30 Haziran 2012

ÇEKTİR GİT

Hayır çeşmeden su içmedim, sadece dişlerimi fırçaladıktan sonra bir iki damla yutmuş olabilirim. O kadarını yüzerken de yutuyorum zaten. Sonra ben durmadan yüzerim, bu yüzden bir yüzücü kadar mükemmel bir fiziğe sahibim de cümle sonunda mı gülsem, parantez açıp parantezin içinde mi gülsem bilemedim. Kaldı ki parantezin içine gülebilmem için önce onu açmam lazım. Aslında kapatmadığın bir şeyin içinin olmayacağını da bilmeliyiz. Sonra salonla mutfak arası 30 dakika yürürüm akşamları, sabahları da bir o kadar dışarıda yürürüm.

Haydeeeee... Havai fişek patlattı yine bir düğün sahibi. Geldiğim şehirde bütün düğünlerde yapılıyordu bu gösteri. Öyle ki yapmayan dışlanıyor, neredeyse parmakla gösteriliyordu, hem de orta parmakla..:)  Değişik olurdu düğünümde havai fişek patlatmayı istemem. Son cümlede ''düğünüm'' kelimesinin acayipliği, ''havai fişek'' söyleminin değişikliğini ezdi geçti, farkındayım.

Saat kaç yahu...   01:05 .

Ben kaç bardak-fincan-kupa-tas-kap jacops içtim bu akşam, düşünüyorum.  evet yeterince içmişim, bir fincan daha içmeyi isterdim doğrusu, ama sağlıklı beslenmeyi ilke edinmiş, sportmen bi ruh ve fit bir fiziğe sahip bir insan olarak bazı şeyleri kontrol etmem lazım, dozunu ayarlamam da lazım. o lazım bu lazım, aşk lazım değil kalsın.  Ayrıca üst satırda altı çizili kelimenin altını çizdiğimi yazarak belirtmek isterim, hatta bunun da altını çizerim. Neticede altını çizdiğim kelimenin altını çizmiş olurum ya da benzeri bi saçmalık.

Bronz bi ten güzeldir, severim. Yalnız belli bir yaşın üstündeki bazı insanalrın bronzluğu amele yanığını anımsatıyor bana. Kaldı ki amelenin değişken bronzluğuna duyduğum saygıyı, kendisine duyamıyorum da... ''Yaşlandıksa ölelim mi?'' deme arkadaş, ''bazı'' dedim ya kendini o bazının dışında say işte. Ben mi öğreteyim kendini avutmanın ya da mutlu olmanın yollarını. Bkz. Polyanna işte..

Ne alaka... Yalnız bir cumanın etkisi belki, hayaller, hayaller....

Okan bayulgen' i yüksek sesle izlemek ne eglenceliymiş. Geçmiş zamanlarda insanları rahatsız ederim korkusuyla kısık sesle izlerdim ama geçen hafta bir iki yazıda belirttiğim durumlardan sonra saldım iplerimi. Bugün cuma ve pazartesi akşamı gibi buralar, sessiz sakinnnn... Alem hafta içini bekliyor, hafta sonu kimseyi rahatsız edemeyeceklerini düşünüyorlar sanırım....

son olarak şuan izlediğim reklamlarda ki çocuğa ''mal'' der, sizlere iyi geceler dileklerimi sunar, çeker giderim. giderken de kendime ŞU şarkıyı gönderiyorum..
(saat 01:00 i geçtiğinden sanırım başladı komşularım gürültüye, saatleri yeni geldi, diğer türlüsü rahatsız edici olmazdı:::)))

cem

28 Haziran 2012

BU DA BÖYLE OLSUN

"Sadece boşluğa bakıyorum" diye başladım güne....   şeklinde devam edecek kadar klasikleşti mi hüzünler? Ne oldu bilinmez ama böyle başladı gün; Akşamdan kalan, geceden kalan, geçen geceden kalan, yok yok önceden kalan...

Sokağa atıp bedenimi, aklımı aslımdan uzaklaştırmak için uğraştım ilk. Sonra deniz kenarında yürüdüm, deniz kokusu iyidir ya hep, plajda ki mutlu insan tablolarına baktım çok kısa, dalgakıranı gezdim, kalesini, merdivenini, tarihini çektim içime, yürüdüm... Deniz tarafı daha serin olurdu, belki hüznü de azaltıcı etkisi vardır diye o tarafa geçtim. serindi ama diğer her şey aynıydı...

Geri dönüp bilgisayarın başına oturdum, bütün izlediğim blogları gezdim belki, yazılanları okudum, biri hariç hiçbirine yorum yapmadım. Sessiz kalmayı, yokluğumda özlenmeyi istedim belki ya da önemsenmeyi.... ŞU blogu okudum biraz daha uzun. İlk psikologa (psikiyatr ya da) gidişim ve yaşadığım hayal kırıklığı geldi aklıma. Doktorun, belki de farkında olmadan ''seninle paran için konuşuyorum'' tavrını ve dibine vurduğum duygusallığımın karşısında kurulan teknik ve duygusuz kelimeleri anımsadım. Bu bilim böyleydi belki, her şeyi soğukkanlılıkla karşılamak maharetti. Gitmeden önce oturacağım yeri, yüzüme vuran ışığı kendi istediğim gibi ayarlayabileceğimi düşünüyordum misal. Asosyaldim ve aşırı ışıkta birilerinin yüzüne yüzüne konuşamıyordum, telefonda da anlatmıştım bunu, neyse...

Sonra ilk okul mezunu babam ve okuma yazma bilmeyen anneme psikologa gitmek istediğimi söylediğimde ki yaklaşımlarını anımsadım. Babamın '' Neden böyle oluyor oğlum?'' deyişini ve annemin ''Git, inşallah iyi olacak'' deyişini çok iyi hatırlıyorum. Belki de ilk kez bu kadar yakın olmuştuk birbirimize.

---------------------------
Uzun bi ara verdim bu yazıya, sonra kafamı ekrana çevirip tekrar okudum yazdıklarımı. Bir yazıda ilk kez bu kadar kendimi anlattığımı fark ettim. Bu da böyle olsun dedim, bu da böyle olsun...

bu şarkı da hediyem olsun: BUYRUNUZ

cem

27 Haziran 2012

NEYSE BUGÜN ÇARŞAMBA...

-Şu sigorta şirketinin reklamı var; hani adam "benim evimi su basma ihtimali yok." diyor da, tavandan bir şelale başlıyor fışkırmaya. Sonra "yağmur yağsa sel olsa bir halt olmaz" diyor yanında oturan hatunu da onu onaylayan bir baş hareketiyle öylece duruyor. Biraz sonra boğazına kadar suya gömülüyor yine de yok yok su basmaz diyor..:)  Benzeri bir kaç reklamı daha var; arkasında hırsız evi soyarken "benim evime hırsız girmez" diyen adam v.s. Bu reklamlara takmış durumdayım şu ara, bana bir şey hatırlatıyor ama ne? Neyse efem neticede boş konuşmamak, içini doldurmak lazım söylediklerimizin yoksa gün gelir yatsıya kadar mumu yanan adam gibi oluruz da bi Allah' ın kulu inanıp yardım etmez bize Allah korusun.

-Sonra ŞU, ŞU ve ŞU şarkıları dinleyerek başladım güne, hava yağmurlu bir de haliyle biraz sessizlik, biraz hüzün v.s.

-Dün Vilma arkadaşımla uzun bir telefon görüşmesi yaptım, haliyle burda "Yat uyu dana" başlıklı edebi yazımda yaşadıklarımdan da bahsettim. O da yanlış hatırlamıyorsam Bodrum' da cereyan adan bir olayı anlattı. Adamın biri yüksek sesle müzik çalan Bar-Kafe-Cafe-Herneyse bir işletmenin inadına, ordan daha yüksek Db de ses çıkartabilecek bir düzenek kuruyor ve o işletmede müzik sesi her yükseldiğinde karşı atak olarak sanat müziği çalıyormuş. Bu böyle bir zaman devam etmiş, sonunda birileri ricacı olmuş ve neticelendirilmiş kargaşa. Bu olaydan sonra benim evin etrafında yapılacak her gürültüye şekil olarak eş, desibel olarak bi tık üstünde gürültüler aramaya karar verdim.Misal kadın kahkahasına karşı Erol taş gülüşü, 12:00 dan sonra çalıştırılan çamaşır makinesine karşı Elektrik süpürgesi vs. Du bakalım başarılı olacak mıyım?  yalnız Pazar sabahın körü son ses müzik dinleyeceğim, uykusuz gecelerimin acısını çıkartmam lazım. Göze göz dişe diş arkadaş...


-Belki işini ve işyerini seçebiliyor da insan oradaki insanları seçemiyor, patron değilse şayet.  Öyle olunca da onun "a" sı benim alfabemde olamaz arkadaş diyeceğin adamla aynı yerde çalışmak durumunda kalıyorsun. Düşünün "a" sız bir dilin ne kadar anlaşılır olacağını artık. 


-Yazarak anlaşmak zor iş derim genelde bilirsiniz. Bir de bazı modeller vardır "hadi lannn" yazar ama ben "gidiniz efendim dedim size, siz yanlış anladınız" derler ya, o insanlardan her türlü uzak durmuşumdur. Sen ortamı düzeltmek için, inanmayarak da olsa "pardon, benim öküzlüğüm, ben yanlış anladım." desen de o hala bildiğini okur, evet sen bi öküzsün der ya....   bırakıp gitmek, muhatap olmamak en güzeli. 


-Neyse bugün çarşamba ve ben acıdan geçip güzelleşen hallerimden de sıkıldım. Son olarak kullanıcı adımı aldığım şarkıyı da size dinleterek "cem" olarak devam ediyorum... ben bulamadım dinletecek bir yer, siz bulabilirseniz şarkı; Murat Yılmazyıldırım-Acıdan Geçtim Güzelleştim

Cem

26 Haziran 2012

OTOBÜSLER GİTMELİ


Kara bulutların da ötesinde üstünü örten, gözükmeyen açık hava hapishanesi; şehir ya da ülke sınırlarından bağımsız, alakasız bir aşk şarkısında beliren, sıkan, yoran... Umudu olmayan mekanların en tenhasında sıkıştıran, yakalayamayan bir ruh hali yıllardır sürdürdüğü düzen.

Karanlığın başka tasvirleri olmalı oysa, detayı, eli, gözü, yüzü, yaşam planı olmalı. Karanlık biraz daha bedenleştirilmeli hayatta. Karanlıkla imkanlı aşk hikayeleri yazılmalı, üç elma düşürülmeli gökten sonunda. Çürümemiş, kurtsuz, çersiz-çöpsüz üç elma...

Ya da yeni küfürler geliştirilmeli. Çaresizliğin üzerindeki etkisi, ana-avrat küfür yemiş yağız bir delikanlıda ki etki kadar sağlam olmalı. Şaşırıp kalmalı, korkup kaçmalı, başka hayatlara tecavüze yeltenmemeli. Çaresizliğe, karanlığa yeni ve sapasağlam küfürler geliştirmeli.

Bu şarkılar değil, bu şarkılar geçmiş zamanın küfürbaz şarkıları, bu şarkılar ''ilkleri'' kapıdan bacadan şimdiki zamana doluşturan şarkılar, bu şarkılar karanlığa ve çaresizliğe edilecek bütün küfürlerin etkisini azaltan şarkılar.

Kapat şu pespaye geceyi çaresizliğin üstüne ey görev başındaki. Kapat ve ayır açık hava hapishanesinde yaşayanları. Ve sen, pespaye kelamını klavyesine pelesenk etmeye çalışan adam, anlamı ünlü sözlüklerde bile yer bulamayan kelimeyi uzaklaştır klavyenden. Klavye başı modern zamanların ve karanlıklar ülkesinin çaresiz adamı, çıkart hayatından çıkartacaklarını...

Ve otobüsler başka şehirlere gitmeli hatta başka ülkelere. Otobüsler defolup gitmeli, otobüsler başka ülkelere gitmeli; sınırları olmayan, kıçı-başı yarı çıplak ülkelere gitmeli. Otobüsler gitmeli, otobüsler hep gitmeli, otobüsler hep başka ülkelere gitmeli. Durup düşünmeden, dost olmadan herhangi bir asfaltla, otobüsler gitmeli.

Kimse bilmeden  zaman yeniden yazılmalı, yanlış öyküleri silip, yanlış tanımları silip, zamanı yeniden tanımlayıp yeni öyküler yazılmalı ve geri alınan saatler değil, zamanlar olmalı.

Sonra otobüsler gitmeli yeniden tanımlanan zamanlara, durmamalı, otobüsler gitmeli...


acıdan geçtim güzelleştim

YAT UYU DANA

Kahrolası insan!

Tatile gelmiş olabilirsin, sabah plajda kıçını yayıp güneşlenmiş olabilirsin lakin burası bir ilçe, tatil beldesi değil. dolayısıyla sabahın bi körü işe gitmesi ve haliyle gece bi saatte yatıp uyuması lazım gelen insanlar var. Öküz sen tatildesin diye herkes tatilde demek değil. Gecenin 12 ya da 01 inde attığın o kahrolası kahkahanı bi tarafına iliştir ve git evine yat ya da amuda kalk ne halt yersen ye ama susssss, sussss. O saat olmuş çoluğunu çocuğunu da topla artık sokaktan. 9:30 suları televizyonlarda "Haydi çocuklar uykuya" yazısı çıkıyor ya, burdakiler o saatten sonra sokağa atıyorlar kendilerini, sanırsın çocuk parkı.

Kahrolası çöp kamyonu!


gece 3:00 sularında bana yaşattığın korku+şapşallık+sinir v.s. gibi duyguların 10 katını,  buna sebep olan herkes yaşasın inşallah. Gece 03:00 da çöp toplanır mı yahu, hemde o gürültüyle. kamyonun gürültüsü, tenekelerin gürültüsü yetmezmiş gibi çalışanların da yırtınarak konuşması yok mu.


Malum yaz günü camı açmadan uyumak imkansız, fakat camı açınca odaya dolan o gürültüde uyumak daha da imkansız. Dolayısıyla dün gece de uyuyamadım. Saatin 01:00 inde mahalle kadınları çay yapıp kapıda kahkahalarla içer mi yahu, önceden bu çay saatleri akşam saatlerinde olmuyor muydu? 


tatil yeri ya, deniz var ya, ağam paşam tatil yapacak ya bize uyku haram. Saygısızlar, densizler, terbiyesizler. 


Ben her haltı yaparken "birilerini rahatsız eder miyim acaba?" diye düşünürken bu kahrolası şapşalların rahatlığı beni delirtiyor.  Saygılı olun insan evladı saygılı. Sonra "ay karadenizin incisinde tatil yaptık, bi eğlendik bi eğlendik sorma şekerim" söylemleri ve çirkin bronz teninizle dönersiniz memleketinize. 


acıdan geçtim güzelleştim

AH MARY


Ah mary
yanaklarını öpmeye doyamadığım sevgili.
Sabah güneşim
gece gözlüm
yıldırım bakışlım.
Satır aralarına sakladım gerçek adını
Tenini örttüm geceme.
Gül kokulum...

Ah Mary
Gavur memleketlerine hasret sevgili
Gül benizlim,
hasretim;
Hırçın dalgalar sildi mi adımı?
Telefonlardan silindi mi numaram?
Unuttun mu?

Ah Mary
Yaylaların yaban çiçeği
Ne yapsam da doğsam gecene yine
Baldır bacak, leş kokan hayatlardan alsam etini.
Sahibi olduğun yere,
kırlara bıraksam seni.

Ah Mary
Şarkılarda duydum bugün sesini;
buğulu,
kırgın,
korkak sesini...
Nakaratına eşlik ettim,
duydun mu?

Ah mary
Ah umutsuz hayatımın umudu
gece gözlüm,
aşk şarkım,
Unuttun mu beni?

acıdan geçtim güzelleştim (TIKLA)


25 Haziran 2012

MSN DİYALOGLARI-2

vilma:
şimdi ..... gitsek
 şöyle pöfür pöfür
 kaşar ve mantar yanında
 çoban salata
 pehh
acıdan geçtim güzelleştim:
 ya evet
memleketi de özledim mi ne?
vilma:
 :)  :)
 sonra ordan denize
 acıdan geçtim güzelleştim:
 aman gelsem duramıyoooommm, gitsem kalamııyooom, batsam çıkamıyoooomm, etsem yenmiyoruuum kemiksem denmiyorummm...
vilma:
 yanii
 aaaacayipsin
acıdan geçtim güzelleştim:
 yani insan eti yenmez
 onu demek istedim. :)
-------------------------------
acıdan geçtim güzelleştim:
 nerde kalmıştık?
vilma:
 bilmem... yeniden başlayalım o zaman.
acıdan geçtim güzelleştim:
 ben evde kaldım dün
 seni bilmem
 "evde kalma" bu hayatta bi başına kalma şeklinde kullanılsa bile ben evde kaldım
 felsefeyi sallarsak, evlenemediğim için evde kaldım da diyebiliriz
vilma:
 : )
 kız kurusu drler ya, erkeğe ne derler acaba?
 acıdan geçtim güzelleştim:
 erkek yaşı olabilir mi?
 kız- erkek, kuru - yaş bağlamında
 artık seviye bu noktada bende, ben ne yapayım
 vilma:
 aaa baya baya kafaya taktın yani bu işi
 anca mı dank etti sana
 acıdan geçtim güzelleştim:
 Yok yahu, eğlence olsun maksat. Ha ayrıca kim yalnızlıktan korkmaz ki?
 Bir gün öyle bir girişimim olursa denize düşenin yılana sarılması gibi bir hareket olmuş olur
 deniz = yalnızlık
 evlilik=yılan
 anlayacağın hala ihtimal dahilinde bile değil

vilma:
 mantıklı bi çözümleme olmuş
 ama ne bileyim, ummadık taş yarar baş demişler
 belki de hiç ummadığın kadar mutlu olursun
 önyargılar
acıdan geçtim güzelleştim:
 sargılar
 kargılar
 yaygaralar
 zarganalar
vilma:
 v.s.
acıdan geçtim güzelleştim:
 piranalar
..... 

24 Haziran 2012

AL SANA PAZAR-2

Tüh, Serdar Ortaç yine albüm çıkartmış
eh inşallah acıları heveste, güneş açar aheste, bi kapalı kafestedir* de klip çekimleri gecikir. Hoş 8-10 kız arasında kaybolma eğiliminde genelde kliplerinde ya neyse.mandanın yuva yaptığı söğüt ağacından sinek tarafından kaçırılan yavrusu ve peşi sıra banılan tridi** geldi aklıma da...  her şey aynı yavrum bizde hala

vaaaaayy adamım süpersin
Kelimeleri ala seviştiriyorsun, kaslı ve yakışıklı oluşunun yanında, zeki ve de akıllısında, peh...

Yuh be dünya, bırak sırtında taşıma artık şu insanları, az kaldı senin de tridine banacaklar. Tirit de eski bir osmanlı yemeğiymiş. ayrıca kaslı olduğun kadar bilgili, cesur, sert bakışlı, yumuşak mizaçlı, döşü kılsızsın da... olanı da ağda yaptırmış, malum moda.

hadi havai fişek patlatalım da kıçımızı devirip izleyelim sağa sola saçılan ışıkları. İnsan evladı işte, nelerde arıyor çareyi.

Gel bi Ankara misket döktürelim şu yanda. Peşi sıra Ege' den zeybek döktürürüz de sert bakışlı, cesur, döşü kılsız imajımız doğrulur. Malum Deli Yürek Kenan sade Zeybek oynar, takım elbise giyer de kravat takmazdı v.s.

''Hadi körebe oynayalımmmmm'' diyen şirin blog yazarları da vardır herhalde, yoksa ben evinizin şirin blogger yazarı olmaya,
a-dayım
b-amcam
c-hiç biri (serdar ortaç dinlerken hiç şikayetçi değilsiniz, bu esprim mi soğuttu hayattan sizi, çok ayıp..:))
ayrıca blogger ve yazar kelimesini aynı cümle içinde kullanacak kadar aşağılıksın ama yine de Öperim dizinden zor olsa da (biraz esnek olmak lazım tabi). Kendimi dizimden öptüğüm için kınamayın beni arkadaş, dizinden öpülecek kadar kıymetli kimse yok kendimden başka, üstelik yıllar evvel kıymetli yazarımız cemal süreyya bileğinden, soluğundan, dudağından, afedersiniz kasığından öpmüş de öpmüş birilerini ''sayım'' şiirinde. buyrun bu da kıymetli sezen' in bestesiyle şarkısı: SAYIM

Neyse güzel bir Serdar Ortaç şiiriyle yavaş yavaş sonlandırayım yazımı;
Bana bu da geçer de geçebilirim
hayat onu çeker de, çekebilirim
umarım bu ayrılık sonumuz olur
yaşa göre geçer de, geçebilirim.  ( harika, duygusal geçişler yaşıyorum, göz bebeklerim göz yaşımla ışıldıyor.:))

vah vah bugün pazar
vah vah vah yarın pazartesi
ayrıca büyük-küçük harf olayına bilerek ve isteyerek uymadım, uymam da...

(*üzgünüm bi Serdar Ortaç şarkısı, ** tridine bandım diye bi türkü bilirsiniz, de, kime ait ben bilmiyorum)

acıdan geçtim güzelleştim

23 Haziran 2012

KARADENİZ, SİS, CUMARTESİ, BEN, HÜZÜN V.S.

Kaldırımda yürüyen işçi yer yarıldı içine düştü.   


Bu olaydan sonra insan Necip Fazıl' ı yad ediyor ister istemez. ''Kaldırımlar çilekeş yalnızların annesi'' demiş ya rahmetli, ki öyleymiş eski zamanlarda; o zamanlar yerin üstüne sığdığından insan evladı yerin altını oymaya başlamamış ya, en azından ülkemizde. Gerçi dünyanın bir çok ülkesinde var bu tür şantiyeler ama kaldırımdan adam yutmasına vesile olan şantiyeler bir tek bizdedir herhalde. Velhasıl kaldırımlar bütün anaçlığını kaybetti Türkiye'de...

Sonra ülkemin ve gençliğin hayat tarzını birebir yansıtan!!!! yeni yeni gençlik dizilerinin tanıtımları dönüyor televizyon kanallarında, yazın hatrına. Allah halkını görebilen bir medyamızın olacağı günleri de gösterecektir bize diye umuyorum. Hayır efendim sonra herkes bir Ayşe Arman oluyor başımıza, ondan korkuyorum.

Neyse efendim günlerden cumartesi. Ülkenin bir çok ili yazın en sıcak günlerini yaşarken Karadeniz sis altında , pardon benim olduğum karadeniz ilçesi sis altında. Camdan bakınca ocak ayındaymışım gibi hissediyorum ve haliyle böyle havalarda hüzünleniyorum. o. veli demiş ya, beni bu güzel havalar mahvetti diye, ben onu beni bu havalar hüzünlü etti olarak değiştirebilirim kanımca.

Kaç zamandır süren psikolojik savaşım nihayete ermek üzere sanki, eskisi kadar şiddetli değildi ya bundan yanadır tesellim. Bundan yaklaşık bir yıl önce yaşadığım en heybetlisiydi. Bu sefer çizerim kafayı diye düşünüyordum, hoş çizilmediğimi iddia edemem o da ayrı. Atlattık onu da. Heyhattttt neleri es geçtik be hayatt.

''İnsan cumartesi hüzünlü olur mu?'' demeyin, alın dinleyin ''şu'' şarkıyı da, hüzün neymiş görün. Ayşenur Kolivar söylüyor, sonbahar filminin müziklerinden. Böyle bir ses, böyle ağlayan bir ses çok nadir vardır bu ülkede. O filmi de izleyin. Sakin, tam hayat gibi bir film. heyecan efekti, dan dan müzikler yok. Biz gibiler yani, bizim hayatımız gibi.

İki bira alıp içmek lazım belki ya da bir kahve eşliğinde sisli dağları izlemek bu şarkıyla ya da bu. Sonra ilk aşk gibi bi aşk lazım belki, kibiri bünyeden çıkartıp atmak lazım belki, koşmak lazım, uçmak lazım, ağlamak lazım belki...

Bir de ortadoğu var tabi...


acıdan geçtim güzelleştim

22 Haziran 2012

HIMMMMMSSSSS

Her cümleye "lan" ile başlayan yeni nesil kızlar gibi bakmak vardı hayata. Neydi o benim pek takdir! ettiğim hanım gız yazarın! adı: böyle sarı saçlı da güneş gözlüklü hep, sanki bütün gözlükleri de yuvarlak hep ya da tek bi gözlüğü var bilemem. Ben büyüdüm eşek kadar oldum da onun köşe yazılarında kullandığı resmi hep aynı kaldı. O bi dönem kapanıp Etiler' e, açılıp Fatih' e gitmişti de açık olanların mı yoksa kapalı olanların mı daha çok eziklendiğine karar vermişti. Belki de onlar şundan bunlar bundan eziliyor deyip orta yolu bulmuştur. Şimdi geçmiş zaman unuttum. Bizim ülkemizde ki yazarların çoğunun standart bir kararı yoktur zaten, dönem neyi kaldırıyorsa o da ona karar vermiştir herhalde, ne bileyim.

ayşe arman mıydı oooooooo yok ya o daciaydı, her neyse. 


Nerde kalmıştım, aman salla yaaa gören duyan da aman aman bir edebi eser yazdığımı sanacak da, "hatırlaması şart kaldığı yeri, hatırlamalı, hatırlatmalıyız, kampanyalar, kumpanyalar, kumpaslar düzenleyip, kumpirler hazırlayıp hatırlatmalıyız" krizlerine girecek (artık nasıl bi krizse bu).Ya nehir ida' ya diyorum ama ben bağlayabildim mi bi önceki cümleyi? bağladı diyorsanız 0 900, bağlamadı diyorsanız 0 901, bana bağlamalı diyorsanız 0 902, ben ona bağlamalıyım diyorsanız 0 903, ben ona şu bizim yan komşuyu bağlamalıyım diyorsanız 0 904 arayıp öylece nefes almadan 3 dakika bekleyiniz hiçbir şey demiyorsanız 0 905 i arayıp nefes alın yeter.  


Bugün cuma sevgili dostlar. Cuma güzeldir, temizdir, paktır, mistir benim için. Bu güzel günün hatırına size ŞUUUUU videoyu armağan ediyorum. Bilirsiniz zaten 1. dakikadan sonrasına kilitlenmekte fayda var. Sarışın ama akıllı kadın Gülse Birsel' in iğrenç oyunculuğu boşveriniz. "Gülse Birsel senaryo yazmasa bi dizi de başrol kapabilir miydi acaba?" diye düşünmekten de vazgeçiniz, çok ayıp..:). Bir de "41 yaşında (ben demiyorum şu diyor) hala evin küçük, dizinin güzel kızı ayaklarında ya, bravo." deyip güzelliğini kıskanmayınız.:)) Neyse, amacım diziden bahsetmek değildi de madem girdik Beyaz' ın da diziden ayrılmasını dileyerek bu kısma son vereyim.nereden nereye....


Dün gece ne geceydi ama; beyin fırtınası, münazara, açıkoturum, seminer, söyleşi, röportaj...  değil değil, kelimelerin ortalarda uçuştuğu, kimin neden şikayet ettiğinin belli olmadığı sürrealis bi kavga, ala... velhasıl yorgunum ve de uykusuz. Kavgasız bi hayat dilesem "iç ses" başlığıyla yazdığım yazılarım aklıma gelir ya da güzellik yarışmasına katılmış da kıçımın yarısı açıkken sorulan sorulara cevap vermeye çalışıyormuşum gibi hissederim de utanırım şimdi. öyle sıradanlaştı işte kavgasız, savaşsız bi dünya dilemek 


Cuma güzel gün, mis gibi gün ama efkarım olmadan asla, kızım olmadan kat-a. Bu yüzdendir şu şarkıyı da dinleyiniz, siz de efkarlanınız. Ben efkarlıysam herkes efkarlansın, yas ilan edilsin v.s. Buyrunuz : umay umay-kazım koyuncu : kalbim acıdı

acıdan geçtim güzelleştim

21 Haziran 2012

YORAN CÜMLELER


Sessiz ve karanlık bir sokakta yürürken karşıma çıkan sokak lambasının tepesinde ki baykuşun yüzünün ortasında ki gagasına dokunup sevgi gösterisinde bulunmak istediğim an anladım aşkın benim için ne kadar uzak olduğunu Geriye dönüp odama girdiğimde anladıklarımın anlamsızlığını sorgulama girişimimin verdiği acıyla yatağa uzanıp gözlerimi diktiğim o noktadaki yokluğa anlam yüklemeye çalıştım Var olanları anlamladıramamışken giriştiğim bu eylemin aczine dalıp uyku ile uykusuzluk arası kabuslarımla bütünleştim Şimdi seni düşünmek gibi bir gaflete düşen aklımın çıkmazlarında debelenip duran bu biçare halimle uzaktan el sallıyorum senden bana kalan bütün kırık dökük zamanlara

Bonus;;;......,,,,,,,!!!!!?????''''

(isteyen bonuslarla eksikleri tamamlayıp, yorgunluğundan kurtulur cümlelerin. Belki o zaman anlamlanır hayatlar.)


acıdan geçtim güzelleştim

SAHİ BİZ BİRBİRİMİZE HİÇ AŞIK OLMADIK DEĞİL Mİ?

Herhangi bir sezen şarkısında omuz omuza, göz göze ağladık mı biz hiç?
ya da herhangi bir şarkıda, herhangi bir zamanda, herhangi bir mekanda aşk yaşadık mı,
sahi biz hiç aşk yaşadık mı?
O kadar zaman oldu sevişmeye başlayalı,
hangi pozisyonda orgazm olduk en çok biz?
Sahi biz hiç orgazm olduk mu?

Bak nazan öncel çalıyor onu da çok severim bilirsin, Önceki zamanları daha güzeldir, "göç" albümü çok ağlamaklıdır misal ya da sokak kızı albümü farklı. Sonrası biraz daha popülerdir, tarkan' dır düettir v.s. tarkan' ı sevmem bilirsin...  bilir misin? 


Sahi ya biz mum ışığında yemek yemedik hiç değil mi? hoş neden yiyecektik ki, nihayetinde bizdik işte. Yine de biz o masada göz göze bakıp ekmek çiğnemedik hiç. Ne bileyim kaybolmadık gözlerimizde: yemek yedik, seviştik, uyuduk, kalktık, yemek yedik...  araya aşkı hiç sıkıştırmadık değil mi?


Sence biz hiç aşık olduk mu birbirimize?



acıdan geçtim güzelleştim

19 Haziran 2012

ÇOK SIKILDIM, BIKTIM... GERÇEKTEN

Bazen altından kalkamamaktan korkuyorum aklımın. Olmayan, hatta olmayacak her şeyi olacak ve hatta olmuş gibi algılamaktan, sıkılmaktan, üzülmekten yoruluyor insan. En değersiz şeyi bile bırakıp giderken, aklı orda kalan kaç kişi vardır acaba. Utanmasam attığım çöplere bile üzüleceğim, öyle ki...

Gözümü karartıp alabildiğine yalın anlatmaya çalışıyorum durumu. Hastalık hastalığı olan asosyal, belki biraz şizofren ve mutsuz bir insanın kendiyle olan kavgası çok efkarlı oluyor gerçekten. Şimdi enter tuşuna basarsam ölümcül bir hastalığa yakalanacağım ya da ellerimi bir kez daha yıkamazsam hatta şu prize basınca şuranın ışığı yanmazsa kaybettim demektir, elveda hayata... Dahası var, hem de çok daha...

Bi ara kapıyı kapattım mı acaba? hastalığına yakalanmıştım. Kapının kapalı olduğunu anlamaya çalışırken kapıyı kırma ihtimalim çok kuvvetliydi, öyle ki abanıyordum yani. Şimdi bundan kurtuldum da belim ağrıyor ne alaka mı;
Dün haberlerin birinde tanıtımı geçiyordu "Bel ağrısı çekenler DİKKAT! ölümcül olabilir"  izlemedim tabi, izlersem o hastalığa yakalanmış gibi olacaktım da birden içimden bi ses "izlemezsen de olacaksın" demeye başladı. Bi zaman sonra o kanalı açtığımda o haberin sonuna denk geldim. Velhasıl okuduğum her hastalık haberi bende mevcut gibi hissetmeye başladım.

Bel ağrım nerden başladı anlatayım mı?
Bundan 2 yıl önce hapşırırken oldu.:)  uzun zaman önce hapşırırken bile bel fıtığı olabilir insan diye bi haber okumuştum da her hapşırmada yad ediyordum fıtığı ve sonunda oldu. bi sabah bi hapşırdım (yoksa hapşurdum mu?) belimde bir acı hissettim, o gün bugün devam ediyor ara ara ağrısı. Üstelik ben doktora gitmeyi sevmem ve hatta gitmem de. En son mide kanaması geçirdiğimi anlayıp 24 saat sonra kansızlıktan bayılınca hastaneye zorla götürülmüştüm de 5 ünite kanla eski halime dönemedim. Hastaneleri ve doktorları sevmememin sebebi Türkiye' de ki sağlık sistemi tabi biraz da. Asla inandırıcı gelmiyorlar bana. Aç ağzını hımmmm bademcik al iç şunu v.s. Yani "erken teşhis" biz fakirlerin elde edebileceği bir şey değil.

Olayın özü şu ki arkadaşlar artık çok yoruldum bu yazdıklarım ve yazmadığım dahasından. Kurtulmak için uğraştıkça daha da batıyorum gibi. Eskiden isteyince her şeyi unutup mutlu olurdum sanki de, artık öyle değil.
Takıntı mimine cevap gibi oldu ama değil, benim durumum takıntı olayını da geçti sanki...


Neyse işte insanlardan, aşktan, aşıktan, aldatmalardan, gidenlerden, kalanlardan, kendimden, yüzeysel duygulardan, kaybetme korkumdan, asosyalliğimden, ayrılamamaktan, geçmişi özlemekten, hastalık hastası hallerimden, mutsuzluktan; çok sıkıldım, bıktım... gerçekten.

acıdan geçtim güzelleştim

AŞAĞIDAN BAKTIM...

İkili ilişkilerin doğal ağırlığı bir yana, rütbelerle zenginleştirdiğiniz! hayatınızın ego savaşlarıyla dahada şekillenen tepeden bakma hallerinizden sıkıldım. Hep daha aynılaştırılmış hayatları hayal ettim, ilk gençlik yıllarında yüzdüğüm komünizm sularında. Soyut değildi tabi kavramların içi, ben kendimde soyutlaştırıp yaşanılası kılmıştım o denizi. Şimdi anladım ki, başımda kavak yelleri esiyormuş, esmiiişşş geçmişş....

İnsan başka birşey. İnsan özünde biriktirdiği, aklıyla zenginleştirdiği sesdeş kavramların ayrı anlamlarını öyle ötekileştirmiş ki, sesdeşliğine kinayeli söylemler göndermeden edemiyor olgunluk dönemlerinde.

Bir gün, olurda bir gün o rütbelerden birine sahip olursam insan aklına uyup, onu öyle sıradanlaştırıp öyle aşağılayacağım ki sizin biriktirdiklerinize inat, rütbenizden utanacaksınız o az çalışan aklınızla. Bende geçer karşınıza en klasik tavrımla yakarım Amerikan tütünlü sigaramı. Korkma dumanından sana da üflerim aşağıda bıraktığım burjuva koltuğunuza, nasiplenirsiniz.

Burda açık açık ümüğünü sıkmayı isterdim de, sen ve senin yarım aklının türevlerinin oluşturduğu düzende dahada hiç olmaktan korkuyorum. Buyrun sigara içme sırası sizde, tütününüzün markasını önemsemeden üfleyin dumanını korkularıma, sırıtarak..

Bu da benden armağan olsun keyifli hallerinize..


acıdan geçtim güzelleştim

18 Haziran 2012

ŞİMDİ SİYAH OKUNAN BİR KAHVERENGİ GİBİ HER ŞEY ÇOCUK

ÇOCUK

Sen sağanak yağmurların,
şiddetli gök çığlıklarının yeşerttiği çocuk.
"Her kışın sonu bahardır" söylemlerini yalanlama.
Gün olacak,
Filistin semalarında da gezinecek bahar müjdecisi uçurtmalar.
Güneş yüzüne yüzüne vurup kamaştıracak gözlerini.
Bir sabah,
kahvaltı sofrasında hazır duran sütün,
bomba sesleri olmadan yudumlanacak.

Sen,
kendi sınırlarına hapsolup dünyayı görmeyen gözlere aldanma çocuk
Babana sarıl, daha sıkı
O seni kanıyla da olsa koruyacak.

Şimdi,
Sadece uzaktan bakıyorum gözlerine
korkak,
umutsuz,
asil gözlerine..
Ve her akşam sövüyorum dünyanın dengesizliğine.
Ama sen yılma çocuk,
sen,
şiddetli sağanakların yeşerttiği çocuk
bugün biraz daha umutla bak ülkene...

ŞİMDİ SİYAH OKUNAN BİR KAHVERENGİ GİBİ HER ŞEY

Yok bu değildi.
Daha başkaydı karanlık huzurları.
Yüksek sesli bir isyan dolaşıyordu aklımda
İsyan büyüdükçe hayata bağlıyordu dört elle
Okunduğu gibi kahverengiydi ''eskiden''
Bir kaç yudum çekilmiş sigara izmariti gibi
kahverengi ve huzurlu.

Bu değildi;
ay üstü bulut geçişleri,
kaygılı hayal kahramanları,
o sokağın aydınlığa çıkan sonu.

Başkaydı
Aşk şarkılarında başlayan kalp ağrıları
en fazla üç şarkılık sürerdi
Sonra A yüzünün dördüncü şarkısı başlardı
Bir kaç saniyelik cıs tak sesinden sonra
Ve biterdi karanlık sokak,
aynı aydınlığa çıkardı.

Keşkeler vardı,
cümle başında en asil haliyle yerini alan
bugün gibi imkansıza çıkarmazdı yüklemi öznesini
keşkeler,
umuda çıkardı.
Bu değildi
geleceğe dair kurulan hayallerin senaryosu

Şimdi,
ne umut veren bir keşke
ne de öznesini kendisi kadar düşünen bir yüklem
Şimdi,
isyan küçüldü,
küçüldükçe kaçtı hayat ellerimden
Şimdi,
siyah okunan bir kahverengi her şey.
şimdi,
......
...
.
acıdan geçtim güzelleştim

15 Haziran 2012

OLABİLİRDİ-OLMADI

"Sana yeni umutlar yazdım bugün, cuma kadar ak, cuma kadar temiz..."

Böyle başlayıp giden, kafiyeli uyaklı bir şiir yazabilirdim belki.
Yazamayabilirdim de hissedebilirdim en kötüsü.
İlk aşka nispet bir aşkmış gibi yazardım yazardım yazardım, da kıskanırdı lise yıllarım.
Sezen dinlerdim; daha vurucu olsun diye kelimelerim
ya da Kenan Kalecikli okurdum,
ala...

Hatta mavi gömlekli birini görünce mutlu bile olabilirdim.
Aynı caddeyi dolaşırdım yine
ve seni görünce ayaklarımı hissedemediğimden her an düşecekmişim gibi hissedebilirdim.

Şarkılarrr, ah şarkılaarrr...  
İhtimal ya fikrinize düşersem diye akııp giden şarkılar kadar nazik olabilirdi aşık
ve biraz daha ağlayabilirdim feryat figan nakaratınızda.
Gözlerine biraz bakabilirdim öpmeden önce
ya da daha az sevişir daha çok öpüşürdük
hatta gerekmedikçe seks yapmazdık bile.
aşk olabilirdi en önce,
aşk....

Sana  kafiyeli bir hayat yaşatabilirdim,
Olabilirdi....
ama
Olmadı işte...


acıdan geçtim güzelleştim

14 Haziran 2012

OHHH HIMM AHH

Afedersiniz, sevişme sonrası içilen sigaranın tadını alamıyorum sizden, biraz sağa çekilir misiniz?
Sonra karşımda alabildiğine Karadeniz, alamadığına kol gibi bir hayat, pek şirin.
Güneş gözlüğüm bronzlaştırıyor teninizi, acayip çekicisiniz.
Bu kaçıncı turdu sevgılımmm, öpüşme bayramlarından mı kaldı bize bu doyumsuzluk.
Öpüşme bayramı mı?
hassss....rrrrrr....

rrrrrrr deyince kediler geldi aklıma, e haliyle mart ayına olan özlemleri. Sahi mart ayını özlerler miydi ler mii ler diler...  mııırrrrrrrr

Pardon burnunuz ne kadar karadeniz sizin ve gözleriniz kah güneşli kah bulutlu, yahu siz neyin peşindesiniz.
Sırtımı dayamışım şirin yayla evlerine,
kıçımın altında el yapımı bir ahşap sedir,
sigarayı bıraktım dumanı üstüme üflemeyiniz.

hişşşş kumunu gözüme kaçırdım dünyanın
zaten koltuk altımız ve kıçımız beyaz kalmış o kadar güneşte,
50 faktörlü güneş kremimizi,
çekinmeden sürdürmek lazım her yerimize.

Evladım siyaset yapmak yasak bize,
50 faktörlü güneş kremi serbest
kayganlaştırınca tenimi
daha az acırrrrr cildin güneşte..:))

acıdan mı geçtim acı mı bana g..... bilemedim
gerekli olmuşum acıyla sevişirken göremedim işte
bu şiirde!!!!! benden bana hediye
onun titreşimlisi var, hayattan bana hediye..:)


acıdan geçtim güzelleştim

KOLTUĞUNDAN KALKTI, TELEVİZYONU......

Koltuğundan kalktı, televizyonu açtı. Acayip ilişkilerin boy gösterdiği dizileri bir çırpıda geçti, bir dizide takıldı kaldı. İnsani söylemleri hoşuna gitti fakat sonunda onun da aynılaştığını anladı. Çoğunluğunun, anayasanın neden ve nasıl değişmesi gerektiğini dahi bilmediği topluma hitaben yapılan ve kişisel kavgalara dönüşen programlara biraz baktı.

Neydi HSYK ya da anayasa mahkemesinin içeriği?
Dünya neydi?
Bu kadar kavgaya ne gerek vardı?
Az zaman sonra her şey bitmeyecek miydi?
Nedendi bu tek tipleştirme, kurallar koyma?

Ve ortada sadece iki görüş vardı, o da taraf olmalı(mı)ydı.

Gecenin bir vakti uğultuya dönüşen tv sesi midesini bulandırdı. Hiçbir zaman adam olmayacak sevdaların peşine düşmeye ne gerek vardı...

(bi ara virgülü sevdi, nasıl da her yere yaraşıyor, her isteği yerine getiriyordu. Oysa nokta öyle değildi ya da soru işareti, onlar kesindi, onlar her yere uymazdı.)

Zaten ışıkları kapalı, gece de epey ilerlemişti. Gün boyu sıkıldığı uğultulardan, en azından bu saatte kurtulmalıydı. Radyoyu açtı, damar bir şarkı buldu (kır çiçeği) camı açtı, bir sigara yaktı, derenin sesinde huzuru aradı. Keyifsiz değildi, sigara-şarkı-dere sesi üçlemesi daha da rahatlattı kalbini. Günlerden cumaydı, aldırmadı 12:00' ı geçip cumartesiye bulaştığına günün, günlerden cumaydı.. Erken kalmayacaktı, onun için de erken yatmadığını düşününce daha da mutlu oldu. ama şimdi yatmalıydı....

Ve son dumanı çekti sigarasından; şarkısı da bitmişti zaten.. camı kapattı ve bilgisayarın başına oturdu...
....

Koltuğundan kalktı, televizyonu..............


acıdan geçtim güzelleştim/2010

13 Haziran 2012

YAĞMUR


Gün yağmurlu. Saçtan yapılmış köy evi tadında ki bu yapıda tadını çıkartmak var yağmurun. Eskiye gitmek var, olmayan eskiye ve huzru bulmak. Ne aklıma sözüm geçiyor, ne hayallerime, ki ''artık'' demiyorum şimdi. Çok eskide kaldı çok, gidişi zor, imkansız. Sezen çalıyor fonda, '' Bir daha gelmez geri, genç baharlar''... Biliyorum değişen bahar değil, küresel ısınma falan filan bahane, bir daha gelmeyecek olan eski hayat, çok eskide kalmış hayat.. Anla işte geceden kalmayım yine, uyurken bıraktığım yerdeyim, hiç olmayan ama olması için cebelleştiğim bir yerde.. Sahi sende ordamıydın?

Şimdi sokağa atmak var kendimi diyemiyorum, şimdi yatıp uyumak var diyemiyorum, şimdi seni düşünmek, şimdi aşkı aramak yine, şimdi acıdan geçmek var diyemiyorum. Sadece susuyorum, kendime sözüm geçmiyor ki zaten ve istemiyorum hiçbir şey. Bazen yok olabilme şansımız olsa, irademiz dahilinde kendimizi unutabilme şansımız olsa.... olmaz, olmuyor, olmayacak...

Bu şehrin hayatı yoruyor beni anladım, çok zaman ''neden geldim?'' dedim ama biliyorum ki artık dönüşü yok. Tadını çıkartmayada mecalim yok. Bu kara bulutları andıran ruh halimle ne kadar gider bu hayat bilmiyorum ama şimdilik budur halim, sabaha ne olur bilinmez demiyorum, çünkü biliyorum; yine yağmur sesiyle, yine küfürle, yine bu kara bulutlarla uyanacağım... Anlık mutlulukları saymazsam, huzur hala benden çok uzakta....

Tutmuyor yerini hiçbir şey
Bir daha toplamıyor kaybeden.../ sezen aksu

sezen tescillidir artık geçmeyen depresyonlarım.


acıdan geçtim güzelleştim/14.03.2009

12 Haziran 2012

EKSİK BİR ŞEY VAR HAYATIMDA

Başladım dibine vurmaya canına yandığım hayatın. Bi alt yazıda da belirtmişimdir "leş gibi bir gün" diye.  Sonra ŞU dinlediğim şarkıya ŞUNU ve ŞUNU da ekledim. Özellikle ve den sonra ki ŞUNU şarkısı ne efkarlı, nasıl tam benlik: Eksik bir şey mi var anlayamam, bak çayım sigaram her şeyim tamam...

Kendimi biliyorsam yakındır ne halt yemek istediğini bilmeyen, nereye baksa efkarlanan hallerim de, hiç mecalim yok dostum. Geriye dönüp okusam yazdıklarımı çok kere mecalim olmadığını belirttiğim yazılar görürüm de, hepsini atlatmışız bi şekilde işte.

Bol paragraf yapayım yoksa Nehir İda okumaz, okumadan yorum yaparsa PaNDoRa ona çatar v.s. Sonra anlaşılamaz olur yazdıklarım, kafam karışır fakat bugün gerçekten leş gibi bir gün (mim gibi oldu, e olmuşken yazıdan ana fikir çıkartıp mim konusu belirleyin sevgili arkadaşlarım).

Şimdi soyunup koşmaya başlasam, deli damgası yesem ama durmasam. Oturup ağlasam şurda, hüngür hüngür ağlasam anlar mısınız meramımı?

Leş gibi bir gün ve her yer yalnızlık kokuyor. Böyle zamanlarda hiç çekilmez kahrım bilirim, en çekmesi gereken bile çekmez de ben enayi gibi hep en gereksizlerin de kahrını çekerim.

EKSİK BİR ŞEY VAR HAYATIMDA  


acıdan geçtim güzelleştim

SİLMEDEN AKŞAM SİLMEDEN SABAH SİLMEDEN

Aslında ben en güzel silmeden yazarım.En azından hiçbir haltını beğenmeyen bünyem, bu endişesini bertaraf edebiliyor bu vesileyle ve daha gerçekçi oluyor söyle yazdıklarım (çizince silmiş olmuyoruz neticidi ki netice olma ihtimali de var onun). Neyse sağolsun Kamikaze arkadaşım Mimlemiş beni, Mim yazmayı pek sevmem deyip entelektüeil ya da entelektüel bi duruş sergileyeyim olmaz mı?

silmeden akşam silmeden sabah silmeden. Sonra akşam sonra sabah silmeden*

Bugün leş gibi bir gün aslında, camı çerçeveyi kapatasım var hayata. Küçücük memleketlerin park sorunu olur mu, olur. Sonra yaradan bi denizle ödüllendirdiyse o kara parçasını adımın para. Kışın yüzüne bakılmadığı bu yerler yazın her mecrada övüle övüle bitmeyen yazılara konu oluyor. Dışı seni yakar içi beni hacııııııı...

Karadeniz' in incisi, çok ala. Adım başı para lütfen, nefesinize sonra bakacağız, tarife belirlemeye çalışıyoruz.

Her işi profesyoneline bırakmak lazım lakin, diğer türlü açgözlülir açgözlüler sarıyor ortalığı da yeyip yeyip doymuyorlar seni. Sonra sen hep hayalinde yaşattığın memleketin yavaş yavaş kabusun olmasını seyrediyorsun iyi mi!

İki gündür ŞU şarkıyı dinliyorum (ŞU' ya tıklarsanız çalmaya başlar diye umud etmekteyim). Ondan mı efkarım yoksa başka bir eksiklik mi var bende bilemedim. Ama içimde bi boşluk var, yooook sıradanlaştırma bünyende benim boşluğumu, yapma bunu bana. Çok zaman önce yazmıştım herkesin acısı kelimelerde sıradanlaşır diye, bunu yapma bana arkadaşım. Baharda kapımı çalıyordu da ben mevsime atıyordum çamuru, yazın ortasında bu da neyin nesi: boşluuuuuukkkk....

Velhasıl oraya gittim olmadı, hayal ettim hayal ettiğim yerde olunca müthiş bir huzuru yakalayacaktım, yaptım o da olmadı. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım  mıııışşşş  hadi söyletsenize bana....

*Yaşar KURT' un ŞU şarkısından esinlenilmiştir. Esinli bi adamım neticede, gayet normal esinlenmem ondun bundan


acıdan geçtim güzelleştim

11 Haziran 2012

SOYUTA AŞK

SOYUTA AŞK - 1

Tek kanallı dönemlerde başladı benim hayatı aymam. Siyah beyazdı o zaman ekran ve bir gün; yeni tv üstelik renkli ve ikinci bir kanal.. inanç dünyasının başlangıcında gösterilen doğal güzellikler gördüğüm renklerle aynıydı, ama orda görünce şaşırdım, sanki hiç görmemiştim.. sonra despottu benim ailem, kendi içinde yaşardı sevgisini, saygısını.. doya doya sarılmadım mesela anneme ya da babama ve hatta kardeşlerime. Uzaktan sevdik biz her şeyi, uzaktan bakışlarımızı bile saklayarak. Özgür bir çocuklugum olmadı mesela, doya doya kuma çamura batarak oyun oynamadım, kendine has bir hayatın içinde figürandım işte.. senaryosu yazılmıştı, ben çok şey katamadım..

Klasik çocukluk aşkları yaşadım, ilk ergenlik döneminde depresif aşklar (aşk) geçti hayatımdan ama kimseye doya doya ‘’ seni seviyorum’’ demedim. Kendi içimde yaşadım her şeyi, bakışlarımı bile saklayarak…

Ve orta yaş dönemlerime hızla yaklaşırken ya da yaklaşmışken baktım bütün her şey tek kanallı dönemlerdeki gibiymiş, değişmemiş. Ve anladım ki hala uzaktan seyrediyorum hayatı, üstelik küfrederek.

Neden mi bütün bunları yazıyorum?
kendimi ifade edemediğim zamanlar oldu, hem de çok oldu. Eşim dostum ve diğerleri beni yanlış anlamayın, şimdi sorunların kaynağına yaklaştım sanırım, son bir silkelenme gerekiyor hayatımda, son gücümle.. biliyorum ki bunu aşarsam, huzurlu bir hayat beni bekliyor.

Ve işte başlıyorum;

Sana hiç söylemedim değil mi, Seni seviyorum…/28.04.2009

SOYUTA AŞK - 2

Kaynağı sen gibi gözükse de,
mekansal memnuniyetsizliğimdendir sıkıntım.
Kendine yontuP böbürlenme.
Aşk bu değil, aşk bundan öncede.../08.05.2009


SOYUTA AŞK - 2 ( GENİŞ AÇI )

Kaynağı sen gibi gözükse de, mekansal memnuniyetsizliğimdendir sıkıntım. Öyledir çoğu zaman, bütün sıkıntılarını tek bir noktaya toplar ve sonra ona döker bütün acılı sözlerini. Şimdi sen varsın; soyutsun, bedensizsin ama bir yerde, bir şekilde varsın ve ben sana kusuyorum bütünümü.Ve aşksal söylemler dökülüyor sana, ve biriciksin, ve teksin diyor özden bağımsız dil. Aydığında, sıkıntılarını hafiflettiğinde kendini sorguluyor bünye. Doğrusunu arıyor, söylemlerini sorguluyor..

Aynı gitgelleri, anlamsız bir geçemeyiş dönemini yaşıyor bu beden şimdi, bozuk plak misali.
Yine ve, yanlış anlama.. soyutsun, bedensizsin ama özsün, cansın.. İyi ki varsın, anlamlısın..
Yine de, kendine yontup böbürlenme.
Aşk bu değil, aşk bundan öncede.../09.05.2009


acıdan geçtim güzelleştim

7 Haziran 2012

ZAMANI TEMİZLEDİM BÜTÜN KİRİNDEN


Şimdi yeni bir başlangıç yapma vaktiymiş. Zamanı temizledim bütün kirinden, geriye zamansızlık kaldı. Sustum dedim ya, sabaha anladım ki susamamışım. Sonra iç sesim dedi bunu, '' Şimdi yeni bir başlangıç yapma vakti.'' Evet evet, kahrolası çok dönek çıktı. Uysam söylediğine, uygulasam peşi sıra ''olmadı, yanlış yaptın'' diyecekti eminim.

Zamanı temizledim ya bütün kirinden, yalan işte o.. önce haklı çıkarttım kendimi, sonra haksız çıkarttım, en son çıkmazda kaldım. İnsan ilişkileri bi garip vesselam. Benim doğrum on kişiden en fazla beşine dogru. Gerisine hikaye. Yani zamana bi halt edebildiğim yok. Hem ben temizlesem kalan beş kişi de kendince temizleyecek ve ortaya yine kirli bir zaman kalacak. Çıkmaz bir durum işte, herkes anlasın.

Kobay bir maymun gibiyiz hayatta biliyor musunuz? En azından ben kendi adıma öyleyim. Bekliyor birileri, ''bakalım bu ağırlık karşısında tavrı ne olacak'' büyük ihtimal tahlil edilip hallerimiz notta alınıyordur, '' hayret hala çıldırmadı, dayanıklı çıktı''

belki de..

'' bu ne diyor, ne var ki sırtında celalleniyor'' diyordur katip kim bilir! Yani bu katip yare çalışmıyor, kime çalıştığı muamma.. Truman Show var bilirsiniz, işte orda Jim Carrey' nin üstlendiği yükü biz üstlenmiş durumdayız. Nihayetinde sahte gökyüzünü yırtıp gerçek dünya saydığı alana açıldı ya o, yazık orası da gerçek değil bilmiyor, üstelik yırtıp geçebileceği bir gökyüzü de yok..

Ne demiştim başta.
Hımsss..
sonla alakalı olmayan birşeyler demiştim.. Çokta önemli değil. Benim başını sonunu edep ve huzur sınırında bağladığım yazılar, hayatlar kimsenin umrunda değil.. Bu da böyle karışık kalsın ortaya. Yazılanların ana fikrini çıkartma kabiliyeti olan çok insan var bu dünyada bilirim, bu yazılanlardan bi ana fikirde çıkmaz ya, isteyen bir denesin.

Zamanı temizlemiştim değil mi bütün kirinden, sonra kirlenmişti yine.. var mı itirazı olan yine temizliyorum, geriye zaman kalmıyor, bi ben kalıyorum bütün kirimle, onu kim temizleyecek.

Şimdi sabaha uyanacağım, gökyüzünde kuşlar cik cik.. belkide camın dibinde donma ihtimali olmayan bir kuş bulacağım.. Alacağım içeri, cik cik cik cik ötsün diye ve biliyorum pır pır ederken canlanacak ve ellerim bomboş kalacak. Tanıdık geldi değil mi? Banada...

Sabaha az kaldı, ben ipimi hazırladım. Ağustos' un ortasında camımda donma ihtimali olan bir kuş bekliyorum.. pır pır ederken canlansa bile uçamayacak, çünkü ipleri elimde (bak bak burdan hayata da çemkiriyor, daha dün yerle yeksan etmedi mi seni, daha dün susmadın mı feryat figan. Kırıp dizini otursana kıçının üstüne)...


acıdan geçtim güzelleştim/31.08.2009

6 Haziran 2012

W' lerim Q' larım VAR BENİM.

Doğayı, insanları, hayvanları çok sevmeyen, hayvancıl bir yapıya sahibim. Olmazsa olmazlarım vardır, misal öküz gibi yatmayı çok severim. Okey oynarım sanal dünyada ve ''biterken haber verin'' diyenleri imha etmekten yanayım. Çok dobrayım, böyle döşü kıllı insanları kazandırırım doğaya. Hayvansı cazibem vardır. SSK emeklisi olmayan bir kadınla ciddi bir şey düşünmem imkansızdır. Ve ''W'' lerim, ''Q'' larım (w)ar benim, ne yapayım sokacak bir yer bulamadım kelimelerin arasına serpiştiriyorum.

Ooooooffffffffffffffffffffffffffff

Hepsinden öte deniz görünce içimden Hande Yener şarkıları söyleme hastalığına yakalandım ben.


acıdan geçtim güzelleştim

(Bunu Bir Dinleyin, çok efkarlı)

5 Haziran 2012

BEN VE.... O KADAR

Ben hep yalnızım bildiğiniz gibi değil. Fotoğrafımı kendim çekiyorum misal. Sol ya da sağ kolumu kareye çaktırmadan uzatıp, başkası çekiyormuş gibi bir edayla, o liseli kızlar gibi işte ve kolum uzakta mümkün olduğunca uzakta.

Sonra aileye mahsus olan mekanlara dahil olmadım hiç ya da iki kişilik davetiye almadım ...... ve ailesi yazan bir davetiyem de olmadı. Belki bir çocuğum da olmayacak, bi amacım da, sevgilim de, anlayanım da... sadece yalnızlığım..

Yoo yoo demagoji yapmıyorum gecenin bir vakti, kaldı ki yapılacaksa en uygun zamandır gece ama değil, yo değil bi boşluktur bu; sezon finali yapan leyla ile mecnun' un son darbesini indirdiği şu şarkının da etkisi vardır belki ya da sabahtan kalmadır, hatta geçen yıldan, önceki yıllardan...

Genelde eksik bir şey vardır işte.

Ve tatilden döndüm ya da yeni başladım: ben ve...  

o kadar


acıdan geçtim güzelleştim