25 Kasım 2013

HİÇ Mİ ÖZLEMEZ İNSAN?

Neden sonra herkesin her şeyden bıktığını algıladım. Aslında bildiğim ama itirafında güçlük yaşadığım bu gerçekle yüzleşmem, o hep hayatımı altüst eden "kendinden uzaklaşma" haliyle son buldu. Yer çekiminin olmadığı herhangi bi yerde, kendini yakalamak için uğraşan bi faniyi düşün... ah hayat....

Sonra duru bi yazı yazdım, okuduğunda her şeyin algılanabilmesi için hiç uğraşmadım ama her okuyan tanıdı beni. Bir kısmı saldırdı bi kısmı sarıldı ve ben yine öyle ortada kaldım.

Ha bir de geçmişe küfrettim, hayatımdan gelip geçen fanilerle hesaplaşmak istedim en çok.

"Hiç mi özlemez insan?"  ve dahi "başka bedenlerle nasıl sevişir o kadar aşktan sonra?"
en az seven bendim üstelik ama devamında hiç sevişmeyen...

Oh Tanrım, ben bu sınavı kaybettim bu çok belli ve eski yazıların biri "boğazımda bi halka, gerçeği görmeme engel" diyordu..

Üstelik ben, öyle duru bi yazıyla anlatmıştım ki özlemimi, uykusuzluğumu, saat başı sırılsıklam uyandığım geceleri vs.

Velhasıl, Leyla ile Mecnun ve türdeşlerinden sonra, hikâyelerde bile kaybedildi aşk, biliyor musun?

Ah o soru yok mu; Hiç mi özlemez insan?

da hep susar...

cem ben, bıkkın.

22 Kasım 2013

CEVAPSIZ

Bi Küçük İskender şiirinde kaybolduysam Cuma sabahı 
ve ezandan hemen önce uyanıp, yarı aydınlık odada yalnızlıkla konuştuysam...  

Pencereyi aralayıp, ciğerime çektiysem karadenizin hüznünü 
ve bi katran gibi biriktiyse ciğerlerimde yalnızlık; 
öksürüyorsam, karadeniz ve dolayısıyla hüzün tükürüyorsam... 

İlk gençlikte kaldıysa gözlerimin ışıltısı bir de...
Ve hep biriktirdiğim mutluluktan harcadıysam, yeni mutluluklar yoksa... 

Bi Küçük İskender şiirinde kaybolduysam bi Cuma sabahı;

"Bağırdıkça etlenmiş sesim
etlendikçe sesim, kanamış elmas liğme liğme
seni ne çok öldürmüşler anne
beni ne çok dövmüşler ( K. İskender, Ne çok)"

Pencereyi aralayıp, ciğerime çektiysem havadaki hüznü ve karadeniz tükürüyorsam biteviye...
Cuma sabahı,
ve gecede kaldıysa hayallerim; 
uykulu, uykusuz ve belli belirsiz kapanıyorsa gözlerim
ya da beklenmedik bi anda bittiyse şiir
..........
..
.

cem ben, 

19 Kasım 2013

ŞAİR GÖRÜNÜMLÜ ŞİİRSİZ

Şiir yazmıştı, gözlerinin etrafında sabitlenmiş ağrıdan kurtulup, okuyabilseydi karadenize...  

Kalbi mi acıyordu şairin, unuttum. Sadece bi feryat duydum kelimelerde, sonra korkak nefes alış verişi ve en son derin bi sessizlik, o uçuruma çıkmadan önce.

İki nefes arasına sıkışmış, zamanı muamma zamanların feryadı "ben ne çok ölmüştüm" cümlesinde düğüm, birden çok düğüm, ikiden, üçte, beşten çok düğüm, çözülmeyen...

Bi zaman önce yazılan ve çok zamandır yaşanan bi pazar sendromu ve gerçeğinden biraz daha ağdalı zamanlar. Sonra bilindik zamanlarda yaşanmış ve sonrası yazılmış şiirlerde nasıl yapış yapış kelimeler, okurken dile yapışan, okurken göze yapışan, okurken kör eden...

Kalbi acıyordu şairin hatırladım. Karadenize okuyamadıysam da bi karanlığa üfledim kelimeleri ve dahi anlamlarını. Şair belki mutlu, şair belki mutsuz, şair en çok duygusuz, ki şair beceriksiz...

Sonra, durumu pekiştirmek için ardarda sıralanmış kelimeden bozma, sonu üç noktalı cümlelerden medet ummaktan vazgeçemeyen, kendini tekrar eden, tekrar ettikçe aslından kopan ve aslında bi aslı olmayan, fotokopi bi hayatın şair görünümlü şiirsizi. Hadi acıyalım, hadi acıyın, hadi dolu dolu kelimeler fırlatın yüzüne ve hepsi anlamsız olan...

Dijital dünyanın nimetlerinden medet uman ama en çok "çok sevilmek" için uğraşan ve çok sevilmek için yalpalayan, kaçan, sessizce kovalayan ama en çok kaçan ve kelimeden bozma üç noktalı cümlelerden medet uman, aslı olmayan şair görünümlü şiirsiz bir fotokopi o, hadi kelimeler fırlatın yüzüne.

cem ben,

17 Kasım 2013

GÜNLERDEN PAZAR

Bi gün geberip gittiğimde; ömrüm boyunca, çaresi olmayan bi mutsuzlukla mücadele ettiğimi herkes bilsin isterim.

cem ben, günlerden pazar.

15 Kasım 2013

SESSİZ YOLCU

Boyut değiştirmiş insan halleri ve kafamda birikmiş irin ya da dahası...

Sessiz bi yolculuktu bu ve dar yollardan geçtim en çok. Bi dolu kelime bıraktım giderken, kimsenin okuyamadığı. Ve şehirleri uzaktan seyrettim; trafik, bol ışık, koşuşturmaca, kalabalık ve en çok gizli yalnızlık... Büyüdükçe daha çok seyrekleşen çiçekli, geniş huzur alanlarında mola verdim. En çok sende kaldım belki ilk aşk ve en çok sende sakladım kendimi. Şöyle yanağına bol gürültülü bi öpücük konduramadım ne hazin...

Sonra düğünler, sonra düğünler seyrettim uzaktan ve öpemeden yanağında...

Elveda.

Önceki gün, huzurla uyandım güne; şükrettim, yaradanın dizinin dibine sığındım tabiri caizse. Dua ettim, şükrettim, şükrettikçe sığındım, sığındıkça huzuru buldum. Sonrası...

Oh tanrım, ne çok vicdansız var dünyada, o kadar zaman sonra; ......

Sessiz bi yolculuktu bu, önceki gün tamamen sustu. Fiziksel bi hastalıktı, kanın hızla beynime yüklendiğini hissettim, terledim, üşüdüm ve sustum. Ruhsuzum, duygusuzum, şuursuzum...

Bi dolu kelime bıraktım giderken, bi dolu ah ettim, bi dolu acı...  Kimsenin bilmediği..

En çok sende kaldım bir de, şöyle yanağına gürültülü bi öpücük konduramadım ve sonra düğünlerr ve sonra  elveda...

Sessiz bi yolculuktu bu, üstümden geçen kabileler gördüm ve kendi vicdanını susturmaya çalışan leş kargaları kemirdi aklımı bi huzur sabahı. Kargada vicdan mı?  ....

Sessiz bi yolculuktu bu, sustum...

cem ben

14 Kasım 2013

LA YOK ABİ BU ADAM GERÇEKTEN SORUNLU

Bi kere şu konuda anlaşalım gençler, saçı dökülmüş erkek kişisinin arkadan öne doğru gelen saç modeli zorlama değil, kendiliğinden oluşuyor, yadırgamayın. Artık kafanın "çim adam gibiydim ne hale geldim" isyanı mı dersin ya da arka saçların ön saçlara destek olma arzusu mu dersin bilemem. Sabah kalktığımda bunu anladım ben. Hem siz bana, güneş altında saç diplerimin gözükmesinin suçlusu kim, bunun cevabını verebilir misiniz?  Ah bebeyim, çok doluyum. Bülent Ortaçgil' in de dediği gibi;

Yüzünü dökme küçük kız, bırak üzülmeyi
Yalnız sen misin bi düşün, unutan sevilmeyi.
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır.
bıdı bıdı..

Yine bir diğer şairimiz Nevzat ÇELİK de;

Ölmek ne garip şey anne
yediğim yumurtalar geliyor aklıma   dememiş mi?  
( ben olsam tamamını okurum hemen şimdi; Şafak Türküsü )

yok ya, bunu tamamen bi tarafımdan uydurdum gibi sanki de, arkadaş iki kas yapacaksın diye ne yumurta yedin be evladım. Her sabah 5 yumurta beyazı yenir mi Allah aşkına?  Hayır korkum o ki, içimden heran bi civciv çıkabilir. Yani bi haber kanalında "Güneşte saç dipleri gözüken adam civciv kustu" gibi bi haber görürseniz şaşırmayın, o benim. Ha sor bakalım bi avuç kas yapabildin mi?  hehehehe, yaşın oldu 35 be adamım, git çoluk çocuğa karış... Evlatlık mı alsam acaba?

Süzülür sabahlar, uyanır hatıralar.
Gelir İyonya' dan İzmir' in sıcak kokusu
Yasemin kokusuyla
geçmişin dokusuyla.....  vs

Ha dün gece bilimum ısırılmaması gereken yerlerimi ısıran ve can ciğer kuzu sarması arkadaşımı kuşbaşı yapmaya meyleden, o insan tavırlı siyah köpeği unutmuş da değilim, söyleyeyim. Koca kafalı heyvan..

ben de cem arkadaş, la yok abi bu adam gerçekten sorunlu.

13 Kasım 2013

RİYA

Uykum var, masanın üstüne yığılıyor gibi aklım. Karanlık ve dar bi yolda, hızla bana yaklaşan 1970 model bi chevrolet farıyla açılıyor gözlerim. Dumanı geç fark ediyorum, sanki şehir yanıyor ben yine de üşüyorum ve yine de ellerini ovuşturuyor hayallerim..

Ortalıkta bir riyâ dolaşıyor, herkese bulaşmış, herkesin dilinde ve parmakla beni gösteriyorlar. Bütün pencereler açılmış, ilave kötü niyet dumanı yayılıyor karanlığa; çiçekler yok, kediler kaçışmış, bi yalnızlık, bi kalabalık, bi yalnızlık daha. Sürekli yenik biriktirdiklerim.

Yazdığım kelimeler savaş açmış kitaba. Bi gece, okuma odasında öldürülmekten yana bütün korkum. Kelimeler katil, kelimeler başka cümlelere bulaşık...

Kaçıncı hayalden sonraydı unuttum, ibadethanelere birikti hayallerim, ellerim havada; yetiş, yetiş, yetiş ... sonra hep aynı dudakta buldum kendimi; kelime olarak, hayal olarak, aşk olarak ve öperek...

Uykum var hayâli, masanın üstüne yığıldı aklım; uyuyorum...

Bünyemde riyâ ve ilave kötü niyet dumanı yayılıyor ciğerlerime; bi kalabalık ki...

Ve bünyemde riya; hoşgeldin...

cem ben, riyakâr...

12 Kasım 2013

NEDEN?

Yasin-i Şerifi okuduktan hemen sonra haykırdı dünya adaletsizliğine. Yaradanı anlamaya çalıştı en çok. "Neden?" sorusu... Oh Tanrım, bu kadar aciz bi canlıdan ne ister ki sonsuz güç. Sonra bütün kişisel gelişim kitaplarının aynı noktaya parmak bastığı geldi aklına; mutluluk insanın kendi elinde, peh...

O ZAMAN NEDEN "DÜNYA" DİYE Bİ DÜZEN VAR. 

Neden en çok masum insanlar ölüyor, Afrika neden hep aç, neden ayrılık var, neden "aşk" acısı var, neden sefalet var, neden hastalık var, neden sakatlık, umutsuzluk, yalnızlık, çaresizlik, kötülük var, neden ey dünyanın sahibi.

Bu sınav, huzurlu mutlu zamanlarda olsaydı misal, herkes mutlu olsaydı en çok, açlıktan ölen insan olmasaydı olmaz mıydı?   Dünya dengesinin iyilikler üzerine kurulması bu kadar mı zordu heyhat.  Her sabah kafamda aynı sorular olmasaydı, kutsal kitaba ters düşmeseydi hissettiklerim, ne bileyim "evli, mutlu, çocuklu" şarkısı kadar basit olsaydı hayat, çok mu zordu?

İnsanın yorulduğu bu kadar mı belli değil, yağan karın dağdan çok olduğu bu kadar mı anlaşılmaz durumda. Dualar bu kadar mı sessiz sedasız söyleniyor; duyan yok mu, cevap veren yok mu, bi yardım edecek yok mu?

Yasin-i Şerifi okuduktan hemen sonra haykırdı dünya adaletsizliğine, alnında ter damlaları, o yüksek ateşle sayıkladığı gecenin sabahı, kan ter içinde ve kısık sesle ya da inleyerek sordu; neden?

BU KADAR MI ZOR İNSANIN MUTLU OLMASI

cem ben, belki de çok günahkâr...

8 Kasım 2013

BİLDİĞİN GİBİ

Senden sonra hiçbir şey değişmedi hayatımda; hala aynı satte spor yapıyorum, aynı yemekleri yiyorum genelde ve aynı şehirde açıyorum gözlerimi.....

Son on gündür rahatsızım biraz, klasik bademcik enfeksiyonu.. Ha bir de sol ayak bileğimi sakatladım, merhem sürüp bandajlıyorum akşamdan akşama...

Olağan ki mutsuzum, şarkılar biraz daha hüzünlü senden sonra, yine de yaşıyorum öyle bi başıma... biraz da özleyerek...

cem ben, bildiğin gibi..

6 Kasım 2013

SEYİRCİ

Gözlerimin yaşardığı olur, sizin bu keşmekeşinizden. Bir de sahtekârlığınız yok mu... 

Bilinmez bi şehrin en kalabalık caddesinde trafiğe yakalanmış gibi her yer ya da çarşamba kararsızlığı. Hani gün bugün olmasaydı, hatta ay bu ay ya da yıl bu yıl ve ben bırakmamış olsaydım, şöyle ağır bi sigara tüttürürdüm karanlığıma, boğazı yaka yaka ciğerlere kadar.

"Etrafta yerli yersiz kelimeleriniz dolaşıyor. Birinde kendimi bulmayı nasıl isterdim ama, bilsen nasıl boş konuşuyor dil"

Aynı şehrin ara sokaklarında, sıtma krizine yakalanmış bi biçarenin seyircisi kadarım inan. Ne yapacağını bilmeden, öylece bi ışık bekleyerek, ümit ederek, yalvararak; "Yalvarmak çare olsa Afrika' da insanlar açlıktan ölmezdi"  ümitsizliği eşliğinde. Üstelik, her şeye rağmen "önce ben" egoistliği yanı başımda.  Ah ne hayat gailesi, ne çıkmaz ve alabildiğine bıkkınlık.  

"Kaç gündür, İstanbul' dan beter kalabalığımız..."

Bir de gece uyku süresi yarım saate düşmüş, ne mutlu. Görev verilmiş gibi saatte iki yataktan fırlayıp yaşanan telaşlar. Peçete yetişmiyor alnımdan akan tere, mevsim sıcaklıklarının üstünde yaşanan bu sonbaharda; cam açık, kapı açık, üstsüz başsız ve...

Oysa bi sabah, ortalama bi hayatın basit bi insanı olarak uyanacaktım, uyanacaktık ve teoman' ın o son şarkısı, hiçbir şey ifade etmeyecekti vs.

cem ben, seyirci

5 Kasım 2013

KISACA ÖLDÜ - 2

Biri fişi çekti artık. Beyin ölümü gerçekleşeli çok olmuştu da, vicdani huzura kurban edilmişti kalbi; makineyle, zorla kan pompalıyordu beynine...

Elleri yanda, yüzü morarmış ama kalbi atıyor, hala..

Yüzünde bi ifade; geçmişten kalan bi anı, acı..  belki..

Çiçekleri vardı, bahçe katında oturuyordu bir zamanlar. Sonra yığınla hüznü; mutfakta, banyoda, oturma odasında vs. Yalnızlığı da ne çok seviyordu, kahrolası...

Makarna ve tavuk severdi en çok, yağsız tuzsuz ve her gün spor yapardı, mutluluk hormonu salgılıyor(muş), ihtimal. Sonra çiçeklerden kırmızı gül, içeceklerden su en çok, ha bir de fotoğraflar...

Ne fark eder ki, neticede bi sabah ya da gece, sessiz sedasız öldü ve fişi çekilmeden önceki ilk ölümüydü bu...

cem ben