yüze baktı,
bir türlü aradığını bulamadı.


gereksiz adam

HEBELE HEBELE

hebele hebele hebele hebele.

yazıyorum, yorumlar yapılıyor...

enter e basıyorum iki kere, yazı uzun gözüksün diye...

sonraa...

yazıyorsunuz, yazdıklarınızı yorumluyorum...

pöfff...

hayat;

yaşıyorum,

yaşıyoruz....

hebele hebele...

iş;

çalışıyorum,

para alıyorum,

yiyorum bitiyor...

çalışıyorum... para alıyorum... hebele hebele hebele...

tısssss, sıkıldım...

bi halt değiliz,

kendimizi halt sanıyoruz...

tısssss...

yazdım,

yorum yapın,

sonra yazın,

ben yorumlarım yazdıklarınızı...


28 Mart 2010

...

Ben kafayı çizmeden önce, anasını sattığımın dünyasında yok mu huzur bulacak bir mekan, he yok mu?

....

SEVGİLİ PAZAR...

Bir evin bir günlük ihtiyacını karşılayacak kadar elektrik var üzerimde. Sinir elektrik üretir mi bilmiyorum tabi, ama ürettiğini var sayıyorum...

Pazar bende vukuatlı ya zaten ama bu sabah vukuatsız bir günmüş muamelesi yaptım kendisine, yemedi. Tamam, biraz gergin uyandım. Kolum, başım, bacağım, sırtım v.s. ağrır haldeydi ama ben yine de şans verdim güne, olmadı...

Gergin bi kahvaltı arası ev ahalisiyle tartıştım, çayımı aldığım gibi sigaramı yaktım (sigara sağlığa zararlıdır, yakmamalıydım, bu benim terbiyesizliğim), yarısına geldiğim de sigaramı yatağa düşürdüm ama yanmadı yatak çok şükür. Sonra bilgisayarı açtım (kadim dostum) onunla oyalanırken odamı arılar bastı, onları defedeyim derken sigaramla sağı solu yakma teşebbüsüm devam etti. Sonra duş aldım, sıcak su tükendi bu havada. duştan çıktım saçımı kurutayım derken makine bozuldu. Aradığım bi pantolonumu bulamadım bir türlü, annem almış makineye atmış, kesin o makine de bozulur şimdi. Ya hacı ben 32 yaşında oldum, en son gidip evleneceğim o olacak, bıktım çocuk muamelesi görmekten de ben evlenirsem bir yıla kalmaz boşanırım eminim. Evde birileriyle yaşamak bana bildiğin işkence çünkü, uzaktan sevişelim-konuşalım-kırıştıralım arada yanıma gelsin yeter. bana böylesi lazım, da başımı alıp gitmeliyim buralardan... neyse nerden nereye geldi mevzu...

Fonda düş sokağı sakinleri ''al beni yar'', odamda arı vızıltıları, ulaşamadığım pantolonum (onu giyinmek istiyorum ısrarla, hayret bir şey), ıslak saçlarım, ben ve gecesinin manasızlığından gün yerine koymadığım parçalı bulutlu bir pazar...

heee tabi, saatinizi 1 saat ileri alın, çok lazım aman unutmayın...


gereksiz adam

27 Mart 2010

BUGÜN CUMARTESİ




.bugün cumartesi.
-evet bugün cumartesi.
.tatil
-teorik olarak, evet.
.lost 6. sezon 9. bölümünü izlemek güzel olur mu?
-koca cumartesiye az gelir.
.tamam, kahve yapıp sigarayla içerim bol bol
-yetmez
.çıkıp eş dostla takılıp, akşam bir iki bir şey içip, ordan burdan laflarız
-aynı dili konuşuyor musunuz?
.bilmem, bulunur ortak bir dil. olmadı, ülkeyi kurtarırız.
-başka
.evde de oturabilirim boş boş
-hiç akla gelmeyecek bir aktvite, sonrasında başlar kendini yemelerin.

.güneş yok, meteoroloji güneşli demişti.
-inandın mı?
.inanmak istedim
-ne olacaktı güneşli olsa
.belki yalancı bir huzur olacaktı
-ne zamana kadar oyalayacaktı güneş seni
.bilmem, cumartesiyi kurtarırdım belki.
-sonra
.sonrası yok, anı yaşamak lazım değil mi?
-becerecek misin?
.hayır
-.:))

-ne istiyorsun?
.yalnızlığımı
-zaten yalnız değil misin?
.daha da yalnız olmak istiyorum, haftanın 4 günü mesela.
-sonra?
.bilmiyorum, anı yaşıyorum.

-bugün cumartesi
.evet, cumartesi.
-gün bitiyor, hadi kaçırma
.yok ben anı yaşıyorum, beni yorma...


gereksiz adam


BANA KALSA BÜYÜMEZDİM, BELKİ ONDAN BURUKLUĞUM


Bir zamanlar böyle bir şarkı vardı değil mi? O zamanlar özlemlerimiz olsa da bugün ki kadar derinden acıtmıyordu insanın içini. Bugün bakıyorum da ''bana kalsa büyümezdim, belki ondan burukluğum'' sözleri ne kadar da beni anlatıyormuş. Hoş mükemmel bir çocukluğumun olduğu söylenemez de, büyüdükçe hayat daha çok yoruyormuş insanı, daha iyi anlıyorum...

Cuma bugün ya, bugün huzurlu zamanların başlangıcı ya.... Oysa ben vasati 40 çöp kalmış aklımla, boş bir KAV kibrit kutusu gibi hissediyorum kendimi. Nasıl mı oluyor?

bilmiyorum... Aklıma emri verdim istemeden, şimdi o hislerimi yönlendirip, böyle bir ruh haline soktu beni. Sonra anladım ki, ben bu hayatta hep bardağın boş tarafını görmeye alışmışım, elimde değilmiş...

Bazen çook sıkılıyorum kendimden, çoookk... lütfen siz de sıkılın arada benden, kendimi haksız çıkartmayayım...

geldim,
gördüm,
beğendim,
almadım gitti dünyanın tadını...


gereksiz adam

25 Mart 2010

ASLINDA NE?

(I)

Aslında dere sesi,
yüzüme vuran ilkbahar,
ay ışığı,
Sezen Aksu..

Aslında huzur,
hayalimdeki sevgili,
sağlık,
para...

(II)

Aslında yalnızlık,
kaçamak aşklar,
ayrılık,
v.s.

(III)

Aslında ne?
huzur,
yalnızlık
huzurlu yalnızlık
ya da

Aslında ne?

24 Mart 2010

..:))

Bilen bilir (popüler bi kimliğim sonuçta, bilmeyenin kendi ayıbıdır bu) sabahları ben küfrederek başlarım güne. Şu Seda Sayan gibi olamadım bir türlü. Kadın hayatı çözmüş, ermiş misali mübarek. Reklam filmlerinin birinde, sabahın bi körü evinin önüne yığılan kalabalığın sesiyle, gülerek ve bol makyajlı uyanabiliyor güne ve balkona çıkıp gülücük dağıtıyor herkese. Misal ben olsam elime aldığım en sert eşyaları üzerlerine fırlatırdım, gerçi o kadar parayı bana verseler ben de güle oynaya uyanabilirdim bir günlüğüne, aynı kalabalığa ertesi gün saldırırdım, ne olacak...

Neyse efem, sabaha hazırlık akşam bu saatlerde başlıyor bende, nasıl mı?

Traş olmalıyım mesela ve traş olmayı hiç sevmiyorum. Üniversite yıllarında, bir nevi pejmurde adam imajıyla yaşamak gibi bi hayalim vardı, yok yok hayal değil bu tamamen bendim. Şöyle saçım sakalım karışsın birbirine, geç saatte kalkıp geç saatte yatabileceğim mesai saatlerim olsun, kravat v.s. zaten hiç kullanmayacağım aksesuarlar olarak kalsın hafsalamda v.s. Olmadı tabi, istediğim çok şeyin olmadığı gibi... Misal mimar olmayı isterdim bir zamanlar bak o da olmadı ama ucundan kıyısından yanaşabildim ya buna da şükür...

Traşı olduk mu?

Olduk, olduk ama suratım kan revan içinde kaldı çok zaman olduğu gibi. Çünkü sevmiyorum, çünkü traş olmak istemiyorum, çünkü traş olurken sinirimi suratımdan çıkartıyorum. Sonra traşla beraber yüzüm kuruyor, bi nemlendirici kullanma zorunluluğu doğuyor, e sonra da metroseksüel oluyorum, sonra Özcan Deniz geliyor aklıma, hepten kıl oluyorum.

Kremi sürdük mü?

Sürdük, sürdük ama kremin etkisiyle az önce kestiğim yerler tekrar başlıyor kanamaya, tekrar peçeteler yapıştırıyorum suratıma, sonra tekrar yıkıyorum, tekrar nemlendirici sürüyorum, tekrar Özcan Deniz, tekrar sinir ve hatta akın akın sinir, kamyon kamyon....
Sonra saat 12 oluyor, yatmam gerektiği geliyor aklıma, sonra tekrar sinir oluyorum, tekrar özcan.......:))

Birde sabahları uyanır uyanmaz meslekten, ama bi üst kademeden biri geliyor aklıma ( adını ve ünvanını açıklayamam, yasak kardeşim..:)) işte bu beni bitiren son darbe oluyor sabah adına. gel de çık o yataktan şimdi...

Birde ben şuna karar verdim, başladım mı sonu gelmiyor, gelemiyor konunun...

uyşşşşş, dıkkandım ha...


gereksiz adam


BİR SENARYO VAR

Baş rolündeyim sürrealist bi kurgunun. Salvador Dali' nin çizdiği bir resim gibi. Uzaktan bakınca kendimi fark edemeyecek kadar karışık.

Bir yönetmen var, bir senaryo yazarı var, bir çizer, bir......

var,

evet var ama kayıp...

evet var bir yönetmen, bir senaryo yazarı....

evet var ama ben değilim....


gereksiz adam


23 Mart 2010

ÖLÜMLER ÇIPLAK GELİR


vedalar doğru değil
sevgiler yalan değil
koşarım ben sensizliğe
bu son bakışta gitmek hiç mümkün değil
görünür bana senden kalan
bilirim ki vardır şarkımı duyan
boşunadır yakarış çizilere

geçer zaman aşk sevince

(yanlış yaptığını düşündüğü an kendinden nefret eden bir insanın yakarışı belki, belki de bu hayatta hiçbir yer edinemediğini bilen biz acizin... ve biliyor, bu hayatta elle tutulur doğrusu neredeyse yok)

BEN GİDERİM MERSİNE ADAM GİDER TERSİNE

-hacı, bugün gecelere akmalı, karı kız peşine düşmeli, doya doya aşk yaşamalıyız.

.yok hocam, yaşamsal bıkkınlıklarım var. karanlık bir odaya kapatacağım bu akşam kendimi, dünyayı sorgulamam lazım. bir iki küfrüm var bir de hazırda, onları sallamalıyım hayata. Sonra sessiz bir mekanda bir iki müzik dinlemeliyim biraz toparlanmak için v.s.

-neden lan, ibne misin sen?

.hocam bak hatun geçiyor, sen git onlara sark...

YA DA

ben giderim tersine adam gider Mersin' e...


gereksiz adam

22 Mart 2010

KAÇTILAR, KELİMELER KAÇTILAR

Kaçtılar,
bütün kelimeler kaçtılar...
yol boyu,
dizi dizi ya da karışık,
yığınla..
anlamlarını da alıp kaçtılar...

Önce ruhları yakaladılar tenhada,
saldırdılar,
sıktılar boğazlarını,
duygularını da alıp kaçtılar...

kelimeler,
sıkıştırdılar tenhada ruhları...
bakın,
bir bakın n' olur!
sıktılar şimdi boğazlarını ve kaçtılar...

kelimeler,
onlar gittiler..
bir başına bırakıp bedenleri, gittiler..
bedenler sanki ruhsuzlaştılar...

kelimeler,
gördünüz mü,
kaçtılar......

gereksiz adam

21 Mart 2010

ŞİMDİ O...

Hep bir gün huzur gelecek diye bekledi. Hep ''bugün değil, ama bir gün olacak'' dedi. Bütün dualarını huzura adamıştı. Bir gün sıradanlaşıp insan içine karışacaktı. Bir sürü, mutlu olmanın yollarını anlatan kitap okudu. Hepsi ''an' ı değerlendir, yarını ve dünü bırak bir kenara'' diyordu ama o hiç an' ını yaşayamadı. Hep gelecekten bir ışık bekledi, hep düne küfretti...

Bir gün huzuru bulacak gibi oldu. O güne kadar yaşadığı bütün iç sıkan mekanlardan kurtulmuştu. Yeni bir dünyanın kapısını açmıştı işte, huzur oradaydı. Ona yaklaştı, çok yaklaştı ama dokunmaya cesaret edemedi. Döndü dolaştı, üstelik dualarla, huzurdan çok uzak olan o eski mekanlardan birine ulaştı. Çünkü korkaktı, çünkü huzurlu hayatın nasıl yaşanacağını bilmiyordu.

Şimdi pişman ve sil baştan başladı her şey. Şimdi o araladığı kapının yerini bildiğini sanıyor, şimdi o kapıya ulaşmak için uğraşıyor ama zor.. daha çok duaya, daha çok duacıya ihtiyacı var ve yavaş yavaş kaybediyor umudunu. Umudunu kaybettikçe hayatta hiç bir amacı kalmıyor..Amaçsız yaşamanın zorluğunu bilir misiniz?

Ne dolu ne boş,
robot gibi,
ruhsuz,
ne huzurlu ne huzursuz,
robot gibi..

Şimdi onun duaya ihtiyacı var huzurlu saydığı yerlere gitmek için,

Onun için hep beraber dua eder miyiz?


gereksiz adam

UMUT, PAZAR, HIMMMSSS

Pazar pazar depresif olmam lazım, tabiatım bu benim, ama olmuyor işte. Güneşten midir nedir anlamadım. Mutsuz değilim, mutlu değilim, iç dünyam harap-bitap durumda değil. Hayır korkuyorum bu halimden, pazar günü depresif olmayan gereksiz adam gözümü korkutuyor...

Al buyur bak, Sezen dinliyorum ''yürüyorum düş bahçelerinde'' albümü. Adamı sağdan sola çarpacak şarkılar mevcut maşallah.. misal '' kaçak '' şarkısının şu sözleri;

''Tuhaf buluyorlar bu kaçak halimi
Seninle doldurdum yasak ihlalimi.''

ya da

''Senle unuttum bütün ezberlerimi''

yetmeli dibe vurmama ama cıksss, hiçbir şey olmuyor. Utanmasam şimdi yan bahçeye koşup çimlerin üstüne yatıp yuvarlanacağım.

Du bakayım, hımmmmsss

Hımss deyince aklma geldi, önceki gün msn de bir bayan arkadaşla yazışırken ''hımsss'' yazdım diye bana küstü. Detaya girecek olursak;

.hebelabe hebele hebele ( bir şey anlatıyor )
-hımsssss
.hımmss ne ya, türkçe de var mı böyle bi kelime?
-düşünen adam sesi, kelime değil...
.iyi tamam, iyi akşamlar..

şeklinde gelişti olay. şimdi merak ediyorum bi kadın ''hımmss'' la nasıl bu kadar gerilip, küsüp gidebilir. Ruh halini merak ediyorum da....

Çok tırsıyorum bu hallerimden çookkk, 3,5 atıyorum...
pazar ve ben mutsuz değilim...

Neyse efem, alakasız bi üçlükle bağlayalım mevzuyu;


UMUT

Usulca süzüldüm ya dünyana.
Güneşi görecektim,
umutla baksaydın hayata...


gereksiz adam



19 Mart 2010

ÖNEMSENMEK İSTİYORUM

Hayır bende bir insanım en nihayetinde. Benim de bir kedi-köpek gibi sevilmeye, öpülüp, koklanmaya ihtiyacım var. Ne olur yani yoldan geçen herhangi biri, öyle karşıdan koşarak gelse, sevse, bağrına bassa beni... he ne olur..

Tamam, hayat bana sürpriz yapmıyor, karşıdan kimse koşa koşa gelmiyor, eyvallah kabul ettim... e bari değişik yollarla gaza getirse beni ne olur sanki.. he ne olur...

Bir restoran da magazin gazetecileri yakalatsa misal beni... ben de ''çekmeyin beni laynnn'' tripleriyle mekanı terk ederken, bir yandan da mikrofonlara demeçler versem... kitleler peşimden koşsa, el üstünde tutulsam ne olur, he ne olur...

Şu 32 yıllık ahir ömrümde bi don fırlatan olmadı sahneme.. tamam sahnem yok belki, sahne sahibi olma potansiyelim de yok da ne olur varmış gibi davranılsa. he, ne olur...

Psikolojik sorunlarım var kardeşim. Önemsenmek, övgü duymak istiyorum ve siz sayın okuyucular, blogdaşlar bu konuda size de çeşitli görevler düşüyor...beni övün, yere göğe sığdıramayın.. boşuna mı blogdaş olduk... ben bilmem görevinizi yerine getirin...

Misal çok zeki olduğumu söyleyin ya da ne bileyim edebiyat dünyasını sarsacak, altını üstüne getirecek, yeni bir çığır açacak yazılar yazdığımı.. o da mı olmadı, bensiz blog dünyasının çökeceğini, herkesin bir yanının eksik olacağını dillendirin...

Önemseyin beni arkadaş, yere göğe sığdıramayın....

bunu çok istiyorum, çok....


gereksiz adam

17 Mart 2010

....RUHSUZ, ÇIPLAK ve KISIR....

Ruhumu çıkarttım üzerimden,
Bir hayvan kadar değerliyim artık.
ruhsuz kaldım.

Soyundum,
sırayla kurtuldum bütün somut eşyalarımdan,
çıplak kaldım.

Kalbimi söktüm yerinden,
Hadım ettim aklımı,
kısırlaştım...

Ruhsuz,
çıplak,
ve kısır..
Aynalarda aslımı aradım
..................
bulamayıp suret olarak kaldım....


(hasta)gereksiz adam

(ABD' de sahilde koşan bir adama, acil iniş yapan bir uçak çarpması mı yoksa ülkem öğretmenlerinden bir tanesinin, kitabını evde unutan çocuğa, kendisiyle beraber bütün sınıfa sırayla tokat attırması mı?)

16 Mart 2010

HERKES BİR OLMUŞ SANA EŞİTLENEMEMİŞ

Sonra bir hiç olduğunu anlıyorsun biriktirdiklerinin. Bakıyorsun herkes başka değerlerle oyalamış kendini, yeni bi dünya oluşturmuşlar senin dünyandan uzakta ama herkes bir olmuş, sen bir başına onlara eşitlenememişsin.. ve herkes bir olmuş, karşında, öylece durup kalmış...

Saçı başka, sözü başka, aşkı başka, üstü-başı başka bir dünya. Ve yine başlıyorsun yeni dünyada yer bulma çalışmalarına. Yıllarca biriktirdiklerini bi tarafında saklayıp, sıradan hayatların içinde sıradan bir obje olmak için uğraşıyorsun... afrika' nın çıplak kabilelerinde takım elbiseyle gezmek kadar utanç verici oluyor hayat...

uzaktan seyredip yadırgadığın tüm olağan dışı hallerin içine girip olağanlaştırmak için çabalıyorsun, çabaladıkça eski değerlerin al olup yüzüne saldırıyorlar...

Sonra bakıyorsun, özene bezene biriktirdiğin tüm doğruların yalan oluyor, herkes yalancı oluyor ve sen o yalanın ve yalancıların içinde yer bulmaya çalışıyorsun kendine, sırf çıplak afrika kabilelerinin içinde takım elbiseyle dolaşmamak için.

peki ya sonra...


gereksiz adam

15 Mart 2010

SIRF BU YÜZDEN SAYISAL...

Sabahları erken kalkmaktan nefret ediyorum, sırf bu yüzden sayısal loto oynayıp parayı bulmak istiyorum...

Akşamları erken yatmaktan da nefret ediyorum ve yine sırf bu yüzden sayısal loto oynayıp parayı bulmak istiyorum..

Sabahları erken kalkmaktan mütevellit, akşamları erken yatmaktan nefret ediyorum, sayısal loto oynayacağım, söylemiştim az önce zaten...

''Erken'' den ve hatta ''Er'' ''ken'' ''erke'' ''e,r,k,e,n'' den de nefret ediyorum...

aydanatlayankedi demiş ki ''Pazartesileri sevmiyorum''... ben; salı, çarşamba, perşembe, cuma sabahını da sevmiyorum (cuma öğleden sonra bi huzur kaplıyor içimi), çünkü erken kalkmam gerekiyor ve erken kalkmayı sevmiyorum ve sırf bu yüzden sayısal.....

Milletvekili olsam ilk önergem mesailerin öğleden sonraya alınması ve haftalık tatillerin 4 güne çıkartılması olacak ve milletvekili olmak istemiyorum, istemeyince de kendime olan önerge önerim de yatıyor, o yatınca ben hala erken yatıyorum ve bundan nefret ediyorum ve bu yüzden sayısal....

(kimse bana ''zaten bu ülkede bi ton tatil var'' demesin, demesin, litfen bak kızarım.. açın bakın avrupa da bi ton tatil var, yıllık izinleri bile bizden çok çoğunun... dini ve milli bayramımız çok diye biz ne yapalım, onlarda milli olsalardı, dini olsalardı da bayram sahibi olsalardı...)

neyse işte, şimdi yatmalıyım (ağlayaraktan), sayısal konusunda şanslı olanlar da rakam belirtsin..


(harbiden) gereksiz adam





NEVRUZ

Doğanın uyanışı da yaklaştı. Şimdi baharın gelişini kavgalarla-gürültülerle kutlarız. Neredeyse tüm Kuzey Yarımküre' de kutlanan Nevruz bayramını bile elimize yüzümüze bulaştırmak gibi bir meziyetimiz var ya, helal olsun bize...Oysa ne güzel olurdu bayram tadında, dostluk tadında kutlanabilseydi...

Umarım bu yıl Nevruz adı gibi gelir; günümüze, karanlıklarımıza ışık olur...


gereksiz adam

13 Mart 2010

90' lar



90' lar mı güzel di yoksa o yıllarda benim kafam mı güzeldi anlamadım. Sanki o yıllarda her şey daha manalıydı. Herkesin keskin ve kararlı bir bakışı vardı hayata, üniversite öğrencileri daha asi, daha politiktiler. Bugün ki gibi medyanın (bahsi geçen medyanın bir kısmı bugün yok ama geçmiş çalışmalarının meyveleri bu gençlik kanımca) istediği tek tip insan değildiler ve olmadılar hiç bir zaman. Düzene karşı hep bi duruşları vardı. Dayatmaları sevmiyor, dayatılanların hep karşısında duruyorlardı. Sağ ve sol vardı, harbiydi. Bugün ne sağ kaldı ne sol (Bugün başımızda ki iktidar da olmasa karşı duracak hiçbir şeyleri olmayacak ve hepten ''televole'' gençliği modunda yaşayacak gibiler, ki siyaseti de o kıvama soktular)...

80' lerde yaptığı darbeyi anlatan eski bir Cumhurbaşkanını, gidip-gelen ama asla sonsuza dek gidemeyen şapkaları ''hadi hoppa içelim'' arası alkışlayan bir üniversite gençliği, pöfff nasıl bu hale geldiler)

Şarkılar çok daha başkaydı, hepsinde daha çok aşk vardı. Henüz sanal dünyaya düşmemişti aşklar. Okul çıkışı buluşmalar, pastane de buluşup el ele tutuşmalar v.s. tadındaydı... 90' ların en başında cep telefonu yoktu ya da yaygın değildi henüz, masum tacizler ev telefonlarından yapılırdı. Arayan kızın adı ya Gizem olurdu ya da Gizemli,

.alo
-buyrun
.sizinle tanışmak istiyorum
-neden?
....
...

Gizem de Gizemli de artık sıradanlaştı.

Sonra 90' larda livays (levi's), likupır (lee cooper) vardı. Canla başla yaz tatilinde çalışıp, çalıştığını bu markalara yediren gençler pek eğlenceliydi bence, ama olsun onların da bi duruşu, livaysının cebinde biriktirdikleri vardı.::))

Bit pazarına! düşmemişti her şey işte, her şey çok daha manalı, çok daha yaşamdandı...

ya da

90' lar mı güzeldi yoksa o yıllarda benim kafam mı?

(Ve benim saçlarım, neredeyse alnımdan çıkardı..:))


gereksiz adam

12 Mart 2010

CUMA

cuma,

kahve,

sigara,

huzur...

gereksiz adam


(Sigara sağlığa zararlıdır; Hamile iken sigara içmek bebeğe zarar verir. Sigara içmek yüksek derecede bağımlılık yapar, Sigarayı bırakmak ölümcül kalp ve akciğer hastalıkları riskini azaltır. Sigara içmek ağrılı ve yavaş bir ölüme neden olabilir. Sigara içmek kan akışını yavaşlatır ve cinsel iktidarsızlığa neden olur. Sigara içmek cildin erken yaşlanmasına neden olur.Sigara içmek spermlere zarar vererek doğurganlığı azaltır.....)

11 Mart 2010

DOSTUM

Siyaset bu yönünü kestirmek zor da, ben seninle başka dillerde ortak bi hayat paylaştım dostum. Dilini, dinini, ırkını hiç sorgulamadım. Sen beni bi yol kenarında en acılı zamanımda buldun, elimi sıkıca tutup yol gösterdin. Yürüdüm o yolda ya da beceremedim ama sen bana ortak bi dilde hayatı anlattın. Henüz ülkem açılımlara bulaşmamıştı, henüz ülkem insanı ortak dilimizi keşfetmemişti, sen bana ortak hayatı anlattın...

Sen hep mantıklıydın. Arada hayata küsmelerin, kendini de bize katıp gitmelerin oldu ama döndün, dönüp bıraktığın yerde sıkıca sarıldın dostluğumuza, dönüp bıraktığın elimi sıkıca tutup devam ettik yoldaşlığımıza...

''Sen oydun, ben buydum'' hepsi boştu.. sen yol göstericimdin, sen ikinci(!) ışığımdın, sen çok zaman sonra dostluğun bendeki tanımını tazeleyen, güzelleştirendir...

Dostum, ortak dilini sevgiden yana kullanan dostum, iyi ki o yoldan geçtin, iyi ki o yoldan geçerken beni buldun...

Çok şükür hala varsın...



(bu da sana armağan olsun )


gereksiz adam

10 Mart 2010

SONRASI KÖTÜYDÜ

Biz seninle hayatın kısa bir anında tamamladık birbirimizi. Kıymetini bilemedik belki, belki de beklenen sonu irademiz dahilinde getirmeyi seçtik. Ananeler çağırdı, ananeler kendi asıllarına çağırdı, kabul ettik ve gittik.

Biz seninle, bütün sonları ''hata'' ya çıkan yollardan birini seçtik. İlk ağrısı şiddetliydi gidişlerin, ilk karşılaşmanın verdiği sarhoşluk kadar şiddetliydi. Biz seninle şiddetli bir an' ı seçtik.

Biz gitmenin ve kalmanın kardeşliğini, ilk selamımız ile kabul ettik. Sonunu bilmek ne kötüydü oysa, anlık teselli zamanların da dahi sonu düşünerek huzuru aramak ne kötüydü. Biz bildiğimiz sona huzurla gittik...

Biz seninle, öleceğini bile bile kendini korumak için iğnesini sokan bal arısının cesaretini yaşadık aşk için...

Sonrası kötüydü,
sonrası şiddetliydi...

Biz seninle bi cesaret anlık aşkı seçtik, bitti....


gereksiz adam


9 Mart 2010

........DALLAMANIN TOKADI........

Hayat sana gelişine şöyle bi çarparım,

görürsün ebenin pişirdiğini...


gereksiz adam

................................

(Dallama, Osmanlı zamanında, müslüman olmayan çocukların ve bazı gelişmeye müsait müslüman çocuklarının mermerlere tokat atmak suretiyle büyütüldüğü ve sonraları bu çocukların savaştaki atlılara karşı yaya olarak önde koşulan askerler olan cengaverlere dönüştükleri zamanda onlara verilen isimdir. Yani bu çocuklar büyüyüp Osmanlı tokadı atmaya başlarlar, öyle ki; savaşta atlıların karşısına çıplak elleriyle çıkarlar ve atın üstündeki düşmana zıplar tokadı koyarlar ve düşmanlarının boynunu tek tokat ile kırabilirler.. işte bu çocuklara dallama denilmekteymiş...)



8 Mart 2010

DEPREM

Deprem esnasında herhangi bir koltuğun kenarına uzanma konusunda ikileme düşen biri olarak ben, böyle durumlarda yöneticileri suçlama hakkını kendimde bulamıyorum nedense lakin, bizleri 6 büyüklüğünde bir depremde, bu sayıda ölü olmasına vesile olan kerpiç evlere mahkum eden aynı yöneticilere, aklımdan geçen en asi cümlelerle itham etmenin de isabet olacağını düşünüyorum. Fakat bu ülkenin en layık vatandaşı olarak susup, ölenlere Allahtan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum...

Bir daha olmasın böyle olaylar demenin de ne kadar yersiz ve sıradan olacağının farkında olduğumdan yine susma hakkımı kullanıp, bütün inançlı 3. dünya ülkelerinde olduğu gibi yaradana sığınıyorum...

..........................................................................................................................

Ve teselli amacıyla, yılın bir gününü, konunun muhatabı mağdurlara hediye edip gönül almaya çalışan dünya düzenine boyun eğip, bütün kadınların gününü kutluyorum.. Umarım bir gün ezilen insanarın olmadığı bir dünyada 365 gün huzur içinde yaşarız (kankam polyanna)


bu şarkı tam da burda dinlenir herhalde...

müzik - sezen aksu güldünya | izlesene.com



gereksiz adam

7 Mart 2010

PAZAR

Bu şarkı;

İlkay Akkaya

ve bu şiir;

YOLA ÇIKIŞ

Yeterince görüldü. Bütün kılıklara girdi gizli görüntü.
Yeterince oldu. Kentin uğultuları, akşamleyin ve güneşte, ve her zaman.
Yeterince yaşandı. Yaşamın durakları. - Ey uğultular ve Gizli Görüntüler!
Yola çıkış, yeni sevgi ve yeni görüntüler içinde.

Arthur RIMBAUD
Çeviri:Özdemir İNCE

ile başladı gün. Uyandığımda sahip olduğum ruh halimin tam da karşılığıydı bu şarkı ve şiir -Son mısrayı uygulamayı ne çok isterdim- her pazar yalnız uyanırım ben, her pazar biraz daha yalnız, biraz daha ötekileştirilmiş. Her gün karşımda duran şeylere daha bi yabancı bakarım, daha önceden hiç görmemiş gibi seyrederim, daha önceden hiç nefret etmemiş gibi. Sigaram boğazımı daha çok yakar, kahvemin tadını sevmem. Oturduğum yerde kalırım öyle, sağa sola bakınırım bir şey arıyormuşçasına, bulamam....

Her pazar biraz daha kendime kalırım. Telefonlara bakmam, arayanları anlamaya-tanımaya çalışırım, olmaz...

Ben her pazar hayattan biraz daha nefret ederim, daha çok gitmek isterim, daha uzaklara gitmek,

olmaz, gidemem....


gereksiz adam

3 Mart 2010

....................GÜN......................



Aşk gibi,
hırçın,
anlaşılmaz,
anlatılmaz,
daha kalabalık,
daha,
çok daha...

Kadın gibi,
çok sesli,
kaprisli,
anlaşılmaz,
namütenahi,
daha,
çok daha...

Deniz gibi,
dalgalı,
bulanık,
asi,
romantik,
daha,
çok daha...

Gün;
Aşk gibi,
kadın gibi,
deniz gibi...
anlaşılmaz.



gereksiz adam


2 Mart 2010

KUŞLAR ÖTÜYOR, GÜNEŞ SICACIK DA...

Yaradana ya da hayata küseyim, naz yapayım biraz sonra o bana -özür babında- huzuru getirsin dedik mi olmuyor. Kimsenin, soyut ya da somut hiçbir şeyin seni ciddiye aldığı yok. varsa içinde bi güç, bi cesaret ayağa kalkmayı dene, yoksa otur derdine yan...


Son cemreye az kaldı birde, bahar ha geldi ha gelecek. bir an önce yolunu bulup kaçmak lazım baharın getirdiği olumsuzluklardan. Kuşlar ötüyor, güneş sıcacık, lay lay lom deyip geçmek lazım da, becerebilen.....



gereksiz adam