31 Ağustos 2012

HASTA

Tam da misafir arifesinde hasta olmak.... Gerçi iyi oldu, bakacak biri de olmuş oldu :)

Grip, biraz trip, hayat yorgunluğundan çok iş yorgunluğu vs.

Neticede hastayım işte. Vay vay vay vay eklemlerim ağrıyor a dostlar. Hadi geçmiş olsun deyin, çorba kaynatın, sevin sayın beni...:)

cem ben, hasta.

29 Ağustos 2012

KUSASIM VAR

Kusasın var, tam şuraya kusasım var bütün pislikleri ve kendi mideme doluşup kendimi de kusasım var.
Sonra kusasım var bütün dünyayı, hayatımdakileri, girenleri, çıkanları. Yaşadığım her anıyı, acıyı, mutluluğu... Koca bi hayatı şuraya kusasım var.

Hey anladınız mı bıktığımı, bakın şöyle uzaktan bi, iyice bakın, sevici gözüyle bakın, şefkatinizle bakın. Heeeyyyy saçma sapan durmayın, bi bakın ordan şöyle bi; anladınız mı bıktığımı çoğu şeyden.

He anladınız mı kahrolası kelimelerimden lanet dakikaları hazmetmeye çalıştığımı, anladınız mıı?
Denesenize, bi gün anlamayı denesenize, lanet olası empatiniz nerde?

Koca dünyayı yutup, buraya kusasım var.

Bu bilgisayarı, modemi, kabloyu, televizyonu ve kalbinizi kırasım var. Çatır çatır kalbinizi kırasım var anladınız mı?

Hadi gururunuzu, kibirinizi alın ve beni bırakıp kaçın şimdi.


cem

UZUN AĞDALI Bİ YAZI YAZABİLİRDİM ASLINDA

sonra başlamadan biter ve 
yine hoşgeldin yalnızlığım benim, sidikli kontesim... 

 cem işte, alışkın yalnızlığa

Şimdi ben burda uzun uzun, ağdalı bi yazı döktürürüm. Kapasitem, ruh halim, havanın durumu, aşk hayatım bütün bunlar için uygun. Hani sen de okur okur içlenirsin sayın arkadaşım ve fakat neresinden tutup, kime maledeceğim kelimelerin anlamlarını onu bilemedim. Kıçı havada, piposu ağzında top sakallı bi düşünür edalarıyla "Kimse üstüne alınmasın, insanları gözlem sonucu kaleme aldım bunları." gibi entelektüel bir cümle de kurabilirim, o potansiyelim var, iyi pazarlarım kelimelerimi de, durumu vicdanıma yediremedikten sonra ne manası olur ki. Üstelik, ne kadar devrik-düşük cümleler de olsa kıymetlidir yazılanlar, öyle herkesin koynuna alıp saklaması ruh halime tersss.

Bi altta, yoruma kapattım ya yalnızlığımı (şimdi buraya eklenip üste alındı o yazı )...ha pardon ya, yalnızlığımla olan kavuşmamı biraz daha dramatik anlatmalıydım. Ben ne yaptım, Can babanın kelimelerine sığındım sade, de, onun üstüne söz söylenir mi, muamma.

Her neyse ya, neresinden tutsam elimde kalıyor hayatım arkadaş. Ben mi bir çırpıda sırtımı dönüyorum, sırtımı daha göstermemle insanlar mı kaçıyor bilemedim. Yalnız kendimle mutlu olmayı öğrenmedikçe mutlu olamayacağıma da karar verdim, hatta uygulamaya da başladım. Kendimle mutluyum bilader, bana mutluluk katmak için gelip ilk fırsatta kaçmaya yeltenenler s.gidin şimdi.

Eeee şimdi ben uzun, ağdalı bi yazı döktürürdüm de.....

cem ben, kendiyle mutlu

NASIL SEVERİM

Nasıl severim sizi gecenin karanlığında bilir misiniz?
Ay ışığı parlatır gözlerinizi de, içime çekerim anlamını.
En çok aşk için sarılırım ayva tüylü göğüslerinize,
Ve ahlakımı temizlerim çıplak teninizde.

Nasıl severim sizi gün aşırı yanık sesinizde bilir misiniz?
Anadolunun en acılı ağıtını yakarım da, ağlatmam gönlünüzü.
Yol boyu gölgemi örtüp üstünüze,
saklayabilirim bedeninizi muamma gecenizde.

Nasıl severim sizi eski bi zamanın mahreminde bilir misiniz?
Ki çok sevmişimdir aşkınızı yalnız köşenizde
Bilirsiniz elbet çok sevişmişizdir gölgenizle
gün aşırı ıssız bahçenizin bilinmezinde.

.....

cem

28 Ağustos 2012

YAĞMURLU HÜZÜNLÜ VS

Şimdi balkanlardan geldiği kesin olan ( şahsi tahminim, meteorolojiyi bağlamaz ) yağmurun düştüğü şehirlerde ki bütün bloggerlar yağmura döşeyecek yazıyı, ben de dahil; gürül gürül yağdı, şimşekleerrr, insanların üstüne üstüne kinini kustu gökyüzü, ne hüzün... Neticede hep aynı kapıya çıkacak yollar; yağmur hüzündür arkadaş, hüzün iyidir arkadaş, aşk vardır, aşk acıtır v.s.

Gece bol kavgalı, gök gürültülü ve haliyle uykusuz bir ucubeydi Karadeniz. Hani bi telefon duvara vurulup parçalanacaksa tam da vaktiydi; neden çalmıyorsun ya da neden sesin çok çıkıyor, ki bahane çoook görüldüğü gibi. Lakin daha ilk taksidini ödeyemediğim telefona kıyabilmek gibi bir lüksüm yok. Bunun için yedek bi telefon bulundurmalı yahu, hayat popüler müzik videolarında ki gibi değil malumunuz. Neyse işte bir ayı aşkın zamandır ( 17 hazirandı tam tarihi sanırım ) devam eden uyku bozukluğu kullandığım ilaçlarla bile düzelmeyince ilacı da bıraktım uykuyu da; bir saat uyu uyan bilgisayarı aç bakın, sonra kapat git yat 2 saat sonra kalk vs. şeklinde devam eden gece ilişkisinden sonra yarı uykulu bir öğleden sonra mesaisi şeklinde devam ediyor hayat. Nereden geldik konuya? haa yağmur, gök gürülltüsü, karadeniz ve gece. Bütün bunların neticesinde zaten yarım yamalak uyuyan ben bildiğin uykusuz bir gece geçirdim. Gergin miyim, yooo salladım hayatı. Uyusan da uyumasan da aynı günle yüzleşmiyor musun dost.

Uyusaydım neyle yüzleşirdim bilmiyorum (bi üst paragrafın son cümlesiyle çelişse de) fakat yarı uykumdan uyandığımda "aralık bi kapı varsa ve içeride huzur olduğuna eminsen, o kapıyı zorla" gibi saçma bi söylemle uyandım. Artık eksik uykunun getirisi miiii, ruhumun halt etmesi miii, yağmurun etkisi miiii bilemedim. Ama huzur varsa, en önemlisi huzurlu aşk varsa kendi hayatını zorlamalı insan, kabına sığmalı, elindekiyle yetinmeli, başka güzel bedenlere aç olmamalı. sonra başka hayatlara saygı duymalı, saygı önemli. 

Madem yağmurla başladık öyle devam edelim, pardon öyle bitirelim; 

Hala yağmur yağıyor karadeniz' de ve artık çok eminim bütün suç balkanların. Ve denize düşen yağmur damlaları göle düşenler kadar mükemmel olmuyor biliyor musun?

şarkımız da bu olsun ; TIKLA


cem ben, yağmurlu hüzünlü vs

27 Ağustos 2012

SAHİ HİÇ SEZEN DİNLEDİN Mİ?

Hikayeyi yeniden yazabilir miyiz acaba?
Geriye gitsek biraz, biraz daha gitsek sonra belki, silip yeniden yazabilir miyiz hikayeyi?
Yeni bi hayat kursak misal, eski aşklara yeni bedenler yerleştirip yeni hayatlar kursak, yapabilir miyiz?
Belki birlikte uyanabilir miyiz, hem de aşkla...

Sezen çalıyor yine. ben çok severim bilirsin, sahi sen de sevebilir misin?
Bi saniye, müsaaden varsa karanlık odada ağlayacağım bugün. Kaldı ki artık göremezsin, ki hiç görmedin ağlayan gözlerimi.
Sezen çalıyor hala söylemiş miydim; giit, giit  giit me dur ne olursun...
sahi sen sezen' i hiç sevmiş miydin?

Geriye gitsek biraz,
Ya da yaşlandım ya şimdi biraz daha geriye,
en başa belki de, hikayenin en başına,
yeniden ve mutlu bir hayat yazabilir miyiz?

Sahi sen hiç sezen dinledin mi sonra?

ağlama göz bebeğim


cem ben, karışık



YALANCI

Dört başı mamur bi aşk anlatabilirim şimdi ya da aynı mealde hayatlar. Çok zor değil, bilgisayar karşısı mükemmel hayatlar yaşamak, ki yazması en hafifi. Sonra mükemmel de sevişiriz klavyede, sonrası çifte kumrular gibi sarmaş dolaş aşkın dibine vururuz. Çok kolay, kelimesi az türkçeyle güzel hayatlar yazmak, ya sonra...

Bi sabah uyanıp geçmişi özlediğinde, eski ten kokuları aklına düştüğünde, eski kavgaları özlediğinde ya, kelimeler yetecek mi kendini avutmaya.

Ne demiştik "dört başı mamur...."

Ne güzel başladı gün ve en güzeli sesinle uyanmaktı. Bilirsin sabahları pek severim sarılmayı ve dahi durmadan öpmeyi yanağını, dudağını, boynunu. Sıcaklara inat sıkıca sarılmayı bazen, kızdırmadığın zamanlarda en azından. Soluğundan öpen Cemal Süreya' dan özenip, uzaktaki yanağını, dudağını öptüm yine. Ne güzel başladı gün ve en güzeli sesinle uyanmaktı!

Dört başı mamur bi aşk anlatabilirdik değil mi?
.....

cem ben, yalancı.


26 Ağustos 2012

PAZAR PAZAR KULAĞIMDAN ÖPTÜM KENDİMİ

Hadi leeennn aşkmış! üstüne çıkıp tepinmenin insani yanı olmasın o sakın.

A pardon, blogta yayınlanacaktı bu değil mi?..

Pazar diyeceğim de, pazarcılara çemkirmek gibi bi tavır sergilemekten korkuyorum. Üstelik gayet makul şeyler söylüyorum da seçtiğim kelimeler... oooooo  ıııııııı onlar ahlaksız biraz, evet.

Şimdi aşkı öpüp çoğaltmaktan da bahsedebilirdim ve fakat öperek çoğalan bi canlı türünün olmadığına karar verdim. Hoş aşk başlı başına bir ''şey'' di değil mi?  sahi aşk neydi bilader (Bak tam bu noktada ''senden sonra yaşadığım her şeydi aşk'' der, yalakalığın kralını yapabilirdim ama yapmadım, neden?.. kaplumbağa ve dede ilişkisi yok burda yaaaa...:) )

A ben size bi süt tozlu kahve yapayım isterseniz. Ben de bilirim sütlü deyip süt tozlusunu kakalamayı ama dürüstlükten ödün yok görüldüğü üzere. Tıpkı ''senden sonrası aşk'' yalakalığına teslim olmadığım gibi. Neyse gel içelim kahveleri aşkın üstüne soğuk su niyetine, olmaz mı?

Sonra ben aşktan az önce romantik serseri olmayı da becerebilirim de, söylemekten çok yaşanarak tadına varılacağından ve şimdiki bu bahis kendimi birilerine yamıyormuş imajı  vereceğinden susmayı yeğliyorum. Ama gerçekten aşktan az evvel ve hatta hemen akabinde romantik olabiliyorum, tabiatım bu...:)

Ne diyorduk?

Sayın pazar, utanmasam seninle sevişeceğim bugün de ben daha minyon seviyorum, sen bana fazla irisin. Bir de sen bana mı bakıyorsun başkasına mı yaa, nasıl gözlerin var senin öyle...

Neyseee, neticede ütüyü de yaptıysak değmeyin keyfimize. Son olarak pazar deyince aklıma neden hezarfen havaalanı geldiğine dair en ufak bi fikri olan var mı?, benim yok ama bu hep böyle olmuştur. Rock'n coke, çadır, müzik, çılgınlık... bunlarla bi alakası var mıdır acep?

bızzzztttt....   kulağımdan öptüm kendimi...:)

cem ben; cem miyim ben, ben kimim, pazar mı?, hezarfen, roc'n.....

ha unutmadan;  gür akad, cem ağabey i dinleyiniz.

25 Ağustos 2012

FONDA İHANET

Şimdi, oturup yeni bi şiir yazalım
Fonda çığlık çığlığa bir ağıt
fonda çığlık çığlığa bir aşk
fonda sessizlik en son.

Işıklarını söndürelim şehrin,
sadece denizin etrafını aydınlatalım ayışığıyla
ya da boşver karanlığı
şehrin en kalabalık yerinde sevişelim fikrinle
sonra üreyelim, çoğalalım, biz olalım,
olmaz mı?

Gel yalınayak çıkalım karadeniz' in dağlarına
yeşilinin en tepesinden mavisine bakalım
omuz omuza,
el ele belki
ya da alt alta, üst üste, nefes nefese vs

Sarıl kalbime, huzura gidelim aşk
Ya da dur,
şimdi oturup yeni bir şiir yazalım
fonda ihanet,
ve fonda ihanet
ve...
...
..

cem

( çok özeldir bu şarkı ; TIKLA )

BİR MASUMİYET CÜMLESİDİR BELKİ

Akılımda, kalbimde oluşan ani değişikliğin ortaya çıkarttığı bir afallamayla karşı karşıya kalmış olabilir blog ve dahi okuyucu. Bi tadilat süreci olarak algılayıp hoş görmek lazım gelişmeleri, yazılanları, okunanları v.s. Üstelik kimseyi üzmek ya da öc almak hiç değilken amacım. Bi masumiyet cümlesidir belki aşağıda yazılanlar, daha aşağıda, daha aşağıda...

Hani yoruldum daha çok bilirsin, insan yorulunca gözü görmez ya herhangi bir şeyi. Öyle oldu belki, öyle başladı yeni hayat belki. Sonra mutlu oldum, kabına sığdırdığım bi hayatı kendime kattım şimdilik. Bu önemliydi, bu çok önemli; kabına sığan bi hayat... 

Neyse işte, öyle başladı kusuru kelimelerin ve yavaş yavaş tam kendisine döndürdü anlamlarını. Bütün anlamlar aslına çıkıyor ya, tadilattan işte, geçti en olmadı geçecek, az daha...

Geçmişte özel saydığım her şey özeldir hala, değişmez. -dan sonra ''kahrol'' diyecek kadar küçültmedim hayata bakışımı korkma heyhat. 

Ve tatiller de bitiyormuş, bak bitti ve kavuştuk karadenizimle. Mutsuz ayrıldığımızdan belki başlarda bi hüzünlendik, hatta belki hala hüzünle bakıyoruz birbirmize ama birazdan coşarız yine.

Şimdilik durum budur.. 

Sonra bi saniye, aşk mı sıkışmış senin alt dudağına?

cem ben, bi önceki yazıda bıraktığınız gibi hala.

17 Ağustos 2012

HAMİLE

HAMİLE

Onsekiz yaşımda hamile kaldım dünyaya
Gebeliğimin onaltıncı yılındayım
bakma öyle, benim cinsiyetim yok.
Yeni dünyamı doğurmanın telaşı içindeyim.

BU BAYRAMLAR HEP BÖYLEDİR

Bu bayramlar hep böyledir;
hep çocukluğum gelir aklıma,
hep ağlamak isterim,
sonra susarım, küserim, öyle kalırım.

Bu bayramlar hep böyledir;
hep kelimesiz kalır dilim,
hep annemi özlerim,
sonra susarım, küserim, öyle kalırım.

Bu bayramlar hep böyledir;
hep susarım,
hep küserim,
öyle kalırım..

Değişik bir gün, neresi değişik diye sormayın anlatamayacağım. 
Anlatamayacaksam neden değişik olduğunu yazdım?  
yazarım, kime ne? 

Değişik bir cuma, tatil telaşı, bayram telaşı, 17 Ağustos 1999 zamanları, uykusuz bir gece, yolculuk için hazırlık(sızlık). 

bıızzzzzzzztttt, öyleee. 

cem ben, hamile, bayramda bile.

16 Ağustos 2012

YARI ROMANTİK

Şaka değil, bulsam adını her kelimesini ayrı ayrı severim. 
Öpüp koklarım gün aşırı karanlıkta kalmış resmini, tozunu alırım dudaklarımla.

Şaka değil, bulsam kalbini her damarını ayrı ayrı severim.
Sonra uzun uzun ön sevişirim, göğüs kafesini öperim, içime çekerim kanını

Neyse devamı yok. Neticede ana fikir de ortada zaten; "tenhada bulursam kıstırırım" dan bi tık aşk dozu fazla olanı işte.

Günlerden perşembe, güzel başlayan bir gün. Karadenizimle küçük bi kırıştırdıktan sonra keyfime keyif geldi, bir de aşk geldi aklıma sonra. Sonra da o üstte yazdıklarım, sonra ben geldim vs..:)

Yarın yolculuk günüüüü, sonra bayram sonra geri dönüş, sonra eski dostlarla görüşme, sonra o sonra bu sonra yalnızlıııııkkkkkk, benim ooooooooo.

Çok zamandır şarkı linki de vermedim size, madem karadeniz dedik buyrun: TIK ya da TIK


cem ben, yarı romantik

15 Ağustos 2012

İNSAN NE KADAR ACİZ VE.. GİBİ..

Birazdan yağmur yağacaktı. Romatizmal ağrıları şiddetini arttırmış; ne oturabiliyor, ne de yatabiliyordu. Doktor böyle zamanlar için bir merhem ve bir de ağrı kesici vermişti. İkisi de işe yaramıyordu. Yağmur yağmalıydı, o zaman belki rahatlayacaktı.

Havalar da ne kadar soğuktu, oysa geçen yıl nisan ayında daha sıcaktı. Zaten zamanla değişiyordu her şey; Eskisi kadar sağlıklı değildi, genç değildi, kalabalığa karışamıyordu, yalnızdı. Gençliğinde hiç bunu düşünmemişti, sanki hiç yalnız kalmayacak gibi yaşamayı seçti.

Geçmişi, özellikle gençlik yıllarını özlemenin acısını bir kez daha hissetti içinde. Dalgınlığını sobanın üstünde kaynayan su sesi bozdu. Az önce yerinden zorla doğrulup suyunu döktüğü çayı demlenmişti. Bütün ağrılarına rağmen doğrulup bardağını aldı, eski zamanlardan kalma bardak altlığını hiç eksik etmezdi. Yarısından çoğunu demle doldurduğu bardağına bir şeker attı ve cam kenarında ki koltuğuna oturdu. Sigarasından hala vazgeçememişti. Hastaydı, ağrıları ve kuru öksürüğü vardı ama sigarasını elinden düşürmüyordu. Dumanı derince içine çekip demli çayından bir yudum aldı, ardından öksürüğüyle dumanını üfleyip camdan dışarıya daldı.

Eski zamanlarını hep özleyerek yaşadı, "ah geçmiş zamanlar" dedi hep. Nisan süslemişti doğayı. Geçmiş zamanlar olsaydı kanı kaynardı, bahar açardı dallarında ama artık yaşlanmış ve yalnızlaşmıştı.  Mutlu olacak bir yer aradı, karşısındaki çınara baktı, altında çimler yeşermişti az çok, mutlu olamadı. Eskiden çok severdi yeşili, yeşil ya da deniz mavisi her derdine devaydı. Bu sefer olmadı, dünde olmamıştı. Artık yaşlanmıştı, artık yalnızdı....

Hikayesinin ilk cümlesi geldi aklına, "bunlar yazılalı çok oldu" dedi, hiç bir farkı yoktu gidenlerden ya da diğerlerinden. Belki biraz daha mutlu, belki de mutsuz ama sonunda aynıydı. Ne kadar aciz ve sıradandı.

"insan" dedi, insan ne kadar aciz ve....

yok dedi ve yoktu...

Bunlar daha önceden yazılmıştı, daha sonra da yazılacaktı ve bunları bile bile hayatı yeniden yazmaya kalktı...

insan ne kadar aciz ve.....


cem ben, gereksiz...

HIRRRRRR

Şimdi yeni şeyler yazacağım, hazır mısınız?
-yeni şeyler
"işte yazdım" desem, beni taşlamak için adresimi araştırmaya koyulursunuz eminim. :) Taaaabi ki yeni bir şey yazmayacağım, elimde bir "yeni" yok çünkü. Bildiğiniz, bi alt yazıda bıraktığınız gibiyim. Yok belki o yazıdan sonra biraz daha sarılmış ve de sarmalanmış olabilirim. Sevilmek güzel şey neticede, sağolsun dostlarım.

İnanması güç gelebilir fakat telefonla 20 günde 2000 (ikibin)' den fazla mesaj attım desem, bittikçe yeni paket aldım desem, çılgın olduğumu düşünür müsünüz? Aslında liseli bi gnçtrk için gaayet sıradan bi rakam bu ama 34 yaşında, karta kaçmaya meyleden ben gibi biri için olağan olmamalı, değildir herhalde. Ayrıca kart olan da sensin..:) hem ilaçlar her zaman çare olmuyor, insan yazdıkça rahatlıyor, ben ne yapayım. Eşe dosta yazdım rahatladım, yazdım rahatladım. Hayır bu süreçte arada dostlarımın benden kaçması ihtimalini de düşünmedim değil. Düşünsene numaramı engellediklerini..:)   dostlar kaçmaaazzzz, bilirimmm, candır onlarrr.

Yerle yeksan değilim yahu, mesajlaşma hastalığına yakalandığımdan dolayı böyle oldu durumlar..:)

Karadeniiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiizzzzz

Ne zamandır yazmıyordum bunu, rahatladım. Zaten karadeniz' i seven biriyken, kendisine aşık pozisyona geçmiş olmam ne kadar manidar. Sis' ine, denizine, rüzgarına gurbaaan. Deniziyle, Kalesiyle, ışığıyla her akşam tam karşıma oturur  da  iftarımızı birlikte yaparız biz onunla. Öyle candır, öyle dost, arkadaş...

Hoffffff, daha yazasım yok en azından anlamlı cümle kurasım yok. sarıp sarmalanasım var sade. kafayı yemiş olma ihtimalim de olabilir. Kafa da benimmm mide de, kime ne.

Hırrrrrrrrr....


cem ben, ısırır

KAÇMAYANA SARILACAK

İSTİYORUM

.Sayısal loto ya da benzeri şans oyunlarından parayı bulup, hayatımın kalan kısmını ''yıllık izin'' tadında yaşamak istiyorum.

.Dış dünyamda bünyem tarafından sergilenen ''rahat adam'' hallerimin, iç dünyama da yansımasını istiyorum.

.Toplumsal gerçekleri göz önüne alarak, evli olup bekar kalmak istiyorum bir de (Uzatırsam bariz şu şarkıdan çaldığım anlaşılır, susuyorum).

.Gece yaşayıp, gündüz uyumak istiyorum ki bu da ''yıllık izin'' modunda ki hayatın bi getirisi ve dolayısıyla şans oyunlarıyla birebir alakalı bir talep.

.Alkolün bünyeme çakır keyif etkisinden başka etkisi olsun istemiyorum. Baş ağrısı, halsizlik, mide bulantısı misal. Yahu performansımı etkiliyor, tırsıyorum (Yok yok, sırf bu yüzden içmiyorum zaten, korkmayınız)

....

(anlayın işte, zevk-ü safa istiyorum.)


TEŞEKKÜR

.Kahveyi keşfeden anonim şahsa da teşekkürlerimi borç bilirim. (Öyleymiş, bulan belli değilmiş bunun yalancısıyım.

.Beni seven, sevmeyen, öpen, öpmeyen herkese teşekkür ediyorum (palavra, sevmeyenleri bende sevmiyorum.:))

.İstanbul benden büyüksün hacı, teşekkür etmezsem yutabilirsin beni mazallah. canımsın.

(hayat, bakma ordan pis pis, yok sana teşekkür falan. Çünkü sana hala uyuz oluyorum.)

.Yanaş yanaş, sevdiklerime sıkı sıkı bi sarılıp bırakacağım. Şefkat lazım yahu, art niyet arama.

öyle işte.. liste uzarda kim uzatacak.. daha haftaya pazartesi sendromuna girmem lazım.. :)

(oooffff ne içli şarkı TIKLA )

cem ben, kaçmayana sarılacak..:)

14 Ağustos 2012

ESKİYE

Biletimi aldım. Öyle yeni hayatlara daldığım-dalacağım yok. Geçmişe dönüş mü dersiniz, öze dönüş mü dersiniz bilmem ya da susup ''banane'' dersiniz. Benim öyle bananeliğim kendime sökmüyor her zaman, o yüzden bi yol bulup ikna etmek lazım özümü.

Yolculuğa az zaman kaldı; yeniden eskiye, eski hayata dönüş neleri getirir neleri götürür bilmek zor, fakat tahmini kolay da, yine de içine dalmak şart, ondan sonra yorum yapmak...

Yeni hayatın seni benden alacağı kesin de, sen kimsin ki zaten? hep bir sır, hep bir muamma. öylesi makul, öylesi kabul gören değil mi? zaten aşkta değilsin, ayrılıksın belkide.''ben şimdi yarını düşünüyorum, sonraki günü saldım yokluğa.'' derken bile sonraki güne hayıflanıyorum farkına vararak...

Neyse sonu olmayan hayatların kelimelerde yaşatılması da imkansız mı ne? Biliyorum ki yazıdan ibaretsin özlüğünden şüphe ettiğim hayat, bu yüzden yine susmak lazım.../2008


cem ben, yine yolcu

SUSTUM

Yeniden düzenlenen şarkılar gibi şimdi hayatım; arz ettiğim hayat kahramanları tarafından talep görmeyen. İşte bu yüzdendir ki, rastgele dalasım var kurdugum bütün düzeneklere; yıkasım yakasım var.. Ki ''düzenek mi kurduk, düzeneğe dişli mi olduk!'' sorgulamasına girmek bile yorucu artık ve yeri değil bu gece, ve zamanı değil..

Mız mız çocuklar gibiyim hayata karşı ve her yazımda ''hayat'' bahsinden ve dolayısıyla yazdıklarından sıkılmış bir hayat bezgini. Ya da iç sorgulamasında '' kelimeleri kandırma sen hayatı seviyorsun'' diyen aldatmacı.. Ve karmaşığım işte dün gibi, önceki olmasa da bir önce ki gibi.. Şimdi susacagım diyemiyorum, ancak kelimelerimi susturacağım yazının sonunda, biliyorum ki iç dünyam hep konuşacak, hep aksini iddia edecek, hep çarpışacak kavga edecek bir ben bulacak...

sustum..


cem ben, eski zamanlarda/2009

TEZGAHTAR

Neye bakmıştınız bilmiyorum. Ayıp şeyler düştüyse aklınıza ve gözlerimden çok dudaklarımı özlediyseniz gelmeyiniz hayallerime. Sonra belki aşktır içinizi yakan, bilmediğim yeni anlamlar vardır bünyenizde ve kıymet yüklemiştir beyniniz kalbinize, kim bilir?

 Hem öyle bir çırpıda sıfıra çekemiyor insan bir yanını ve ''ya varsın ya da yoksun'' diyemiyor gözlerine. Bazen bir oluyor ve hayatın içinde birden kayboluyor hayalleri. Hayat bu, iki beden küçük bi gömleği tersinden giydirebiliyor gövdenize.

Kaldı ki somut değil anlattıklarım. En çok hayallerime çemkiriyorum, siz üstünüze alınmayınız ey fani dünyanın en fanileri. Ben tezgahımda hayallerimi satıyorum size.

Sabah olunca ve yayınla tuşuna basmadıysak henüz kelimeleri, oturur harf harf yakıp ateşiyle aşk yaşarız biraz daha ateşli ya da etrafında halay çekeriz tezgahın ve dahi yaktığımız hayallerimin, olur mu?

Pardon, siz neye bakmıştınız bilmiyorum. Sonbahar ya da bir sonbahar biraz daha manalı olacağını umduğum hayalim mi yoksa diğeri, hani şu maneviyatından sıyrılıp ahlaksızca ve düşünmeden devam eden, çıplak bedenlerin üzerine kurulu olana mı?

pardon siz bir şeye bakmış mıydınız?

''cem ben, tezgahtar'' diye bitirsem bu yazıyı, bu kadar seyre daldığınız hayallerimin hatırına a' nın üstünü inceltebilir misiniz?

bi zahmet

ve cem ben, tezgahtar.


13 Ağustos 2012

BİR DE ŞUURSUZ

Du bi saniye, şuraya ''hayatın yükü bana fazla geliyor bazen'' yazıp geleceğim. Az bekle, ya geldim arkadaş yaaaa.

Yok ya, o ''bazen'' eksik mi kaldı orda?
''Hayatın yükü bana fazla geliyor çoğu zaman'' ya da ''her zaman'' yok ''bazen'' iyi haksızlık olmasın. Neyse...

Şey siz de dinleyin ŞUNU, ve dinlemeyin içsesinizi. Offf beni de dinlemeyin...

heeeeeyyy taksiii, öndeki aracı tersi yönde takip et lütfen. yemedi miiii?

haydiiiii

güzel hissiyatlarınızı gönderin bana, emi.


cem ben, bir de şuursuz.

RUHSUZ, ÇIPLAK ve KISIR


Ruhumu çıkarttım üzerimden,
Bir hayvan kadar değerliyim artık.
ruhsuz kaldım.

Soyundum,
sırayla kurtuldum bütün somut eşyalarımdan,
çıplak kaldım.

Kalbimi söktüm yerinden,
Hadım ettim aklımı,
kısırlaştım...

Ruhsuz,
çıplak,
ve kısır..
Aynalarda aslımı aradım
..................
bulamayıp suret olarak kaldım....


cem ben, en çok ruhsuz

SAĞANAK HABERİ


Bak güneş çekilmiş yüzünden
Hüznün gölgesi düşmüş bedenine
Sağanak bırakacak bulutları
az önce gördüm gözlerinde.

Bilim adamları bilmez,
Beş günlük hava tahmini yapar boşu boşuna ruh doktorları
Bilmez karanlıklar güneşten bağımsız
yer bulmuş tüm bedeninde..

Mayıs biraz daha sıcak,
biraz daha güneşli olacakmış,
aldanma..
Aldanma senden olmayanların öngörülerine...

Hep aynı teorik kelimeler dolanıyor dünyada.
Ezberletildi haber sonrası hava durumu gerçeği
-Yarın yağmur yokmuş misal,
Havalar ısınmış, güneşli olacakmış beş gün-
üstü örtüldü farklı düşünen dünyaların

sen yine de unutma;
güneş çekilmiş gözlerinden,
birazdan sağanak yağacak,
şemsiyeni hazırla.


cem ben, ıslak.

12 Ağustos 2012

HALA ESKİ ZAMANLAR

SIKILMIŞ MIYDINIZ?

Yeni ya da yenilikçi ve karmaşık kelimelerimle, siyahımsı bir dünyanın, renkten bağımsız görünmez karmaşasının içinde, bahtıma düşen kısmıyla oyalanıp dururum iyi mi?

Sıkıldıysanız siyahımdan söyleyiniz, değişemesem de çeşitli tavsiyelerde bulunabilirim. En mutlu penceresiyle, halimi anlatacak kelimeler aramaktan vazgeçerim, anlaşılır olurum..

YOKLUKLA AŞK

Rüyamda, elele tutuşmuş, özüne gidiyorduk yokluk. Çalar saat olmasaydı şimdi yoktum, bu kelimelerde yoktu.

VE

Hayatıma yeni bir sürüm yüklüyorum.. Harddiskimle çakışmazsa huzuru bekliyorum..

VE-2

Neden sonra anladım, ruhum da kirlenmiş...

RÜYADAN GERÇEĞE

Rüyamda seni gördüm, uyandığımda yine hayalet gibiydin..

(bir de bu ara ben ŞU(TIK) şarkıya taktım yine, buyrun dinleyin siz de.)


cem ben, hala eski zamanlar da...

11 Ağustos 2012

TİKSİNTİ


Herşey ne kadar sıradanlaştı birden. Sıradan kelimesinden tiksindi. Sonra şehir üstüne geldi; beden oldu, ruhla birleşti, ellerini uzatıp boğazına sarıldı. nefessiz kaldı, boğulacaktı....

Temizliği aradı, bulunca baş tacı yapacaktı... aradıkça ''saf''laştı, saflık üstünde kaldı..

sonra korkaktı, önce de korkaktı, korktu, korktukça kaçtı..

Her şey ne kadar sıradanlaştı, kendinden tiksindi...

cem ben, eski zamanlar

9 Ağustos 2012

ÖPTÜM

hişşşş

sessiiizzzz.

yanaşsana biraz, yanaş yanaş.

karadeniz' i duyuyor musun?

biraz daha dinle huzuru o zaman, dinle dinle ve içine çekkkk, ohhhhh  missss.


hişşşş, sessiizzzzzz.

biraz daha yokum ben, sen karadeniz' i dinle.

Sonra burdayım, bütün gürültümle.


hişşşş, yanaşsana biraz, yanaş yanaş.

muahhhhh..:)

sezen aksu-sayım(öptüm)


cem ben, öptüm..

(beni mimleyen arkadaşlar teşekkürler, geri dönemediğim için üzgünüm. sonra yorumlarını yayınlamakta geciktiğim arkadaşlar sizden de özür diliyorum. ve çok özledim bloglarınızı okumayı ama bir müddet daha böyle gidecek, kusura bakmayın lütfen)

1 Ağustos 2012

BAŞINA DA SONUNA DA

Aynı hikayeleri biz baştan yazarız. Sileriz acıyı, sonra yeniden yazarız ve yaşar gideriz bir ömür. Böyleyiz ve böyledir ya insan; düşünen, duygusu olan insan...

En zor zamanlarda Karadeniz' in yüzünü okşayan rüzgarına bırakıyorsun kendini, uzun uzun sevişiyorsun seriniyle, sonra biraz kendine geliyorsun. En hakiki sakinleştirici. Sonra Karadeniz özel isimdir, büyük harfle başlayıp, ekleri ünlemle ayrılır diye düşünmekteyim.

Günlerden çarşamba

ve cem ben, kendimi anlattığım profil yazımı paylaşmak geldi yine yeniden;

"Gözüne bakıp anlayamam seni. Sonra hayat da bir şekilde akıp gidiyor. Biraz daha anlaşılır kelimelerle, biraz daha anlaşılır cümleler kurmak lazım. Daha iyi anlaşılmak ve daha anlamlı konuşabilmek adına belki...

 Sonra bir de O. Veli var; Bakakalırım giden geminin ardından..Atamam kendimi denize hayat güzel...Serde erkeklik var ağlıyamam..O.Veli

14.şubat tarihinde doğdu ve hala yaşıyor...

belki yeni şeyler de olur, bi gün... ve bir de hep uykum var gündüzleri.

 (O "kendimi anlattığım" söylemi amma iddialı olmuş yahu)