31 Aralık 2011

2011-2012

Tuvalet ihtiyacını gidermeye çalışan bir adamın seslendirdiği magazin programlarından midem bulandı (ıııhhh olayy olayyy ııııhhh olaayyy).  Sırf ülkemde bunları izleyen insanların olduğu gerçeğinin verdiği acıyla izliyorum programı.

Sonra bizde neden Noel Baba figürü var diye düşünüyorum ya da süslenen çam ağaçları. Batıda hepsinin bi sebebi var, onların bi noel babası ve çam ağacı süsleme gerekçeleri var. yani yaptıklarıyla sadece yeni yılı karşılamıyorlar kendilerince. Gerçekten biz neden çam ağacı süslüyoruz, sadece 2012 için mi?   ne trajik bi acziyet...

ne zaman adam oluruz? diye sormuş Fatih Altaylı. cevaben de yılbaşı ile noeli karıştırmayan kişiler din adamı olarak atandığı zaman demiş. Bu da yeni bi eğlence, aaa biz yeni yılı kutluyoruz noeli değil.  Batılının noeli kutlaması ile bire bir aynı olabilir, kopya çekmiş hatta bariz taklit yapıyor da olabiliriz ama biiiizzz yeni yılı kutluyoruz noeli değil....:)))

Aaaaa evet ben bi geri kafalıyım ya da sonradan görme tavırlar hoşuma gitmiyor. Yeni yılı kutlamanın günah olduğu kısmından çok, yeni yılı kutlama şekliyle ilgiliyim, evet geri kafalıyım. Sonradan görme tavırları sevmiyorum ve yılbaşı da olsa kendimize has bi kutlama şeklinin geliştirilmesini diliyorum. ne bileyim bi rakı balık sefası ya da oryantal eşliğinde meyhane havaları v.s. bana uyar...

Kısaca noel baba figürleri, süslü çam ağaçları ve kırmızı donlardan sıkıldım ki donda kırmızıyı çok da severim. Özümüzü bulalım ya da yeni bi öz oluşturalım velhasıl...

2012 de sigarasız yeni bi hayat (evet sonunda bıraktım), yeni bi şehir ve yeni bir iş beni bekliyor. Umarım her şey çok güzel olacak.

İYİ SENELER

acıdan geçtim güzelleştim

20 Aralık 2011

NEREDE KALMIŞTIK

Nerede kalmıştık:

ben seni düşünüyordum bir çok zamanda, sen anlamını unutuyordun günün. Telefon çalıyordu, Bülent Ortaçgil dinliyorduk güle oynaya başka zamanlarda. Yeni yollar çiziyorduk, bir türlü bulamıyorduk birbirimizi. En son bi gazete ekinde dinazor bulmaya çalışıyordum, karmaşık yollarda, çocukça. Sonra Sezen çalıyordu başucumda -vay yine mi keder!- sense başka sevdalarda Sezen' i lanetliyordun.

Bi sınav heyecanına kapılmıştık, yine ben şehir değiştirecektim, sen olduğun yerde öylece her şeyi güzelleştirecektin üç-beş kelamla kendince, kıpırdamadan. Oldu-bitti...

Nerede kalmıştık:

yeni yollar mı çizecektik?

sen dur, ben aldım elime kalemimi...


acıdan geçtim güzelleştim

21 Kasım 2011

+30

Yakın bi hayalden sesleniyorum sana; 
özledim,
sustuğum zamanlarda daha çok özledim,
yoruldum,
sustuğun zamanlarda daha çok yoruldum.
anlamını kaybetti kelimelerin,
onları sakla şimdi, 
daha çok ihtiyacım olduğunda kullanırsın. 

Yakın bi hayalden sesleniyorum sana;
özledim,
çok...

(Belki de en büyük sorun, otuzlu yaşlardan sonra birinden tutkulu bir aşk beklemekte.)

Şiir olsun diye değil, uzun cümleler kuramayışımdan alt alta yazdım durumu. Belki de parantezi açmak ve netleştirmek lazım şimdi durumu: otuzlu yaşlardan sonra tutkulu bir aşk beklemek sorun.

acıdan geçtim güzelleştim

20 Kasım 2011

...

Uzun zaman olmuş bir şeyler karalamayalı buralara. Dünya işlerine dalıp dünyayı unutan o ''bi garip adam'' halleri benimki de işte. Geldi geçti mi, yoksa hazır gelmişken kendini dünya işlerine adayan bir şahsı muhtereme mi döndürdü beni bilinmez. Bekleyip görmek en güzeli zaar. 5-6 aydır beynime depoladığım onca şeyi ortalama 40 dakikada gün ışığına çıkartıp, üzerime düşen ve beni dünya işlerine düşüren sınav görevini de bittirdim nihayet. Umarım hakkını vermişimdir ( misal soru kitapçığının türünü işaretlememe gafletinde bulunmamışımdır umarım.)

Sınav o bu neyse de son iki gündür yaşadığım kargaşa, hengame v.s. gösterdi ki (bana), hala kalabalığı sevmeyen, kalabalıklarda direkt ötekileşen (elinde olmadan) o yağız, 90 kuşağı ruhum özünü kaymetmemiş. Hala asosyal, hala...  ve aynı iki gün, 17 yaşlarında yaşadığım, eften püften olaylar karşısında düştüğüm ürkütücü efkar halimin olduğu gibi aslını koruduğunu ve hatta yeşerip filizlendiğini de gösterdi, saolsun ne diyeyim.

Otobüsler mesela, kaçınız otobüste efkarlanırsınız ki. Belki de çoğunuz...

neyse efem ben size hasından bir şarkı önereyim iki noktadan sonra :  sezen aksu - sayım

-soru cümlesi olmadığı halde ''-mi'' ekini ayrı yazmak mı gerekir?-


acıdan geçtim güzelleştim

28 Ekim 2011

8 MB HIZA GEL, BOK VAR

ttnet' in yavaşlığından, müşteri hizmetlerinin ilgisizliğinden, kopmalarından, kablosundan, bokundan püsüründen usandım. 3 yıllık sözleşme gereği ben kurtulamıyorum ama imkanı olan varsa tez zamanda kurtulsun bu kurumdan

‎4 mb hızdaki bağlantımı 8 mb e çıkartmak için arayan müşteri hizmetçisi! gayet tatlı bir sesle, '' 5 tl karsılıgı 8mb e geçmek ister misiniz?'' demiş ve bildiğin beni keklemiştir, çünkü bulundugum bölgede en fazla 4 mb hıza cıkabiliyor bağlantı.

ve ne ilginçtir ki, 1 hafta önce aynı tatlı sesli temsilci 32 mb teklifinde bulunmuş, 4mb i geçmiyor arkadaş söylemlerimi ''öyle olsa sizi aramazdık'' ile geçiştirmeye çalışmıştır.

ve yine ne ilginçtir ki, bu görüşmeden 3 gün sonra, 8mb hızım 1 mb e bile ulaşamadığı için cebelleştiğim ttnet müşteri hizmetleri sorunumu çözememiştir. Hızı 6mb e çıkartmaya çalışmış fakat bağlantı sağlanamamıştır. çünkü 4 ün üstü desteklenmemektedir.

KAMUOYUNA SAYGIYLA DUYURULU ki daha çok saygısız kelamlarla duyurasım var durumu ama kamuoyu faktörü buna engel olmaktadır..:)

ve ayrıca;

notundan, sınavından, kurumundan, defterinden, kitabından, ülkeden, haberlerinden, felaketlerinden, fakirliğinden, fazla zengininden, göstermelik yardım kampanyalarından, şu marka adına şu kadar bağışlayanlardan, halka hizmetten çok markaya hizmet edenlerden, teröründen, derin dünyadan, terörist devletlerden, satanlardan, satılmışlardan,  fakir edebiyatından, soyanlardan, çalanlardan, açgözlülerden, açıkgöz geçinenlerden, mallardan, kadınından, erkeğinden, seksinden, ön sevişmesinden, son sevişmesinden, ondan, bundan her bi halttan sıkıldım. körolasıca dünya...


acıdan geçtim güzelleştim

OYUN

Şimdi ne kadar uzun cümleler kursam da anlatamam hali. Şizofren hastalığının kıyısında, bucağında dolaşıyor beynim. Hayallerim tamam, özlemlerim tamam, umutlarım tamam. Rüyalarımı da kattım mı senaryosu tamamlanacak hayatın. Tanıtım filmini de çekeceğim elbet, can alıcı görüntüler ve repliklerle.

YA DA;

Tiyatro sahnelerini temizleyin, tek kişilik bir oyun sergileyeceğim kendime...


acıdan geçtim güzelleştim

15 Ekim 2011

ZEYNEP ÖLMÜŞ

Zeynep ölmüş duydun mu?
Bi sabah başladığı hayat mücadelesini, önce beyni sonra kalbi kaybetmiş ve 
Sonbaharda, ömrünün baharında; iki küçük çocuk, eş ve kardeşlerini bırakıp gitmiş.
Otuzunda,
ömrünün baharında zeynep ölmüş...
duydun mu?


acıdan geçtim güzelleştim

11 Ekim 2011

UMUT ÖLÜR

O zaman son bahar gelir,
hüzün gelir,
ayrılık gelir...


Birileri gider,
birileri mücadele eder,
birileri kalır...

o zaman sonbahar gelir,
ve umut ölür...

acıdan geçtim güzelleştim

9 Ekim 2011

CİNSELLİK

Teknoloji ve beraberinde gelen olağandışı cinsel obje ve bir dolu şeyden kendimizi koruyabildiğimiz sürece, insanlığımızı koruyabileceğimiz zamanlardayız. Sigmun freud hiç yanılmamıştır...


acıdan geçtim güzelleştim

29 Eylül 2011

GÜNAYDIN

Gün ağırmadan gerçeğe düştü yüzü. 
Bi şiirin, kendini tekrarlayan mısrasında daldığı uykudan,
aynı kelimesinde açtı gözünü kızıl göğe. 
Daha uyuyacaktı,
daha gerçeğe hazır değildi düşleri. 

Uyandııı...

Ey ay bakışlı hayat, ey şeytanını masumiyetine saklamış hayat!

Bakma öyle göz ucuyla düşlerime. Geceden başladım kurmaya, şimdi biriktirdim, bakma. Ben bir garip soyut bedenim, ben soyutluğunu düşlerinden almış bir garip bedenim.

Yeni çıkarttım zihnimi karanlıktan, şimdi ne kadar zor yeni cümleler kurmak, yeni hayatlar yazmak üstüne...


acıdan geçtim güzelleştim

25 Eylül 2011

DELİREYAZDIM-3

Adını koyamıyorum zamanın. Adı zaman değil, adı yok. Aynı zamanda, aynı hayatlarda böyle uçsuz bucaksız kavgaları, böyle dünyevi hırsları anlamlandıramıyorum.

Sustukça üstüme geliyor zaman. Ayaklarımı sürüyerek gidiyorum hayallerime. Açın ışıkları, karanlığımı alt edemiyorum.

Gözlerimi kapattım, şimdi koşuyorum toprak yollarda. Ağaç yaprakları çarpıyor gövdeme. Rüzgarını duyuyor musun aklımın?

Kaçıyorum, kaçıyorum, kaçıyorum... kaçtıkça aynı kapıya çıkıyor yolum.

En karanlığnı seçtim yolların, ağaç diplerine saklanıyorum. Yüzünü görüyorum korkularımın, çok güzeeeel, bi melek kadar güzel.

Kaçıyorum, kaçıyorum, kaçamıyorum...


acıdan geçtim güzelleştim

17 Eylül 2011

DELİREYAZDIM-2

Penceremiii açtım dünyayaaa. Biri siyah, biri beyaz iki melek gördüm davetkar. Kanatlara aldanmadım ben hiç, seni çağırdım insan duydun mu?

Birazdan uzanırım yalnızlığa, şimdi başlasam sabahı bulur uykuya dalmam. Ne alırsan 5 kuruşa düşmüş rüyalarım, seni özledim insan duydun mu?

Saçma zamanlarda bitirdim cümlelerimi. Sonra noktanın peşine düştüm; benim olmayan yan cümleye kaçmış. Ben birini bulamamışken, edebi kitaplar üç noktayla dolup taşmış.

Bi safta sıralamışım cinayetlerimi; maktul yok, katil yok, cinayet çok. Bi silüet olmuş saflar gördün mü?

Ucuna kıvrılmışım gecenin, mevlana yazmış, sezen söylemiş, ben alıp başımı gitmişim yeniliğe doğru uykularımda.


acıdan geçtim güzelleştim

16 Eylül 2011

DELİREYAZDIM

Ayağımı uzaaatmışım serin sulara. Kaldırımlarına gizlenmişim aşkın. Titrek bi sesle okuyorum düşündüklerimi, sonra yazdıklarımı okutuyorum aynı sesle. Ağır aksak cümleler kuruyorum sayfalarca. yazdıklarımı ''düz yazı'' gibi okuyanlarla hesaplaşıyorum gecede.

boşluk bıraaaakk, bağırmadan, titrek ve kısık sesle boşluk bırak kelimelerin arasında. olabildiğince uzat harfleri ve virgül koyma gerekmedikçe.

Karşısına geçiyorum dolunayın. Yüzümde hissediyorum gecenin karanlığını. Sonra okşuyor ayyyy, ay' la sevişiyorum gecenin mahreminde. Yürüyorummm, kendi kendime itaat ederek yürüyorum kaldırım çiçeklerinin üstüne. Yığılıp kalıyor göz bebeklerim, yığılıp kalıyorum mis kokulu baharın üstüne.

Çekip çıkarıyorum anlamlarından cümleleri. En anlamsız, en kavgasız, en korumasız hallerini bulup ruhumla çiftleştiriyorum anlamsızlıkları. Ay yüzlü, aydan tatlı, kolsuz bacaksız bir kadın silüeti gibi beliriyor aklım karşımda. Gece yarısı, aynı gece yarısı, ay' ı aldatıyorum düşüncelerimle..

Yorgun değilimmm, bıkkın değilim; sadece yürüyorum aynı çizgide....

Ayağıı uzaaaatmışıımmm serin sulara, titreyerek okuyorum düşüncelerimi...


acıdan geçtim güzelleştim

1 Eylül 2011

BAKAR MISINIZ?


ZOR

Şimdi biz, aynı zamanın içinde, kendi aczimizi görmeden, başkalarının acziyetleriyle geçiriyoruz hayatı. ah edip vah ediyoruz, çıkar yol arıyoruz, olmadığını bile bile.
Bekliyoruz,
ve öyle usul usul bekliyoruz...

Dünya zor; ucuz, basit, sıradan söylemler gibi. dünya zoor! ne güzel hikaye.

Sonra biz öyle bekliyoruz, dünya zor diye diye.

Kendime dair söylemlerim az önce bitti, bir çırpıda döktüm içimdekileri kendime. Bir zamanda, bir dünyada takılıp kaldım işte. Dedim ya dünya zor, çoookkk. Kelime içerisinde bir harfi birden çok kullanmak ne kadar hafifletiyor anlatılanları ya da anlatılmak istenenleri. Oysa okuyunca dramı ucuzlaştıran-hafifleten o harfler, benim için adete yangın yerinden kopup gelen acılı bir hikaye..

Öyle işte, bu gecenin kelimelerinin de anlamı yok, cümleler henüz oluşamamış; devrik...


Ama dünya zor ve biz öylece bekliyoruz ''dünya zor'' diye diye.


acıdan geçtim güzelleştim

(BUYRUNUZ)

27 Ağustos 2011

KIÇINI DEVİRİP KENDİNE BAKAN ADAM

Sadece bir oyun, başrolda aşkmış gerisi hikaye. 
Yok yok, aşk kalan bir çok duygunun saklandığı bir kavram,
Belini sevdim, dilini sevdim, bedenini sevdim; bütün hepsi aşk(mış) işte.

Bir iyi dilek mesajı yolladım güvercinle,
Kanadını sevdim, gagasını sevdim, gözünü dibini sevdim
gökyüzüne saldım bütün aşka saklanmış duygularımla işte.

Yeni hayatlar yazdım bu gece. Sonra ''yeni'' ile başladığım her haltı elime yüzüme bulaştırdığım geldi aklıma. Çizdiğim onca karikatür içinde, uyduramadım kendime uygun bi karakter yine. Sabahın bilmem kaçı, kafamı kaldırsam ya da sağa baksam hafif sağa bilirim de, güzel yazayım derken gerçeklerimden kopmamam lazım yine.

Sanat soyutmuş, sonra sanatçılar soyunmuş, yatak odası fantazilerinde sanatı bulmuşlar yine. Üstelik ben bi kahramanım, hayalimde yorgan altı kelimelerimi seriyorum bütün cesaretimle gözler önüne. Öyle ki, okuyanlar bile fark edemiyor üzerindeki yorganı çoğu kere. Öyle boğulmuş, öyle içinden çıkılmaz hal almış kelimeler işte. Velhasıl anlatıcıdan kaynaklı, üstü örtülü, okuyucuyu da aynı sahtekarlığa sevkeden bir adam duruyor karşınızda yine...

Yakında, pek yakında yepisyeni bir ''yeni'' ile başlayacağım güne. Kıçımı devirip, günü nasıl batırdığımı seyredesim var da, gün de gece de batmayacak gibi bu sefer işte...

Hadi geç oldu, şimdi yatıp sıradan vızıldamalarla uyanma vaktidir. Ama unutma, ben bi kahramanım kendi hikayemde yine...


acıdan geçtim güzelleştim

20 Ağustos 2011

YARDIM EDİN

Başka dünyalara gözünü kapatmıştı. Bu ülkede daha çok aç vardı ona göre, bana göreyse bu mantıkta daha aç gözlü. Yediği ya da yemediği önünde ve arkasında atasözünü oluşturmaya çalışıyordu belki ama o kendini değil bu ülkeyi ve ''daha açlarını'' düşünüyordu.

Hiç açlıktan ölen olmamıştı bu ülkede, ''şu yavru açlıktan öldü bak'' söylemleri tamamen siyasetti işte, hiç açlıktan ölen olmamıştı bu ülkede. Sonra büyük küçük herkes tanırdı ambülans sesini ve doktor amcalarını. öyle bilirlerdiki oyunlarına konu ederdiler kendilerini....

Böyleydi işte, açlıktan ve dolayısıyla sefaletten ölenleri, yine sefalete en yakın başka ülke insanları düşünürdü. sefalete uzak olan, sadece söylemde ''ülkemin açları'' der dururdu. O kadar...

29 bin çocuk açlıktan öldü diyor haberler;

(YARDIM EDİN)


acıdan geçtim güzelleştim

19 Ağustos 2011

...

Açtım mahrem defterini,
pusuya yatmış bekliyorum günah gecelerini.
bak başka zamandayız,
şimdilik sakla hüzün kelimelerini.


acıdan geçtim güzelleştim

14 Ağustos 2011

HAYAT BİR OYUNMUŞŞŞ

Hayat bir oyunmuşşş
hayat (bir) oyunmuş....
öyleymiş işte;
kocamaaaannn  bir oyunmuş hayat
1-2-3 ya da 3-2-1...
önüm, arkam, sağım solum sobe(lendim) yine...

sonra sigara sağlığa zararlıymış
özellikle yemek sonrası,
seks sonrası,
alkol öncesi, sırası, sonrası...

bla bla bla

sıkıldım;
arı vızıldaması,
sinek cızırdaması,
yağmur sonrası asfalt kokusu...

sanal karalamalar,
sanal kahramanlar,
sanal kafiyesini* uyduramadığım bi dolu şey işte.
aynı çizgide gidip gelenin içinden çıkamadığı ruh hali.
kelimelerden de fal tutulurmuş
tutup kelimeleri klavyenin gözzzzüne soktum yine.

sabaha doğru dört
sabaha doğru göt
sabaha doğru her şey
sabaha doğru işte....

hayat bir oyunmuşşşş
dibine vurasım geldi yine....

(*yemişim kafiyesini sahurdan az biraz önce)

acıdan geçtim güzelleştim

13 Ağustos 2011

YAĞMUR

Yağmur ruhuna vuruyor cibilliyetsizlerin
hişşş, dinle;
duyuyor musun?

Peşi sıra geliyor kelimler bak.
gürültüyle; paldır küldür.
Şimdi aldanma sen cumanın masumiyetine,
sadece dinle...
Kör değilse gözlerin gör
ya da sağır olmadıysan henüz dinle...

Ne kadar ayan zamanın ruhuna gizlenen fahişe
ve ne kadar cazibeli
Sadece bir et parçası değil,
tehlikesi ondan daha öte...

Yağmur yüzüne vuruyor cumanın
ve birazdan akar yüzündeki maske
görüyor musun;
her yer nasıl da kan revan içinde.

Bak hemen orda, satılık bi ruh var sahipli beden içinde
hissediyor musun?
ederi yok,
sadece bir kaç kelime...


acıdan geçtim güzelleştim

7 Ağustos 2011

ARABESK

Benim kirimi, senin masumiyetin temizlemez artık.
Yarı çıplak akıllarda yaşıyorum olağan zamanlarımı.
Hep karanlık bir yanım,
hep kendime ihanet...

Şimdi başım ağrıyor ve ciğerimde bir şiş. Çok zamandır yüreğime kaçan şehvet damlasının etkisi bunlar. Durdukça hapsoluyorum karanlığıma, sustukça.............

neyse buyrun, ben arabesk takılıyorum bu akşam;

kamuran akkor-bir ateşe attın beni


acıdan geçtim güzelleştim

6 Ağustos 2011

BİR YER VAR BİLİYORUM

Bedenimin bir suçu yok. Ruhum ya da kaynağını bilmediği bi yer şeytana pusu kurmuş sadece. Yok hayır, bir suikast değil amacım, olsa o anlarda dost olur muyum hiç şeytanla. Akılsa insan denen canlıyı her şeyiyle  yöneten, işte suçlu o. İnsanın hayat karşısındaki acziyeti biter mi hiç, ben oldum buyrun siz zaptedin sefa kanallarını diyecek kadar büyüyebilir mi? Böyle bir dünyada olgunlaşmak ne mümkün! Üstelik yol ayrımlarında, kendi iradesi dahilinde seçtiği yolların hemen hemen hepsinden pişmanlık duyan bir adamım ben ve çok özenirim ''yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmadım'' diyenlere. Çoktan seçmeli sınavlarda, cevap anahtarı beni ikna etmese orda dahi pişman olacağım seçtiklerime. Hatta dahası var, benden bağımsız ''olmuş'' larda bile kendine sövüp sayan bir faniyim işte.

Sebebi yok gecenin karanlığının. Böyle işliyor işte sistem. Öyleyse, geceyse saat, uydurmalı aklı geceye. Şimdi bi dolu zaman eki var bünyemde; adı konmuş, ders kitaplarına girmiş zamanlara ilave.Şimdiki zamana atfen di' li geçmiş zamanlarım var misal benim. Kendimi hep uzaktan seyrettiğim için midir bilmem. Öyle bir film şeridi gibi akıp gidiyor her şey gözümde...

Sonra geçmişe dair anılarım hep ''o''. Hiç ''ben'' olamadı ne çare. Utanmasam, kendimi ifade edebileceğimi bilsem; bugün mutsuzumdan çok bugün mutsuzdu diyeceğim gördüklerime. Denesek mi;

Bazen aklı öyle soyut işliyordu ki, elle tutulur hiçbir şeyi kalmıyordu cebinde. Bazen öyle mutsuz bir adamdı ki,   bildiğin kelimeler kifayetsiz kalıyordu gözünde, orhan veli misali işte...

Bir yer var, biliyorum; her şeyi söylemek mümkün (O. Veli-Anlatamıyorum)


acıdan geçtim güzelleştim

RENKSİZ GÖZ KALEMİ OLAN VAR MI?

Evet öyle, en azından yılda bir ay...

O da bakış ya da yok, bu da bakış, açı babında.

Çözemedik bizli sorunları, en azından tekilleştirip, ben e varamadık.

Sonra çok kadındı çoook. İnsanlığından daha kadındı anlayacağın. Bak işte birinden kurtulup, teke düşürebilmişti kendini. Sadece kadındı işte, yok pardon seksi kadındı. sadeceye indirmem tanım sorunundan. Öyle ya insanlığı sadece görselliğinde kalan, seksi bir kadındı...

Evet öyle, hiç olmazsa yılda bir ay. bağlı kalınca aç kalacağı için benle denk düşürülen eşek misali. Bağlamak ve irade farkını yok saymak. Ala...

Hadi bir sigara daha. Teşekkürler canım, kahvemi sade alırım yazılarda. Pratikte türk kahvesi içmem ben. Hatta mükemmel de sevişmem.

Renksiz göz kalemi olan var mı?

Göz pınarlarımı boyayacağım yatmadan önce...


acıdan geçtim güzelleştim

5 Ağustos 2011

ÇEŞİT ÇEŞİT

Saf, mal ya da umursamaz sevgili;

-Hayatım dün akşam ki arkadaş toplantısı sonrası yatacak yer olmadığından bi kızla yatmak zorunda kaldım.
.Olsun canım, ben sana güveniyorum.
-Ama uyandığımızda ikimizde çıplaktık
.Havalar çok sıcak bu ara. iki kişi yatınca daha bunaltıcı olmuştur, normaldir. ben sana güveniyorum.
-eeeeee yoooo o kadar da bunalmadık...:))


Aşırı tutkulu ve kıskanç sevgili;

-Hayatım bu akşam arkadaşlarda toplanıyoruz.
.Hangi arkadaşlarla?
-Ali, Osman, Abdullah, Ayşe ve ben.
.Ayşe kim?
-Bizim yan komşu, Osman' ın da kardeşi.
.sevgilisi var mı?
-Bilmem sormadım.
.Başka kim var, alkol alınacak mı?
-eee bilmem eben de gelebilir....:))


Bu iki model arasında ben kararımı veremedim. İlk şıkta seni iplemiyor mu, fazla mı saf çakamıyorsun, sana olan aşkını sorgulamaya başlıyorsun. İkinci şıkta her an üzerine lanet kusacağı korkusuyla pısıp kalıyorsun. Ve işin aksi ilk modelin karşısında ister istemez sen ikinci modele bürünüyorsun birden.

Yok mudur insan ilişkilerini incelemekten öte, olağan rayına sokup huzurlu, mutlu olmamızın formülünü geliştirebilecek bir düşünür, düşündüğünü uygulatır?

(yan bölümde, ve başlığı altına ''SABİT MİM (tıkla)'' sayfası eklenmiştir. Mim yazmaz imajını düzeltebilmek dileğiyle. Aha da olayı sabite bağladım..:))


acıdan geçtim güzelleştim
.

3 Ağustos 2011

Bİ KIRMIZI GÜLDÜ DÜNYA

Kirini akıttım nehirlere aklımın, 
suyuna cenabetlik bulaştırdım dünyanın. 
Oturup toprağa teyemmüm yaptım,
pisliğinden arınamadım düşüncelerimin.

Kurtulamadı; 
yeni cümleler kurdu, 
azgın ve saldırgan kalbinin seks partilerinde sabahladı gün be gün. 

Bi kırmızı güldü dünya, 
sonra rengi soldu, yaprakları döküldü bir bir.
ve dikenini farketti
batırıp göğsüne kanını akıttı hayatının.,,

Bi kırmızı güldü dünya,
-dü işte, her şey eskide kaldı.
biriktirdiği bütün değerleri
ucuz bi akşam vakti bedavaya sattı...


acıdan geçtim güzelleştim.


28 Temmuz 2011

ACIDAN GEÇTİM PEK GÜZELİM

İnsanın değişik zamanları oluyor tabi. Çok özel saydığı kelimeleri, boncuk gibi yanyana dizip ''aman pek içli, pek bi edebi olmuş'' iç çekişleriyle okuyorda okuyor. Sanki Can Yücel yazdı o da ilk kez okudu. Bu yazılanlar öyle bir düzen ve ruh haliyle yazılmamıştır ya da bundan sonra yazılacak olanlar. Biteviye bir saçmalama isteği var ruhumda (Bu biteviye de Tarkan' dan sonra ne kadar olağan ve sıradanlaştı değil mi?).

İşte değişik zamanları oluyor insanın. Sevgilisinden ayrılıyor, sonra barışıyor sonra yine ayrılıyor bir başkasını buluyor. Her bulduğunu ana rahmine ilk düştüğünde ona biçilen ruh ikizi sanıyor. Sonra kolunda bi ben, boynunda bi kolye kıç üstünde bi kıl dönmesi olmadığını görüp ''aaa bu benim ruh ikizim değilmiş iyi mi!'' deyip yıkılıyor v.s.  Aman ben ruh ikizimi, yol arkadaşımı buldum a dostlar, ağlayan kendine ağlasın..:) çok kere gittik geldik, hadi ordanı çektik birbirimize, baktım olacak gibi değil kolumdaki benin aynısından bi dövme yaptırdım ona, artık seve seve ruh ikizim ( rüyamıydı bu )...

Zeynep diye bir arkadaşım oldu sonra. Aman Allah herkese nasip etsin çok cefakar, içten, samimi. Bir kusuru var sürekli konuşuyor; 100 metere ileriden sola dönmeye hazırlan, 10 metre sonra sola dön, hız sınırını aştın, yeni rotasyon hazırlanıyor. Her seferinde ''tamam zeynebim, tamam gülom'' diyorum, hiç kırmıyorum incitmiyorum onu. Artık seyahatlerim daha eğlenceli ve kalabalık..:)) 

Sonra yeni bloglar keşfediyorum. İlk keşfim küçüğüm daha çok küçüğüm adlı blog oldu. Psikolojik Danışma okuyormuş, aman tam benlik diyerek heveslendim ve fakat ilk yazısından sonra yeni bir yazısını henüz okuyamadım. ''Alın size ilk ve son yazım, adam olana fazla bile'' dercesine yazdı ve çekti gitti blog dünyasından sanırım. ya da ilk yazı ücretsiz, diğerleri belli bir ücrete tabi olacağından belli bi kitlenin dikkatini çekmeyi bekliyor. Malum psikoloji işi ağır iş, bedava olmaz ki yapan da yok zaten. Parası neyse öderiz bilader, yazsana iki satır daha, sayende dünyayı yeniden yorumlamayı düşünüyorum.

Olmuyor olmuyor, istediğim kadar saçmalayamıyorum. Oysa içimden çağlayanlar fışkırıyor, her bir damlasında ayrı bir saçmalıyorum ama kelama dönüşmüyor. Direkt buraya kussam algılanabilir miyim acaba!

Türkiye' de Bartın diye bir il var biliyor musunuz?  
haymatlos : vatansız
nümayiş    : gösteri.  

Bunlarda ekşi sözlük özentisi bedenimin, ekşi ekşi yansımalarıdır ya da bloğa entel bir hava katma çabam, bilemedim doğrusu (Oysa ben uludağ sözlüğü tercih ederdim). 

Sezen dinleyin canlar, ben gibi usanmadan, sıkılmadan unuttun mu beni? adlı şarkısını dinleyin, klibinde gitar çalan kadına hasta olun, sevin onu. Sezen zaten Sezen işte.

Bartın diye bir il var biliyor musunuz?


acıdan geçtim güzelleştim

24 Temmuz 2011

SÜRGÜN HER YERDE HEP YALNIZDIR


İnsan olmasa belki de yalnızlık olmazdı değil mi?

(SÜRGÜN=İNSAN+YALNIZLIK ve İNSAN = YALNIZLIK)

Böyle bi soruyla yüzleştim bugün. Pazara olan mesafemi, dünden-önceki günden kalan kinimi hatırlamadan başladım güne. Şimdi bi mecnun hali var üzerimde; kahreden değil hüzünlü, küfreden değil suskun bi durum. Büyük ya da küçük fark etmez, olağanın dışında ve beklemediğim zaman ve konularda karşılaştığım durumlar sonrası böyle olurum ben. Kendimi tanıyamadığımı düşünürüm ve ''yine'' tanıtamadığımı.  Ve yalnızlaşırım ya da kendimi yalnızlaştırırım...

''Afaki söylemlerle yaşamak istiyorum'' diyebilirim belki, ''İnsan olmasa ne ala lay lay'' diyebilirim belki ya da susabilirim belki.

Velhasıl, enikonu pazar bugün. Pazarın etkisinden daha sakin ama daha efkarlı bi zaman....

Fırtınada ak ayazda, sürgün her yerde hep yalnızdır.

Ne kadar manalı...


acıdan geçtim güzelleştim



23 Temmuz 2011

SOYUN

Bütün kitapları kapattım bu gece.
Önümü ilikleyip saygıya durdum ruhuma.
çıplaktım,
ruhumdan daha çıplaktım.
Güzel bi şarkı açtım 
-na na na, na na na-
Senden yana, 
ruhuma yüklediğin iftiradan dolayı ah ettim.

Bütün yasaların üstünü çizdim bugün,
bütün yasakların canevine sakladım ruhumu.

Çıplaktım, 
elbiselerimden öte, üstüme yığdığım kelimeleri çıkarttım.

Sonra yeni bedenler aradım, 
ruhsuz bi dolu çıplak bedene sarılıp yattım;
utanmadım....

Hayat,
hayat....
sakladığım her şeyi çıkarttım bugün.
karşındayım,
çıplak.
hadi göster bana hünerlerini,
soyun...


acıdan geçtim güzelleştim

21 Temmuz 2011

....

İyilikle girdiğim ilişki sonucu nur topu gibi bir marazım doğdu.

acidan geçtim güzelleştim

16 Temmuz 2011

AŞIĞIM YANMIŞIM LAYNNNN ( cıkss, konuyla alakası yok)

Bi ''aptal sarışın'' sendromu var üzerimde. Hatta açayım konuyu, hatta konuyu açmadan önce ''aptal sarışın'' söyleminin yasak olduğuna dair içimde beliren, ama bu belirginliği bir türlü anlamlandıramadığım gerçeğine değmek, dokunmak lazım. Her sarışın demediğimiz, sadece aptal olanlardan bahsettiğimiz gayet ortada. Sarışın kelamının da güzelliği temsil ettiğinin altını çizdikmi, güzel ama aptal bir insandan bahsettiğimiz ortaya çıkar. o zaman varsa böyle bir suç, suç olmaktan da çıkar elbet. Dallanıp budaklanan konumuzun dalını budağını kesip sapıyla mevzuya devam edecek olursak;

Bir aptal sarışın sendromu var üzerimde. Fakat orta yaş üstüne tırmanmış, güzelliği hafiften alaşağı olmuş, e aklını kullanamadığı için de ortada dımdızlak kalmış bir durum bahsettiğim. e madem çirkinleştin, zaten akılda yok, bari azami fayda için kalanlara saldıralım yaklaşımının getirdiği ezik bi durum velhasıl.

-ohhh ya, konunun hala dalıyla budagıyla ugrasıyorum diye çok tırstım-

Sonra;
Şu ahir ömrümde göremeyeceğime kesin gözüyle baktığım bizim sokak yolunun asfaltlanmış hali bugün itibariyle gerçekleşmiş. İki adım ötesi medeniyet gibi dursa da, bünye iki adım gerisinde ki medeniyet belirtilerine bir türlü alışamıyor. Yolda bi çukura takılıp düşme tehlikesi geçirmeyi, arabayla geçerken böbrek taşarına doğru çalışan süspansiyon sistemini hissetmeyi istiyor insan. Ama yok, dümdüz, asfalt kaplı bir yolla karşı karşıyasın. Çok zor olacak buna alışmak. Neyse efem, kalan sokak sakini de ben gibi düşünüyor olacak ki, bi bayram havasında karşılandı asfalt döken araçlar. devamında yol izmir' in kordonu misali yürüyüş yapan insanlarla doldu. Korkarım bundan sonra her yıl bugün bayram ilan edilip bu durum kutlanacak, Ah ne saadet...

tivıtır maceram, amir-memur ilişkisinde girdiğim yeni yol, murat boz' la başladığım mesailerim ve daha bir dolu başka ilginçlikleri anlatmayayım şimdi, bu saatte...

amaaaaaannn, aşığım yanmışım laynnnnnn....

[(kalan çeyrek avuç hayran kitleme soruyorum; yazı karakterinden dolayı, bloğumdan bi soğuma, bi ekrana dogru kusma hissi, bi nefret beliriyor mu? Buyrun, hatta anketleştirelim bu durumu. Ankete katılacak 3 kişiden 2 sinin fikrine boyun eğeceğim.:)) (bir de pampişler desem, hepten bırakıp gider misiniz bloğu? sizi bilmem ama ben gidiyorum..:)))]


acıdan geçtim güzelleştim

8 Temmuz 2011

HIMMMM, GARİP

Çok tuhaf şeyler oluyor bu ara. Ajda Pekkan Sinan Akçıl' la düet yapıyor (hoş Serdar Ortaç' tan şarkı almışlığı da var ), programlarda konuşabiliyor. On cümlenin üçünde kendiyle çelişiyor gibi gelse de konuşuyor işte. Bir de mega-ultra starımız Tarkan' dan aynı performansı beklemedeyim. Her söylenen cümle erotik değildir, bunu birileri kendisine hatırlatmalı. Misal o seslendirdiği belgesel, gerçekten erotik değil. '' göç etmek için doğdular, ohhhhh.. ya göç edecekler ya da ölecekler. korkunç tehlikelere rağmen ahhhhhh''

Futbolda şike iddialarıyla ilgili çeşitli girişimler oluyor.  Detayı herkes biliyor zaten, nihayetinde bi gariplik var burda da..

Sonra bloğumu dünyanın dört bir yanından izlemeye alanlar mevcut. Geçen arkadaşa ''blogumu yabancılar izlemeye başladı, ne ayak'' dedim. Özelleşiyor senin blog galiba dedi..:))  Ayrıca blog camiası da bi garipleşmeye başladı. Henüz kaynağını, belirtilerini çözemediğim bir şey.

Ve twitter da Erol Köse macerası devam ediyor. Tavsiye ediyorum, muhakkak izleyin kendilerini. İnanın '' ulan benimki de dert mi?'' dşyeceksiniz bir zaman sonra.  (bu kısımda hakaret yok değil mi?) Sıklıkla twittçilere ''hakaret içeren söylemler direkt bilişim suçları merkezi tarafından izleniyor. ıp ler belirleniyor ve cezalarını çekiyorlar '' deyip duruyor da tırsıyorum. Ve fakat, bir çok tivitında aleme bulaşıyor. o zaman gerekli merciler tarafından IP si belirlenmiştir zaar..:)  ( offfff türkçeyi unutmaktan çok korkuyorum)

onlar savaşıyorlarda, vahşiydiler... uuuuuuuuuuuu

Ve en önemlisi ben, gün geçtikçe ruhuma biraz daha ihanet ediyorum. Sonra pişman olmuyorum, olsam da itiraf etmiyorum, hatta mutluyum. Dünyayı onun algılanmayı istediği gibi algılıyorum. Ne zamana kadar bilinmez.....

Büyük göçler... ayyyhhhhh..:)

Ve Sezen' e devam


Ey aşk neredesin şimdi, sen de mi terk ettin beni?


acıdan geçtim güzelleştim

3 Temmuz 2011

AL SANA PAZAR

Sevmiyorum hacı ben pazar günlerini. İstediği kadar güneşli, cicili bicili bir gün olsun. Ağzını yüzünü boyasın, dekolte giyinip gelsin, kulağıma erotik bir şeyler fısıldasın ve hatta bi direk etrafında en profesyonel tarzıyla striptiz yapsın, yine de sevmiyorum canına yandığımın pazarını.

Bi mahallenin tadilat sesi hiç mi bitmez, sürekli mi bi çekiç, bi çocuk, bi insan sesi eksilmez. ''bugün pazar lan, bi kısayım gürültümün sesini'' demez mi insan. Gürültünün sesi nasıl kısılır, sesi kısılan bir gürültü kısılınca gürültü olmaktan çıkmaz mı? soruları içimizde kalsın. Şurda azcuk ucundan küfredip çıkacağım lanet olası. Ha bu gürültünün pazarla olan ilişkisini hemen kurayım; cumartesi, cuma ya da diğer günler batmayan bu gürültü, toplumda yerleşik olan ''tatil günü pazar sakin geçer'' mantığından yola çıkıp batıyor bana. Pazar hiç aslına uygun davranmıyor, pislik herif.

Sabahtan beri tek istediğim odanın camını açıp, kahve ve sigarayla keyif yapmak ama ne mümkün. Gürültü ile eşgüdüm ve dolayısıyla eş zamanlı çalışan arılar, planladıkları ''bu herifin gününün anasını üzelim'' operasyonunu başarıyla gerçekleştiriyorlar. Neyse efem camı açmamla içeriye giren, girmeye teşebbüs eden, vızıldayan arı sesleri pazarıma ilaç oldu. Kimisini öldürdüm, kimisinde de odanın bir ucuna kendimi kamufle edip geldikleri gibi giderler mantığıyla beklemeyi seçtim. Velhasıl gün itibariyle iki arı katili bi biçare duruyor karşınızda. ben de durmak yok yola devam diyorum onlar da, bakalım akşama kadar neler olur. Fakat çok kararlıyım bu odanın camları açık, elimde kahve yanında sigarayla geçireceğim günü. İsterse ejderha girsin camdan..:))

Sezen dinliyorum var mı pazar. zoruna gitmesin..

Ayrıca bu internet yasakları ne zaman başlayacaktı. Ben bu yasağın boyutunu da anlamış değilim zaten. Ne yani şimdi anadan üryan bedenleri seyredemeyecek miyiz internette. Sınırı ne; gözler, meme uçları ve belden 10 cm aşagıya kadar olan kısma siyah bant çekilirse yasak delinmiş olur mu?  hayır yetkililer çekmiyorsa ben çekerim o siyah bandı, otokontrolüm iyidir yav. Hem o bedenlerden bizim buralarda (dolayısıyla bir çok yerde) yok, olsa onlardan rica ederdik herhalde. Manyak mıyız gerçeği varken sanalına sarmaya. Sonra hadi bunları yasaklandı da şu televizyon kanallarında dönen maceralar ne olacak. Şu gençlik dizilerinde, atıyorum 3 kız 3 erkekten oluşan bi grup özellikle permute edilip, her bölümde aynı gruptan farklı kişileri birbirleriyle eşleştiren diziler ne olacak. Bu çok daha ahlaksızca.
(gerçekten bu gruptan kaç farklı çift çıkar, unutmuşum formulünü. 3! / (3-2)! * 1! miydi?)

hadi iyi pazarlar....


acıdan geçtim güzelleştim

2 Temmuz 2011

ŞİMDİ NE GEREK VAR


Şimdi ne gerek var yeni cümleler kurmaya. cumartesi cumartesi, ezberletilmiş cümleler kayıt altındayken, önceki zamanlardan kalanlarla yaşıyorsak hala ne gerek var...

Dün ezberimize kaydedilen, maskesi yüzünde, elinde benzin, ona uymayan hayatları yakanlar bugün sadece maskelerini değiştirip devam ediyorlar yakmaya. Üstelik her dem, müthiş ve bilgili hayran kitlesiyle görevlerini layıkıyla yerine getiriyorlar. O yüzden, şimdi ne gerek var yeni cümleler kurmaya, ne de olsa o müthiş, bilgili ve büyük kalabalıkları yönettiğini sanan kitle her an hazır seni alt etmeye.

Şimdi ne gerek var yeni cümleler kurmaya, üstelik cumartesi cumartesi...

Değişime bu kadar direnmenin sebebi bu olsa gerek; maskeler, onlar yarıya düştü, yüzler neredeyse meydanda. Sadece müthiş ve bilgili hayran kitlesi ürkütücü. Özellikle ''bilgili'' kısmı...

En güzeli Anadolu. Bütün zoraki suç üstlenmelerine karşın, en güzeli anadolu. Toprağından Mevlana yetiştirmiş. Her ne olan varsa gelmiş, bilgili ve müthiş kitle de suçu atacak güzel bir mecra bulmuş ne ala..

Amaaannn şimdi ne gerek var yeni cümleler kurmaya, haydi bakalım ezberlenmiş hayatlarda yaşamaya....


acıdan geçtim güzelleştim

26 Haziran 2011

BEN SİZİ BULURUM

Ben sizi bir gecenin karnında bıraktım
Adınızı gölgemin üstüne yazdım
Sezen çalıyordu ya da Zülfü belki de sessizlik
Pazardı, herkes uykudaydı sabaha karşı.

Ben sizi bütün gecelerin karanlığında gördüm hep
Yaradanın bahşettiği somut bedeninizi bilmedim
Ama tanırım yüzününü aydınlıkta görsem
Yağmur damlalarına çizdim gözlerinizi.

Tanırım aslınızı aydınlıkta görsem
Bir zaman sonra belirginleşir zaten yüzünüz
Tüyleri alınmış kollarınızı hissederim belimde
Soyunmadan sevişirim ruhunuzla.

Ben sizi hayat görüşünüzde bulurum
Aynı sokaklarını turlarız kaybedenler şehrinin
Elimi bir uzatsam
Kalbinize dokunuurum.

Ben sizi yarı yağlı parlak cildinde görürüm yoldaşlarımın
Yüz çizgileri kaybedilmiş, özleri eksiltilmiş öyle çok hayatlar var ki
Ben resminizi eksik hayatlarda tamamlarım.

Ben sizi bulurum bir Sezen şarkısında
bıraktığım gece karanlığında
ya da kaybedenler şehrinin kuytu sokaklarında.


acıdan geçtim güzelleştim

( acıtmışım canını sevdikçe/ Sezen )

25 Haziran 2011

BARİ NADA DİNLEYİN


Sanki sıkıcı. Batan, kahreden deği,l sadece biraz sıkıcı. Yaz ve cumartesinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan düğün, nişan, sünnet v.s. toplantıları. Tizinden habersiz bas eşliğinde hoppidi hoppidi oynayanlar, atlayıp zıplayanlar. ''Of bitmedi bu düğün dernekler, battık bu ay'' söylenmeleri arasında satın alınıp, güle oynaya takılan küçük sahtekar altınlar. O kadar altını taktık, kap şu pasta-koladan fazla fazla, evde de yeriz ya da ''kalk gız azıcık oynayalım değsin, olmadı bi koca buluruz'' ifadesini yüzünde unutup, ortada gerdan kıranlar. ''Bilader o kıza yanlış yok, ilk ben baktım ona'' ergen söylemleri. Kesilen araba önleri, tokuşan tamponlar...

Öfff pöffff....

Hepsinden mahrumsanız cumartesi cumartesi. Yan komşunuz evlenmiyorsa, odanıza buram buram rıv rıv rıv vari bir müzik sesi gelmiyorsa. Buyrun Nada dinleyin bari. Olmadı bi görevde yükselme sorusu daha sorayım, ona da cevap vermeyin..:)


acıdan geçtim güzelleştim

24 Haziran 2011

OLAĞAN CUMA YAZISI

''Bi kere ben çok değiştim, cumalar da o eski cumalar gibi değil'' demeyi çok isterdim fakat, benim cumaya olan platonik aşkım bitmeyecek belli. Çok ısrar ederseniz, diğer günlere olan yaklaşımımda biraz değişiklikler var onları anlatabilirim ( hala pazarı pek sevmiyorum Evren.:)). Böyle bir keyif var mı söyleyin bi; kahve, sigara ve sezen ( bu da değişmemiş bak). Al bu keyfi yapıştır cumaya, ooohhhh mis mis.

Bilen bilir Sezen albüm çıkarttı ''Bakarsın umduğundan iyi geçer yaz... öptüm sezen''. Aman biz sezenciler arasında bir heyecan, bir telaş, bir telefon trafiği sormayın gitsin. Hepimiz kendi çapında müzik eleştirmeni oluverdik bi çırpıda. Yok şurda şarkının patlama noktası eksik, yok burda müzik fazla sesli sezen' in sesi kaybolmuş, yok beride yanlış notadan girmiş. Aman aman değme müzisyenlere taş çıkartırız görseniz. Velhasıl bizim ki armudun sapı, üzümün çöpü kıvamında bir yaklaşım sadece. Yoksa Allah sizi inandırsın bayıldım, bittim albüme. Fırsatınız olursa acıtmışım canını sevdikçe, sayım, vay, arkadaş şarkısını duyunca, unuttun mu ben? şarkılarını, hatta albümün tamamını dinlemenizi tavsiye ediyorum. Ben şuan ''kaçırıcam seni'' adlı şarkıyı dinlemekteyim. oy oy oy....

Ben içerdeyken (kendi tımarhanemde :)) bir de milletvekili seçimleri oldu değil mi?  oldu vallahi. Neyse bu konuda yorum yapmak bana yasak, malum 657. Vatana millete hayırlı olsun bu yeni durum deyip çıkayım işin içinden.

Sonra çok önemli bir diğer konu; Görevde Yükselme Sınavı açıklandı. Bu haber en az Sezen' in yeni albümünün etkisi kadar etki oluşturdu bünyemde. Bi dolu kitap siparişi verdim. Çok çılgın bi süreçti doğrusu..:) Sol üstte ki resimde biraz sınav için, biraz keyif için başucuma yığdığım ve okunması gereken kitapları görüyorsunuz. ''Kafayı yemeden önce ne okusam kardır.'' mantığıyla giriştiğim yığma işi, sınavın açıklanmasıyla beraber içinden çıkılması zor bir hal aldı açıkçası. Ben de ''kitaplarla yatıp kitaplarla kalkarım ama okumam'' diyerekten, her gittiğim yere götürüyorum bir kaçını. hayır vicdanımın sesini ancak bu şekilde susturabiliyorum...:)  yok yok ben gülüyorum diye siz de gülmeyiniz, hepsini okuyacağım. Hem çoğundan 3-5 sayfa okudum. Ayrıca da bu süreçte 3-5 kitap da okudum, o kadar da değil yani..:)
(Yeri gelmişken, bu sınav için hepinizin iyi dileklerini, dualarını bekliyorum. Yine ocağınıza düştüm abii..:))

Sonra yine spora başladım. Günde 20-25 dakika da olsa yapıyorum, hiç yapmayanlar da var. Neyse efem 174-175 cm civarı olan boyuma karşın son tartılma girişimimde, tartım (benim değil, kimindi onu da unuttum) 66 yı gösterdi. Eridim bittim sanmayınız efem, gayet fitim. Nihayetinde kemiklerim iri, çalı çırpı gibi gözükmüyorum. Üstelik her türlü seviyorum ben kendimi, du gıdımdan bi öpücük alayım. :)

10-15 gündür haberleri izlemiyorum sanırım. hatta 3-5 gündür hiç tv izlemedim. Bu akşam şöyle bir haberlere bakayım dedim, her şey bıraktıgım gibi devam ediyor. Ha yaz dolayısıyla 90-60-90 kadın nasıl olunur tavsiyeleri eklenmiş. Bak ben sıyırmadım, atlattım ama bu halk bu gidişle kafayı yer haberiniz olsun. Ortalama bir türk kadınını sen 90-60-90 olmaya itersen, o kadın yazık yer kafayı. sonra eşine dostuna da yedirir o olur. 90-60-90 olmayınız, böyle bir kaide yoktur. bakımlı olunuz yeter yahu, nedir bu işkence. yemek nasıl yenir onu unutacaklar en son ondan korkuyorum.

daha daha daha....

Neyse gireceğim sınava dair geçmişte çıkmış bi soruyla yazıyı sonlandırayım. Cevaplarınızı da bekliyorum. Ben bu sınavla bozduysam, herkesi delirtirim abi..:))

1- Temel fizyolojik gereksinimler
2- Kişisel geresinimler ve kendine saygı
3- Kişisel gelişim ve başarı
3- Dış tehlikelerden korunma gereksinimi

Maslow' a göre yukarıdaki gereksinimler öncelik sırasına göre nasıldır?

( şıkları yazmıyorum siz sıralayınız, süreniz 1 dakika. en kazığını seçtim hihihihi)


acıdan_geçtim_güzelleştim

dur duuuuurrrr bitmedi. şu sağ yandaki eksik liste var ya. blog şablonunu değiştirmemden kaynaklı olarak cortlayan takip listem dolayısıyla adı öyle. kimleri takip ediyordum unuttum ya da umarım unuttuğum yoktur. ekli olmayanlara kastım yoktur yani, daldıkça blog dünyasına hatırlarım ben o eksikleri..:))

tamam bitti...:)

21 Haziran 2011

ACIDAN GEÇTİM GÜZELLEŞTİM

Bazen bir tokat gibi vuruyor insanın yüzüne gerçekler. Bir an dünyevi bütün bağlarından kurtuluyorsun. Kısa bir an; durmadan içinde kaldığın mücadeleden, kavgadan arınıyorsun, nefes alıyorsun. Mutlu olmak ya da olmamak değil karşında duran  anlık tablon. Boyutu değişmiş ve ezberinde olmayan, önceki zamanların kökleşmiş yaşam alışkanlıklarının, yeni durumla yer değiştirmesi. Tablo bu...

Bundan bir küsür ay önce, o an gelmezse zorla getiririm belki mantığıyla, bağ saydığım bütün her şeye dahil edip blogu gittim buralardan. 30 küsür yılda karşılaştığım en ağır kavgaydı bu, en ağır kavgamdı; geçti...

Şimdi yeniden yeşerttiğim umutlarım, huzurumla buradayım, hayattın tam ortasındayım. Blogun rengine, yazılacak olanlara ya da yazılmışlara aldanmayınız. Çizdiğim yeni yolumda, hayatın içindeki bütün güzellikleri yanıma alıp, güle oynaya yürümekteyim. Ve artık gereksizliğimden sıyrılıp; gerekliliğimin, en azından kendime olan gerekliliğimin çok farkındayım. Velhasıl acıdan geçip güzelleşenlerdenim.


acıdan geçtim güzelleştim

15 Mayıs 2011

11 Mayıs 2011

Ve coğrafyasını özledi yüzünün

''Yüzünde toprağını sevmediğim coğrafyanın izi var. Kaşların güzel, gözlerin manalı, Yaradanın üflediği bi güzellik var belki de özünde ama yüzünde,  toprağını sevmediğim coğrafyanın izi var ve bakışların alabildiğine uzak''

İlk bakış, ilk bakışta gözlerine yüklenen anlamdı bu; korkutan, tedirgin eden. Buna rağmen başladı her şey. Bütün uzaklıkların kelimelerle üstünü örttü. Sağ yanına sakladı korkularını.

Ve gitti, kalıyor gibi gözüktü ama gitti.

Ve gece gibi şimdi dünya. Detayına saklanan bütün, maviden siyaha çalan hayatlar, güneşini örttü. Ve coğrafyasını özledi yüzünün...


gereksiz adam

8 Mayıs 2011

SENDEN KAÇTIKÇA...

Dönüp dolaşıp senin karanlığında buluyorum kendimi. Belki de sana hibe ettiğim kendi karanlığımda. Adını koyamıyorum portrenin, şekillerini netleştiremiyorum. Hepsi siyaha çalıyor, hepsi siyahın gölgesinde kalıyorlar. Sonra bir güneş doğsun diye başka mecralara akıtıyorum ruhumu. Sende bırakıyorum sözde karanlığımı. Ruhum aktıkça güneşe doğru, karanlığımdan uzaklaştıkça seni özlüyorum. Korkuyorum ve tersine akıtıyorum zamanı, sana dönüyorum, karanlığıma dönüyorum. Ve sil baştan başlıyor bu kısır döngü. Senden kaçtıkça sana geliyorum, sana geldikçe karanlığında kayboluyorum.

Elini uzatmanı bekliyorum ya da, karanlığımı aydınlatmanı. Susuyorsun, yeni karanlıklar gönderiyorsun. Ben hala bekliyorum, ben hala senin güneşini paylaşabilmek için bekliyorum.


gereksiz adam

2 Mayıs 2011

Yaz ortasında grip olmuş adam

Baharı hiç bu kadar ağır karşılayacağımı düşünmemiştim. Olağan " bahar depresyonu" çalacaktı kapımı, bekliyordum. Güneş açtıkça biraz daha kararacaktı dünyam. " Yaz ortasında grip olmuş adam" ruh hali belirecekti sonra. Her şey biraz daha büyüyecekti gözümde, akıl oyunları başrolu kapıp, yeni senaryolar üretecekti bugüne,geçmişe. Olmamış, olması muhtemel senaryolar yazacaktım, hep yalnız kalacaktım en sonunda, hep şüphe duyacaktım. Eve kapatacaktım kendimi, susacaktım ama sonra geçecekti, yine geçecekti.

Bu sefer öyle olmadı, yeni senaryolar ürettim, ürettiğim senaryolar kesindi şimdi aklımda. Artık şüphe duymaktan öteye geçtim. Her yer çok karanlık, arada uğrayan güneş uğramıyor ve yeni sinir nöbetleri başladı. Hiç ummadığım zamanlarda ağlama krizlerine tutulur oldum. Ömrümde bu kadar ağlamamışımdır...

Ve tedavi için çok şey denedim, eski-yeni bütün dostlarımı aradım, avazım çıktığı kadar yardım diledim. Ağladım, sızlandım. Gözümü kapattığımda bol eğlenceli, bol ışıklı caddeler ve havai fişek gösterileri hayal ettim. Bu hep iyi gelirdi bana ama yine olmadı. Hayatımdan en son çıkartmam gerekenleri çıkartmaya teşebbüs ettim, böylece acımı dallandırıp budaklandırarak kurtulacaktım ama olmadı, bu biraz daha ağır ruh hali olarak bana geri geldi.

Şimdi çok yorgunum, artık yeni tedaviler de üretemiyorum. Yeni bi hayat hep umut verirdi bana artık o da kar etmiyor. Hatta hayata ya da kendime dair hiçbir umudum kalmadı. Şimdi çok yoruldum, tarifi mümkün olmayan bir yorgunluk var üstümde, tarifi mümkün olmayan bir bıkkınlık.

Şimdi çok yoruldum ve bugün dünden biraz daha eksiğim...


gereksiz adam

26 Nisan 2011

BIRAKTIĞIM GİBİYİM

Az kalmıştı, birazdan kusacaktım bütün pisliklerimi. Güneşe, bahara inat birazdan kusacaktım bütün pisliklerimi ve seni de katıp içine, huzuru bulacaktım sabaha.

Şimdi kafam bi dünya, şimdi kafamda bi dünya soru. Denk düşmeyen, ucunu başını örtemediğim karmaşalarımlayım.

Şimdi kafam bi dünya, bi dolu yeni sorular var; doğurgan, çözümsüz, kahrolası...

Kendimi bıraktığım gibiyim. Başka hayatlarda, korkularımın üstünü örtmek için biriktirdiğim toprak da yetmemiş. Tam bıraktığım gibiyim kendimi, aynı sorular ve türevleri, aynı cevapsız sorular.

Şimdi sokağa çıkıp avazım çıktığı kadar bağırasım var, şimdi avazım çıktığı kadar çare umasım var.

Tam bıraktığım gibiyim arkadaş, tam bıraktığım gibiyim kahrolası, tam bıraktığım gibiyim...


gereksiz adam

24 Nisan 2011

AŞK SATILDI

Aşk iki bacak arasına satıldı. Belki de satılan aşk değil, aşk maskesi takmış seksti.

gereksiz adam

2 Nisan 2011

AL GÖTÜR KORKULARIMI


Karanlık ve korkak bir mekan gibi girdiğim dünya. Bi çizgiden sonrası hep muamma, o çizgiden sonrası savaş. Biten, sonra yeniden başlayan, biten ve başlayan ama hiç yokluğu olmayan, somut bir yok etme mücadelesinden biraz daha korkulu. Karanlık, çok karanlık aklımın dehlizleri.

Ve sahtekar bir mutluluk sağ yanımda. Günün belli zamanlarında üstüme giydiğim; bol, toplumun akıllı, benim deli elbisem, benim sahtekar elbisem, ah benim zifir karanlık iç dünyamı örttüğüm gündüz elbisem.

Biraz mayhoş, tavşan otu kıvamında bütün zamanlar (ekşi otu muydu o?). Ben ekşiyi sevmem, ben ekşi kokulu zamanları sevmem, ben şimdilerde kimseyi sevmem, ben....

Okunup, üflenmiş hayatlar varmış, eskiden varmış da şimdi var oldular. Bütün hainliğiyle tepemde dolanıyor üfürükler. O kapıdan girdiğimde, bir fırtına olup kulağıma fısıldanıyor korkularım. Neden sonra, neden sonra, neden sonra değişti inançlarım...

Şimdi yaşlanıyorum sanki, şimdi yanımdan geçen sesler hapsediyor anlamlarına beni. Sonra korkularım çalıyor kapıyı. Yok yok, artık kapı yok, korkularım ve dostları her zaman bedenimdeler.

Çok kızıyorum zamana, belkide hayata. Çok küsüyorum hayat sana, çok küsüyorum çok. Hayat çok küsüyorum zamana.

Hadi gece yeli ya da gündüz fırtınası ya da her neyse, al götür korkularımı, hadi yeni bir hayat bahşet bana....


gereksiz adam

2 Mart 2011

GEREKİYORSA BLOGUMA DOKUN


Çok gerekiyorsa bloguma dokunabilirsin, bence hiç bir sakıncası yok. 


gereksiz adam


25 Şubat 2011

VE...

Başka bi gri, biraz yeşile çalan.
Adım adım kin,
adım adım suç bu şehrin sokakları.
Güneş ışığından daha serin,
daha şifalı düşüncenin ışıkları.

Sonra yeni masallar yazar kalem.
Hayalden kendini kurtarıp,
salağana bir sokak hayvanı gibi şuursuzca yazar kalemler...

ve nereye gitse kovar kendini mekanlardan,
ve sıkılmıştır bu şehrin şuursuz masallarından...


gereksiz adam

14 Şubat 2011

MUTLU YILLAR BANA

Bugün benim doğum günüm, doğum günümü kutlamayanların ağzına yılan girsin ya da fare...


gereksiz adam

13 Şubat 2011

33

YORUMA KAPATILMIŞ CÜMLELER



Kelimeler anlamlarını yitirmiş,
yoruma kapatılmış cümleler...
Sokak başı bekçileri giriş çıkışları kontrol altına almış
İmgelere yasaklanmış sesler...

Manasız nümayişler kapatmış mısraları
Aşüb-gah bir hal almış dünya
Zorlama gidiş-gelişler gökyüzünü derin bir haba salmış.
Uyumsuz ve adanmış dizeler bir başına kalmış.

Kelimeler anlamlarını yitirmiş,
yoruma kapatılmış cümleler...


gereksiz adam/05.08.2010

14 Şubat 2011 - 14 Şubat 1978 = 33  
=33
=33
=33
=33
..
.


5 Şubat 2011

HAYATIMIZ DİZİ

Öyle dizi manyağı bir ülke olduk ki, baya baya bilgi yarışması havasında sunulan bi dizi bilgi yarışmamız oldu. O kadar sapıttık anlayacağınız, gözümüz aydın. Her boka sinirlenen bir adam gibi gözükebilirim oradan bakınca, lakin, hiç öyle biri değilim. Gayet sakin karşılarım bu tarz gelişimleri, ama bu son girişim harbi harbi çıldırtacak cinsten. Yarışma programının adı; hayatım dizi. Tv başına geçip nefessiz küfretseler daha az sinir bozucu olurdu eminim. Bu kadar hakareti hak edecek ne yaptık merak etmekteyim. Yok pardon, ne yaptığımız gayet ortada; bkz. reytingler...

Aha da utanıyorum bu ülkedeki bazı gelişmelerden, kimse kusura bakmasın. Velhasıl ben bu blogta kıçımı yırtmışım ''hayat'' diye kimin umurunda, bir kısım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı lay lay lom edasıyla geziyor ortalıkta. Üstelik o kısım baya baya büyük....

Yol verin a dostlar, buralardan gidesim var....


gereksiz adam

27 Ocak 2011

YARIM SAYFA

" Hayatımda hiçbir şey yok" diye başladı cevaba. Devamında ne yazsa, durumun vahametini ilk cümle kadar etkili anlatamayacaktı. Olanın farkına varamama ihtimalini hep cebinde saklayarak sayıkladı; Hayatımda hiçbir şey yok...

Bu karmaşayla başladı eski dostla muhabbete. Uzun uzun dinledi. uzun uzun hayatta yol alan dostunun duyduğu hazzı görerek dinledi; Evliliğini, eşini, çocuklarını, sürekli terfi ettiği işini en süslü kelimelerle anlatıyordu karşısında. Onun aklında hep aynı cümle yankılanıyordu; hayatımda hiçbir şey yok...

Yeni fark etmedi durgunluğunu, yeni fark ettiği bu durgunluğun vahametiydi. Üstelik gün geçtikçe yalnızlaşıyordu. Hayata birlikte başladığı, ilk arkadaşlarıyla kalıyordu gün geçtikçe; aynı dili konuşamadığı ilk arkadaşları...

Dost muhabbeti sonrası mutlu bir hayatı resmedebilecek kadar doluydu, mutlu bir hayatı resmedebilecek kadar dinlemişti onu. İçtiği sigara ve çayın acısına, yeni yaktığı sigarası ve resminde kendine yer bulma fikri eşlik ediyordu. Sonra hava sisli, soğuk ve kirliydi...

Ve hayatında hiçbir şey yoktu...

İşte uzun zaman beynini kemiren düşünceler bu kadardı. Son zamanları yarım sayfalık, ve durmadan tekrarlanan birkaç cümle kadardı...


gereksiz adam

15 Ocak 2011

SÜREKLİ KONUŞUP, HEP SUSUYORDU

Saçı kısa, aklı muamma cinsiyetsiz.
Güneşe bakan camın, sahte çiçeği.
Albenisi, güzelliği ve bütün sahteliğiyle
Soğuk, kibirli ve yalnız eski kaldırım çiçeği..

Sonrası yok, şuurun sorgulanmadığı zamanlarda üşüşen bu kelimelerin. Sabahtan beri, sabit olmayan aralıklarla aklıma düşen ilk cümlenin, zorla çekip ancak bu kadarını çıkartabildiği bir dörtlük. 

Günlerden cumartesiydi. Uzun zaman sonra evinin önündeki elektrik direğine takılan sokak lambası, gece bahçesine bahar havası verse de eski zamanları yakalayamıyordu. Son zamanlarda ki en büyük keyfi; sigarasını bu manzara karşısında içmekti. 
Ve hep şikayetçiydi;

Suskunum
Çok konuşuyorum
Mutsuzum
Çok mutluyum
Neden mutluyum?
Neden mutsuzum?

Baharın kendisi de gelse değişmeyeceğini bile bile, son zamanlarda ki en büyük keyfi; sahte bahar manzarasına karşı sigarasını içmekti. Sonrası alabildiğine konuşup, çok suskun hissediyordu kendini. Sonra eski hayalleri de yoktu, başka şehirlere gitmeyi istemez oldu çok zamandır. İçinde bulunduğu hali bilmiyordu ki beğenisi hakkında yorum yapıp, çıkış yolu arasın. 


Öyleydi işte; sürekli konuşup, hep susuyordu önceki yazısında ki gibi...

gereksiz adam

14 Ocak 2011

......

Çok asi bu sessizlik çok. Akmaya çalıştığım yeni mecralar da bozmadı suskunluğumu. Şu ara alabildiğine konuşup, hep susuyor gibi hissediyorum kendimi.

Ve bir gün hayallerimin beni tenhada kıstırıp alt etmesinden korkuyorum. Galibi belli olan bir sanal-gerçek kavgası....


gereksiz adam

10 Ocak 2011

HIMSSS

Neden yorumlara cevap yazarken (@) işareti kullanıyorum?
neden?
neden?
neden?

-kaplumbağa deden...

Çok büyük çıkmazlarım, aymazlarım, kaygılarım, kaygısızlarım, inlerim, outlarım, oto parklarım, outletcenterlarım, avmlerim var.

Bir de;

.nasılsın
-burnun kapıya kısılsın diyesim var.

İyi geceler ve Mustafa Ceceler' i bu gece, bu kadarın üstüne ağır kaçar diye yarına saklıyorum ve taşıma suyla döndürüyorum değirmenimi.

hişşşş, kimse duymasın;

hırsızlar dolaşıyor hırsızlar
para koyarlar cebine ruhunu çalarlar oğlum senin.
plastik bunlar yaşamıyorlar
üstüne sürerler pisliklerini
artıklarını sarkıklarını oğlum senin..
anasını satarlar melodinin dinin dinin nini*

saygılar...


gereksiz adam

*yaşar kurt: hırsızlar

3 Ocak 2011

HAYDEEEEEEEE

Geniş kitleler elem, keder ve acıya gark etmişler kendilerini. Bu kısa süreli hastalığım yoğun bir duygu pırtlamasına, sevgi pıslamasına, acı pörtlemesine vesile olmuş; üzüldüm. Sabah ilk işim basın danışmanımı arayıp, borsa güne başlamadan konuyla ilgili toplumu ferahlatacak haberler vermesini istemek oldu. Bi baktım basın danışmanım yok, beni tınlayan bi borsa da yokmuş meğer, meğerse ben bi kakılmış, bi itilmişin tekiymişim. Allah' m ne elem. Zaten bir kırmızı donu bile bana çok gördülerrrr.....

Neyse efem pazartesi pazartesi pek mutluyum, pek huzurluyum sormayın gitsin. Sabah işyerine girip akşam mesai bitimi zar zor çıkabilmiş olabilirim, sürekli bi kalabalık sürekli bi kalabalık tepemde yığılmış olabilir ama kahve yudumlayabiliyorum artık mesela. Sonra inanmazsınız belki ama yanında sigara da içebiliyorum. Düz yolda giderken tepeme çıkan bir ateşte yok, dünya ne güzel. haaayyy hay lay lay lay hay hay laaayyyyy (böyle mi sevinilir lan, unutmuşum.:).

2011 yılını çok sevdim sonra. % 50 si birden oluşuyor mesela. Bu bile sevmem için yeter. (1) ne asil bir rakam. Ha belki 2011 yılı kova burçları için çok iyi bir yıl olacakmış söylentisinin verdiği gazdır birlere duydugum sempatinini sebebi, kim bilir. Bir saniye;

.kim inanır?
.kadir inanır

demek istedim birden, lütfen gelmeyin üstüme gevrekliğim 2011' den. Buyrun efendim coşkuma eşlik eden şarkım; sezen aksu kibir...

(halimi hatırımı merak eden, iyi dileklerini esirgemeyen dostlara teşekkürler)


gereksiz adam

2 Ocak 2011

AHA 2011

Kıçını yataktan kaldırıp yeni yılı coşkuyla karşılayamayacak kadar hasta başladım yeni yıla. Ne kırmızı don giyebildim ne de ondan geriye sayıp şampanya patlatabildim. Nasıl başladıysa öyle gitmez, antibiyotiklerimi düzenli olarak kullanıyorum, geçecek inşallah.

ha hasta olmasam şampanya patlatıp, ondan geriye sayacak mıydım?
yooo, maksat muhabbet olsun...

Bu arada çeşitli nedenlerle uzun zamandır ziyaret edemediğim, varlığımı hissettiremediğim blog sahibi arkadaşlara iyi yıllar diliyorum. Huzur olsun yeter be...


gereksiz adam