31 Ekim 2012

YOK BEN SABAHLARI POĞAÇA YEMEM

Güüüüünaaayyyyydııııııııııııııııınnnnnn  

Böyle sabah şekeri modunda başlamanın faydası olacağını umarak yaptım ben bu eylemi, üstüme gelme, hakaret etme, içinden sövme arkadaşım. Zaten sabah sabah karadeniz' in dağından yemek, denizinden içmek geliyor içimden. Nasıl şahane bugün bi görseniz, siz de benim istediklerimi isteyebilirdiniz. Hatta ben daha öteye gidip, bulutlarına falan sarılmak bile istedim yani. Sevişebilirim de, bekar sağlıklı bi insanım, kime ne?

Orhan Gencebay' a saygı albümünde bi eksiklik var değil mi?  siz de farkındasınız ama kaynağını bilmiyorsunuz. Neyse ben açıklayayım; albümde ben yokum, eksikliğin sebebi o :)

Saban ŞU şarkıyla başladım bir de güne, düşün üstümde nasıl bi karadeniz var artık. kolay gelsin :)

Bi alt yazıda eklenen fotoğraf sonrası çeşitli eleştrilere, saldırılara, hakaretlere maruz kaldım. Ülkenin çeşitli bölgelerinde insanlar toplanıp, TOPlu imzalı kınama mektupları gönderdiler tarafım. Dün yazıdan bir saat sonra ulaştı elime mektuplar, düşün ki Posta konusunda nasıl bi ilerleme kaydettik :)  Neyse hutbemizin mevzusu, yok pardon mektuplarda ki ortak şikayet "neden bu kadar giyinik" olduğumdan yanaydı. Bak dur sen o "yanaydı" kelimesinden sonra nokta koyma, istediğiniz kadar kınayın ama "deeeermişim" eklemezsem o kelimenin akabinde cümle havada kalacak, ben bilmem dedim işte, ekleyin şimdi yanaydının peşine onu. Şaka şaka kimse sallamadı beni deee, resmimi deee, yazdıklarımı daaa, rahat olun ayaklanma çıkmayacak :)

Bak farkındaysan ittiriyorum aklımdaki kelimeleri, gelmek isteyenleri geri tepip istemeyenleri zorla yazıyorum. Yazıda olabilecek akış sorunu bundandır. Zemin sertliğinden dem vuran adamın bu kadar ilerlemesi bile makuldür tarafımca. Ama siz derseniz o şarkı çok hareketli ben onu istemem, Ayşenur Kolivar' dan bahçede hanımeli şarkısını dinleyip yerle yeksan olun, dağılın, perişan olun ya da Norhars Ellim' i...

Bu kadar yeterse ben susayım. Soyuncam efendim, kampanyalar ülke çapında karşılık bulursa soyunacağım. Feda olsun...

heee cem ben, cem cem evet. yok ben poğaça yemeyeceğim, sabahları yemem ki başlığı yazınca aklıma geldi ben genelde poğaça yemem, sağol.

30 Ekim 2012

BA BA HAREKETLERE BAK

Ba ba ba hareketlere bak, zeminin sertliği hakkında fikir yürütür olmuş da uçacakmış ama yere çakılmayacakmış da bişi bişi... eşek kadar adamın hareketlerine bak.

Üstünüze afiyet yoğun bi dönemdeyim, zemin etüdüne adadım da kendimi, yahu gönüllü deprem dedeyim nolcak yani. saçlarım beyaz olmayabilir, olsun. yani ondan zeminin sertliğine, yumuşaklığına yoğunlaşmam. yersek artık..:)

Neyse efem, muz yer misiniz?  ben günde ortalama 3 adet muz yerim de, maymunluk ordan geliyor zaar. O değil de hafiften göbek yaptım ben sanırım, hehe depresyondandııırrr efkardandıııırrr
ve yalnızlıktandır
ve eşeğin kulağındandır
hehehe

du bi resmimi koyayım buraya, daş gibiyim maşallah du ekleyim siz de görün :)

aha ekledim, maşallah daşşş gibi adamım haa :))

ba ba ba hareketlere bak, zemin sertmiymiş de efenim yüksek yerden bakıyormuş da, lahavleee...

şeytan diyor geril şöyle ağzının ortasına iki tane yapıştırt..

elma yer misiniz peki?

ben bir tane de elma yerim de. Fit olmalıyım malum yaşlanıyorum, 34 yaşında oldum. Tamam tamam ben de farkındayım 20 küsüründe bi çıtır tadında olduğumun, işte böyle böyle bu kıvamımı korudum: :))

du ne diyordum ya;  ve yalnızmış ve efenim yalnızmış. gören de millet kabile halinde yaşıyor sanacak, ki kabile halinde yaşayanlar da benim durumumda olmak için neler vermezdiler. Neyse...

ba ba hareketlere bak, bütün bağlaçları cebine koyup bişi yapacakmış. Bağlaçlar girsin senin eeeeee gözüne e mi.  yıkıl karşımdan, serseri...

cem ben

HALA AYNI

Şekeri biraz fazla, her zamanki kahve karışımım oysa. Şimdi bir yudum daha alıp, rüzgarına daldım şehrin. Tarifi mümkün olan ama, yazdıkça anlatamadığımı düşündüğüm bir hal içindeyim. Bi hayal dünyasında, ayaklarım yere basmadan, bi sis bulutuyla birlikte yaşıyor gibiyim. Nedeni muamma bi durum var kapımda. 
Adına yalnızlık diyelim istersen 
ya da ayrılık 
ya da aşksızlık 
ya da mutsuzluk 
ya da yanlış öyküler 
ya da korkular 
ya da...

Belki de ilk kez yüksekten bakarken zemin dikkatimi çekmeye başladı, sertliği hakkında fikir yürütür oldum misal, sonra uçmak nasıl bir şey acaba diye düşünüyorum bazı bazı, yere çakılmadan uçmak. En mutlu uyandığım rüyalarım uçtuğum rüyalarımdı. Ne huzur ama...  Sahi ben en son ne zaman huzuru yaşadım?

ADALETSİZ DÜNYA

Aklımdan atamadığım çocukluk ve ergenlik sonrası bunalımları da olabilir zaman. Ki "bunalım" kelimesi içine kusulmuş bi leğen suyu hatırlatır hep, ve kullanmak istemem yeri gelmedikçe.

Sonra, gerçekten buraya telefon numaramı yazsam rastgele ve yeni insanlar katsam hayatıma çok mu çılgınlık olur. Kaldı ki, zaten çıldırmanın arifesinde geziniyorum şimdi ve çaresizlik hali bu yaptıklarım, yaşadıklarım, yazdıklarım...

Neticede mutsuzum, hepsi bu...

cem ben, hala aynı..



29 Ekim 2012

HİKAYE

Bugüne kadar sıradan bir adamın yarı gerçek hikayesini okudunuz. Şimdi, tekrara sarmış bir halde ve;
...............

Belki ben, karadenizde bi yerde, denizi seyre dalmış, bekliyor olacağım yeni hikayemi ya da eskilerin tekrarını
o güne kadar;
susmak belki,
durmadan ağlamak belki,
zamanı geri almak belki, taa çocukluğuma..

ve
yazdığım her şey imha ediyor kendini bir zaman sonra,
ve daimi bi baş ağrısı
ve hayal gibi hayat,
ve mutsuz

cem ben

23 Ekim 2012

DE Kİ VE ...

Gece vakti gelmedi o yalnızlık, gün yeni doğmuştu.
ben şimdi...
ben şimdi...
Ben şimdi ne desem kendimi anlatırım yare.
''Yar'' kelimesinin bütün iğrençliğine rağmen yazdım o cümleyi, nostaljik bi acı çünkü bünyemdeki.
Onu en son ŞU şarkıda sevmiştim de, kelimenin suyunu çıkarttı sonraki şarkılar.

Nasıl mutluyum görsen, ah görsen nasıl mutluyum, hayat toz gibi üstelik pembe.
Ah nasıl mutluyum, bi gelip görsen kahrolası...

Rastgele açtığım sayfada '' Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık'' diyor şair ( İlhan Berk-Otağ ) ve devam ediyor, ''Bundan değil midir bizim aşkımızda, Sürekli bir akşam hüznü var.''  ben şimdi üstüne ne söyleyeyim? kaldı ki yeni nesil şairlere bile söylenecek söz kalmadığı zamanlardayız.

Yeni kitaplar koliledim bir de, önsözlerine ve isimlerine bakmadan.

Ki,

gece vakti gelmedi o yalnızlık, belki de güneş daha doğmamıştı ve ben yalnızdım şairlerin mısralarında.

Sonra,
Artık gerek var mı özlemlerimden dem vurmaya?
Ve,
bütün bağlaçları koyup cebime, hiç anlaşılmaz cümlelerle muhatap olasım var yine.
de,
...........

cem ben, anlamsız cümlelerim var.

20 Ekim 2012

ÇOK YÜKSEKTEN DÜŞTÜM BEN DİYOR CEM ADRİAN

Ne de güzeldi...
Öyle mükemmel zamanlar oldu mu?

Uykum var; uyuyabilsem, günlerce uyanmayacak kadar çaresiz gibiyim.
Ve bi hayalle konuşmaktan, hayallerimle boğuşmaktan, yalnızlıkla sevişmekten ve hüsranı işaret eden bi dolu kelimeden, işaretten vs. sıkıldım.

Yeni bi ev, yeni bi araba, yeni bi bi bi bi  neyi yenilesek huzur çalar kapıyı;
yeni bir hayat; yeniden yazılmış, süslü kelimelerle özenerek yazılmış, içine bi ömür süren bi aşk yerleştirilmiş, yeni bi hayat, huzurlu bi hayat...

14 Şubat 1978 yılında doğmuş, hala bekar olan ve kesinlikle evlenmeyi düşünmeyen bi şahs-ı muhtereme sorulan; hiç mi evlenmedin? evlenip boşandın mı? e ama geç kalıyorsun, neden evlenmiyorsun? gibi soruları rulo yapıp aklınıza sokun ey faniler. Evlenmiyorum çünkü;....

cevabı o kadar karışık ve uzun ki, değmez...

Bekar olduğu halde aşkı önemseyecek kadar da taşlanması gereken bir adamım ve özledim bi zamanları...

ah o karanlık şehirler...

Yeni bi hayat yazmanın imkansızlığı ortadayken, şimdi ne yapsak yeniden huzur çalar kapıyı?
Pardon yeniden mi dedim?

cem ben, çantası toplandı ve yolculuk vaktinde.

GÖZÜME TOZ KAÇTI

Siz bakmayın benim şuan ŞU şarkıyı dinlediğime. Şarkının düzenlemesinde ki eksikliğe yoğunlaşmak tek amacım. Siz keyif kahvenizi alıp kurulabileceğiniz herhangi bir kutu ( televizyon, bilgisayar vs) karşısına rahatça kurulabilirsiniz.

Şimdi ben yarın yollara düşerim, Sezen eşlik eder yolculuğuma, sonra gözlerim kapanır bazı bazı da refüje çarpma tehlikesiyle kendime gelirim ve vazgeçmem düşünmekten. Hatta gözüme toz bile kaçabilir, ki ondandır yaşarması.

Önce eşyalar toplanır, anılardan gizli kaçıp gitmek için çabalanır da bavula sıkışmış bulursun onları. O kadardır işte, sonrası;
şimdi ben yollara düşerim...

Ve,

Sezen Aksu şarkılarını daha anlamlı kılmak benim derdim, yoksa ne işim olur aşk meşkle. Üstelik gözüme toz kaçtı, ondan...

cem ben

19 Ekim 2012

VS

Yanımdan insanlar geçiyor, bazısı durup elini uzatıyor tokalaşıyoruz. Günaydın, iyi günler v.s. diyorlar. Zoraki bi tebessüm bile yerleştiremiyorum yüzüme. Kalabalığa inat en damar şarkıları seçiyorum kendime. Bi Nazan Öncel çalıyor, bi Sezen Aksu, bazen eski zamanlardan kalma bi...  Ve o şarkı; Bedouin Soundclash... Bu ara seni hatırlatıyor bu şarkı bana vs.

Bi v.s. eksik kalmıştı dilimde. Nedendir bilinmez kendisiyle olan muhabbetim. Söyleyecek-yazacak çok cümlesi olup da yazmamayı seçen bi adamın ruh hali bu belki de,

ya da;  v.s.

Kelimeler var, bi kısmı midemde, yok hayır bütün gövdem kelimelerle dolu boğazıma kadar bütün uzuvlarım kelimelerle dolu ve nefes alamıyorum. 18-20 li yaşlarımda kapımı çalan bir hal çalıyor yine kapımı ve gitmek istiyorum, durmadan gitmek, ardıma bakmadan gitmek de...   Olmuyor..

Ezberlediğim hayatı yaşıyorum ve içimden bir ses ezberi bozmam gerektiğini söylüyor ama...
Ne ne yapacağımı biliyorum ne de ne yaptığımı, boşlukları üç noktayla dolduruyorum,

ya da

v.s.


cem ben, vs.

18 Ekim 2012

YANLIŞ BİR ÖYKÜDEYİM BENİ YENİDEN YAZ

Yalnızlığına sıkıca sarılıp karşılıyoruz hayatı çok zamandır, yok pardon karşılıyorum, sizi bilmem de ''insan yalnız bi canlıdır'' derdi bi arkadaşım.

Şimdi tekrar okusak bi üstte yazdığımız cümleyi, özellikle sarıldığımız yalnızlığımıza dikkati çekerek ve "ne kadar sıradan" diyerek daha da statikleştirsek... çok teknik bu kelam, hayata dalmalı ve;

Bıraktığımız yerde kendimizi bulmak kadar acı bir şey var mı?
elbette, hatta birden çok şey var misal "onu" düşünerek uyanmak ya da bir dolu şey işte. Dünya acımasız malum; ölümler, hastalıklar, ayrılıklar vs.

"Yanlış bir öyküdeyim, ben yeniden yaz" diyor ya ŞU şarkı, çok zaman önce dilime pelesenk olmuştur, msn de, bi forumda ya da herhangi bi başka mecrada hep kendimi tanımladığım yazı olarak kullanmışımdır; bi ihtimal yeniden yazarız bir şeyleri diye ama... şimdi bir yandan bu şarkı, bir yandan BU şarkı çalıyor, aynı anda, ne karmaşa ama. En son Üniversite yıllarında yapmıştım bunu, son ses radyo, teyp ve tv açıp yatağa uzanıp huzuru arıyordum. Bir de gardropta kitap okuma alışkanlığım vardı da neyse, geçmiş zaman...

Bi ucundan tutmazsam hayatın, her şey perişan olacak bu çok belli. Ki sanılmasın çok mükemmel gidişat, sadece bir kaç tık öteye gidecek perişanlık. Yeni bi hayat için alınması gereken kararlar başucumda duruyor ama korkuyorum, o kadar hayal kırıklığı yaşadım ki. Sanırım ilk yapmam gereken karadeniz' den ayrılmak, başka bi şehir, başka bi hayat... evet ilk kararımı uygulamak için düğmeye basmalıyım en azından da nasıl?   hangi şehir, hangi kurum... peki ya karadenizden kopabilecek miyim?

Neyse şahsi problemlerim kimseyi bağlamaz, hoş burası da şahsi bir blog, evet evet kişisel bloglar başlığında değerlendiriliyor. Hiçbir kaygım olmamalı bu konuda...  neyseee.

Bi şiirden, bi melodiden, bi sözden, bi filmden geçirip güzelleştireceğim de hayatı,  olmuyor. Yine mi yanıldı acaba Sezen?

Böyle zamanlar işte, kafamda duman ya da neyse, yazacağım hiçbir şey durumu anlatmayacak. En iyisi...

cem ben, yeni bi öykü lazım bana

ÖPERİM CANIM

Biraz şunu susturun, sevmediğim halde sıla dinliyorum zaten, gerginim. ya da boşver yaa, yorma güzel aklını canım. Bir de bu canımcılar var;

Merhaba canım
yapma canım
etme canım
canını yerim canım.

o değil de çay içerseniz doldurayım canım. :)

Bak sağ tarafta yukarıdan aşağı inen ve en son gözümü vuran ve gözümü yaşartan bi ağrı var, heh işte o ağrıyı alıp ona sebep olanların bi tarafına sokmak istiyorum, misal kalplerine :)

kalp ağrısı zordur genç adam(lar) ve de kadın(lar)
takıntılı adamlar ya da kadınlar mutsuz yaşarlar evlat
ve mutsuzluk bi hastalıktır
hatta durmadan "ve" yazmak da bi hastalıktır.

Sonra yerinde doğruldu, dosdoğru olacaktı da kamburu engel oldu. Zaten yazının akışı içersinde dosdoğru olma girişimini dillendirmesi saçmaydı, mal olma ihtimalinin yanında kendiyle dalga geçiyor da olabilirdi.

Ne diyorduk;
özlerim abi ben, köpek gibi de özlesem o benim özlemim kimseyi bağlamaz.
yoo bunu demiyorduk ki, kalp ağrısı diyorduk, kalp ağrısı evlat, varsa öyle bi durum doktora git, damar tıkanır kapakçık bir hasar görmüş olabilir..

Ben susayım, dibine vurduğum yazıları taslak halinde bırakayım yoksa toplu intihara sebebiyet verme ihtimalimden korkuyorum doğrusu.

E evet, yayınla, sayfayı yenile, yenile yine, tekrar oku noktası virgülüne bak ya da salla. oku, yenileme hatta.

cem ben, öperim canım öptüre de bilirim .. :)

ARTI ONSEKİZ

O son seviştiğimiz geceydi,
biz en son gece mi.....
Uykum var ya da sarhoşum ya da aklım...
Avaz avaz bağırıyor birisi, ya da birileri ya da birisi vokalleriyle...
yok sade kendi; yalnızlıkkkk, öldürüyor seni, öldürüyor beni...

İnsan kahrediyor yerli yersiz ve küfrediyor belki. sonra;
kahrediyor, küfrediyor ve belki kelimelerinin hayatında ki yerini, sıradanlığını ve ne kadar sıradanlaştığını düşünüyor,
da hiç yoktan iyi sevişiyor, en azından ''belki'' kelimesiyle.
Ah bilsen ne kadar inşaata çekmelik bu hayat
en olmadı dağa kaldırmalık, ki kendileri, yani bildiğin hayat beni sıkıldıkça....
ya da hayallerime tecavüz eder
ya da...
hayat beni sıkıldıkça s.... anladın mı?

şerefine dünya ya da pardon şerefsizliğine
Bu efkarlı şarkıların altyapısında kullanılan bütün telli çalgıların telleri kaçsın gözüne dünya
ve acı çek
ve beni anla
ve kahrol...

ve aşk
sildim seni çok zaman önce defterden, zorlama....
ya da
her zaman ki gibi yine geç arkama

cem ben,

Uyarı : bu yazıda kullanılan bazı harf, üç nokta ve hayaller 18 yaşından küçüklere uygun olmayabilir, ihtimaldir.
Not : aklıma yapılan tadilat dolayısıyla bir kaç gün yazamadım, bu büyük eksikliğinizi gidermek için elimden geleni yapacağım emin olunuz. :) ha tadilat mı, bi halta yaramadı, bıraktığım yerdeyim yine)

11 Ekim 2012

GÜLÜMSE!

Şimdi ben sinsice iki satır yazıp gitsem, siz de sinsice okuyup kalsanız. Hasılı gidenlerden yoruldum arkadaş ya da bırak arkadaş kelime oyununu sadede gel.

Sezen dinliyorum yine, ki kararlıyım kusana kadar dinleyeceğim. ''Seni kimler aldı kimler öpüyor'' diyor cama vuran yağmur damlalarının sesine eşlik ederek. Evet karadeniz' e yağmur yağıyor, ne romantik. Bir de aklımın aynı kuytularında dolanmasaydım hep... ne ala...

Bak şu ara küfretmiyorum sana hayat, sükunetle karşılıyorum edepsizliğini. Cama vuran yağmur damlası diyorum, sezen diyorum, şimdi gülümse diyorum, romantik diyorum ama ''s.git başımdan, fahişe'' demiyorum ya da aile bireylerine ağzıma geleni söylemiyorum. Dedim ya sükunetle karşılıyorum edepsizliğini hayat.

Belki şehre bir film gelecekmiş ya ve iklim akdeniz olacakmış ya, umudumuz buymuş ya, o zaman biz de bekleriz. Play tuşuna tekrar basar, camda yağmurun sesi ve sezenimizle bekleriz; tebessüm ederek bize gülümseyecek hayatı...

Siz yine de hayatı sorgularken....

Ya da siz yine de hayatı sorgulamadan yaşayın ne de olsa sazlarımız vardı, ırmaklarımız vardı, çakıl taşlarımız vardı bizim, hadi gülümseyin. Benim biraz işim var...

cem ben, bir güzel ormanı bekliyor

BİR AYDIR SULAMADIĞI HALDE...

Bir aydır sulamadığı halde kurumayan çiçeğini, çok su sevmediği halde kuruyan kaktüsünü ve dolapta bulduğu anılarını düşünerek açtı bilgisayarı. Karşısında malum deniz, Sezen' den bi şarkı ve rüzgar, biraz da soğuk gibi...

Çiçek dedi, o kurumayan çiçek suyu haketti. Her şeye rağmen yanımda duran o çiçek suyu haketti. Diğerinin yerine yeni bi kaktüs ya da boş saksı ya da...

Dün bi ağladı bi güldü, daha çok ağladı, yok belki de güldü.

Çayını doldurdu, şeker kullanmıyordu, bir yudum aldı...

Sakindi, dün yaşadığı gelgitlerin yorgunluğu vardı kalbinde ve başı ağrıyordu biraz.

Sonra;

Bir tivit attı, "yok yahu kader değildir o, kedidir kediyok facebooka yazdı onu, tebessüm etti rüzgara ve denize karşı...

Bir aydır kurumayan çiçeği, kuruyan kaktüsü ve eve yayılan anılarını düşünerek gezindi sayfaları, okudu okudu okudu en son;

''Hepimiz birer sahtekarız" yazdı ve gitti.


ve en sahtekarımız, cem ben.

10 Ekim 2012

NEDEN - 2

Alt yazıda ''neden?'' diye soran faniyedir lafım
Biri çıkar ''kaplumbağa deden'' der apışır kalır aklın
Kaşık Cem-i Bülbül-ü Bülüye der bulaşma hayata
Kıyamet sana mı soracak ne zaman kopayım diye.

Efkarlı müzik sesleri yükselirmiş evinden üst komşun söyledi
Ardından sabah 9 da çalıştırdığı elektrik süpürgesinin borusunu gösterdi
Çocuğum kıs sesini az o meredin
Yazık bu yaştan sonra zor gelir o boru yüreğine

Efendim benim de bi instagramım var benden öte benden ziyade
Kendime derim, yavrum ısıracak o köpekler bi gün kıçını dişleriyle
Diliyle ısıramayacağı gayet ortadaykene
Kafiye olsun diye zorlama şu sözcükleri klavyeyle :)

Hayat zor evladım cem adrian, sezen aksu vs dinle dur sen
Bakarsın belki açılır böylece o şemsiye 
Malum sonbahar kapıda, yağmurlar da başlar şiddetiyle
Şemsiye lazım, hele ağlak memleket karadenizde

Ben şimdi bi elma yer sonra yatarım
Tostunu yiyenlerden farkım var mıdır şaşarım
Ben de beklerim gelsin çalsın kapımı biri
Olmadı uyduramadım şu son yeri iyi mi?

Kaşık Cem-i Bülbül-ü Bülüye





NEDEN?

Bugün, son kez bakıp, arkasını dönüp gidecekti. Belki biraz da gidişini izleyebilirdi, hatta gözünden yaş akıtırdı, acısından ya da çabuk dönsün diye gidenin arkasından su döken geleneklerin hatırına da erkeğe yakışmazdı ağlamak. Erkeğe yakışmaz değil mi ağlamak?

Şimdi iki satırda her haltı dökerim buraya, neden yerle yeksan,  ağlamaklı, nalet bi adam olduğumu iki satırda anlatırım anlayana da...

Bazen gidin diyorum, bazen çekip gitsin herkes diyorum, bazen küfredesim geliyor her şeye, hayatın içindek her şeye, hiç ayrım yapmadan; dağa, taşa, kıra, bayıra, buluta ve en çok karadeniz' e yine. Bazen lanet olası bilgisayar ekranını parçalamak geliyor içimden, kelimeleri imha etmek, susmak durmadan susmak geliyor içimden, bazen kahrolası yalnızlığıma tecavüz etmek, dövmek, saçından sürüklemek, ağlamak, ağlamak, ağlamak...

Neden? diye başladı mı gün ya da hayat, o ilk aydığında, o yeşil eşofmana dikkatle baktığında, o yolun ucunda yeşil eşofmanıyla durana baktığında ve anladığında dönüşü olmayan bir yola girdiğini ve durup Neden? dediğinde başlıyor küfürlerin, ağız dolusu, kusana kadar, kahredene kadar küfredesin geliyor;

neden?  neden?  neden?
kahrolası dünya
ve kıyamet sen de kop kopacaksan

Dinle onu, tıkla ve dinle Umay' ı; yer gök dört duvar sağır diyor, iyi dinle onu yer gök dört duvar sağırr kahrolası bi sağırlık.

Oysa bu sabah uzunca bir süre susacaktım, uzun uzun susacaktım, bu sabah sadece susacaktım. On tuşuna basmayacaktım bilgisayarın, o adrese girmeyecektim, yolunu gözlemeyecektim hayatın, bir daha üye adımı yazmayacaktım google' a ve şifremi, denetlenmesi gereken yorumları denetlemeyecektim, yazmayacaktım, okumayacaktım, susacaktım, gülmeyecektim. O haltı da beceremedim, yazdım yine...

cem ben, neden?

9 Ekim 2012

O SENSİN

Bazen bi Sezen şarkısında,
bazen bi kaldırımda,
sokak lambasında, yol ortasındaki sarı yaprakta, ayışığında
en çok Karadenizde belki,
ya da son umudumda yoluma çıkıp, hayallerimi katlediyorsun.

Siyaha çalan gözlerin ve kalın dudakların büyüyor, daha çok büyüyor ve ürkütüyor hayalin gecemi. O güne lanet ediyorum en çok.

Tam siliniyorken izlerin, karadeniz' in rüzgarı düşüyor aklıma, sonra kabusu, sonra sen, sonrası ergenlik biraz. 
ve senden sonra, 
ve senden önce
ve sen...

Ankara' ya kar da yağar bir zaman sonra ve yağan her kar masumiyetimi biraz daha öldürür. Ve uzaklaşır gider, eski zamanda kalır aşk.

Sonra; 
sonra...
birileri yoluma çıkar ve yine katleder şarkıyla gelen umudu
ve efkarı kalır sade
sonra biter yazılacaklar(ım)
sonra...
...
.
cem 

Kaşık Cem-i Bülbül-ü Bülüye' den

GöZ büyümez içmeyile
Göbek küçülmez içine çekmeyile
Ağzının ortasına bi vururum
Doymazsın eee benle gezmeyile

Kaşık Cem-i Bülbül-ü Bülüye

Evet, bu güzel dörtlüğümle güne başlamak, sizleri bi nebze olsun geçmişe götürüp orada anılarınızla çeşitli nümayişler, atlamalar, zıplamalar yaşamanızı sağlamak ve yüzünüzün ortasına kondurduğunuz o hüzünlü tebessümünüzle hayata dört elle sarılmanızı sağlamak niyetindeyim. Kaldı ki "aşkları da vururlar" şarkısını ilk nakaratta "atları da vururlar" ikince nakaratta "katları da yıkarlar" şeklinde söylemek niyetindeyim ilerleyen saatlerde.  

Efem malumunuz veçhile bir fotoğraf merakı sardı dört bir yanımı. Zortlattığın her yerde izim duruyor ( yook ben o değilim, hayır değilim ben o değilim ). Bu merakım yüzünden bir gün birileri tarafından sopayla, silahla, okla, tankla, topla koşturulmaktan korkuyorum. "Sen kimin evini, odunluğunu, arabasını, uşağunu, dıvarını, onusunu, bunusunu çekiyon laaaayynn" nidalarıyla peşinden insanların koştuğu bi aciz kul görürseniz bir gün haberlerde, önde koşan o aciz kula yakından bakın, o ben olabilirim. Bu uğraşlarım sonucu ortaya çıkan, dobjektifimden dobrovski fotoğraflarımı görmek istiyorsanız diğer bloğuma bakabilirsiniz ya da instagram uşağum :) 

Saygıdeğer okuyucularım, sevgili bloggerlar, yan komşularımız, karşı penceredekiler; yazıma burada son verirken, hepinizi saygıyla selamlarım. Ayrıca bu edebiyat harikası yazıyı okurken bana değilse de edebiyat dünyasındaki makamıma saygıdan ayağa kalkmanızı rica ederim. 


cem ben, yok pardon Kaşık Cem-i Bülbül-ü Bülüye

8 Ekim 2012

PAZARTESİYE KIZGIN

Kafamda bi dolu pazartesi, üstüne sağdan soldan duyduğum ve yerle yeksan eden acayip kokular. Kokuya karşı aşırı hassas bünyem dolayısıyla zaten, ozon tabakasının yırtığından payıma düşeni sahiplenmem.

Güzel resimlerim vaarr, hayallerim vaar, eski aşklarım vaaarr, eskimiş mutluluklarım vaaarrr, bohçam varrr, içi  eski ya da eskitilmiş mutluluklar, yeni huzursuzluklarla dolu...

Bak Ekim çaldı kapıyı, sonra hava sıcaklıkları biraz daha düşecek, sonra üşüyeceğim ben, sonra seni özleyeceğim yine, sıcağını, ki ben geceleri çok terlerim bilirsin, "dikkat et" dersin, derdin ama gittin, gittik, bitti...

Sabah sarı yapraklara takıldım, arabanın üstünden temizledim bir kısmını, kalanına dokunmadım... Ve bu sabah kahverengi bendeki her şey; saatim, kemerim, gömleğim, kravatım, ruhum, aklım, ayakkabım ve hayalin. Tam mevsimlik, tam hüznüme uygun.

Az önce de Sezen çalıyordu, değişmedi yine; Bi içim bi deniz çekiliyor...   Vazgeçmedim Sezen' den, hayalinden, teninden vs.

Kafamda bi dolu pazartesi, bi dolu sen, bi dolu sonbahar ve bi dolu hüzün, özlem, umutsuzluk, yalnı....


cem ben, pazartesiye kızgın

7 Ekim 2012

PAZAR

Cem Adrian çalıyordu, elimdeki bıçak orta parmağıma batmış, kanayınca fark ettim. Sonra acımı paylaştım şehirlere; Ankara, istanbul... Ve gidişlerim geldi aklıma, yıka döke gidişlerim, kaçışlarım, yok saydıklarım, unuttuklarım, unutamadıklarım ve en çok Ankara... ve yıkıp döküp gidenler...

Cem Adrian çalıyordu, mutsuz değil de yorgundum daha çok, bitmesi gereken bi işi bitirmiş de istirahate çekilmiş gibi, biraz dalgın, biraz  eski zamanlarda fakat mutsuz değil, hüzünlü daha çok, sonbahar gibi işte...

Cem Adrian çalıyor, karadeniz' e karşı yapıyorum kahvaltımı yine, yalnız...

Cem Adrian....mutlu yıllar, mutlu yıllar sevgilim. Sensiz kutlar, bu gece tüm aşıklar. Çok yalnızlar...

cem ben


6 Ekim 2012

MAALESEF CEM BEN

Şimdi ne kadar ağdalı zaman. Ve durmadan kaçasım geliyor; senden, kendimden, yalnızlığımdan ve dahi...
Özlemekten daha öte yaşadıklarım az önce anladım; az önce, alkolün kana karıştığı zamanda. Bi çığlıkla uyandığım gecenin peşinden gelen günden ne hayır gelir demek gibi, blogunu açıp ''özlediğim'' demek gibi, susamamak gibi, yazmak gibi, yaşayamamak gibi, kalmak gibi, gidene kal diyememek gibi, söz gibi, aşk gibi....

Şimdi ben gitsem, karanlığı arkama alıp gitsem ve ardım sıra gelenler beni görmese, ki var mıdır gelen? Boşuna değil cem adrian, boşuna değil yalnızlık, boşuna değil sensizlik, boşuna...

Siz beni karanlığımda gördünüz mü hiç, okumaktan öteye geçtiniz mi misal, anlamak gibi, çalışmak gibi, ''ne bu efkar?'' der gibi, sahtekar gibi, popülist gibi, o gibi, bu gibi.  Sordunuz mu ''neden?''

Efkarrrr, kapının arkasında değil artık ve hatta yatağımda, biraz önce seviştik, kan terrrr şimdi yalnızlığım, nefes nefese, ve namussuz ve.... ha bir de şarkılar...

Şimdi cumartesiler alabildiğine sarhoş, saat daha 22:35 oysa da ben pazarda mıyım?
sarhoş mu zaman?
fahişe mi zaman?
şerefsiz mi zaman?
seni alıp gitti mi....
kim?
kim?

Mutsuz, ağlamaklı, kandırılmış gibi, oynanmış gibi, ergen gibi, ergenlik zamanları gibi, hiç özlenmemiş gibi, aşkı sorgular gibi, ben gibi...

Yine tekrar, dün gibi dün kadar tekrar, ben hep ben hep bu zaman içine saklanmış gibi ben; korkak, korkak ve gözyaşı gecenin sonu, ve alkollü bi beden belki, belki, belki...

Senin en damar şarkın hangisi sahi?

cem ben, maalesef cem ben...


YALNIZLIK


Hişşşşş...  
ışıkları kapat, sadece ekranın aydınlığı kalsın odada
play tuşuna bas
ve yalnızlığı dinle
ve yalnızlığı izle
ötekileştirmeden...

hişşşş, sessizz
ve ışıkları kapat,
gözlerim de orda şimdi, yalnızlığında
ışıkları kapat,
ve dinle, izle, ağla, gül, hıçkır
ve en çok anla

cem ben, yalnızlığa tutulmuş bi cumartesi

EKSİK GÜN

Birden eski zamanlar geldi, çok eski değil... Kabuslar, onlar da geldi. İhanet geldi, kabına sığmadığın zamanlardı.

Sabah hayallerim vardı bir de, eskiye takılıp kalmış hayallerim. Tutup kolundankapı dışarı atamadığım hayallerim.. yeni hayallere yer kalmadı.

Sana uyandım bu sabah, kabuslarıma ve eski zamanlara da, çok eski değil. Özledim, kendime küfrede küfrede özledim, kendime küfrede küfrede yazdım özlediğimi biraz önce. Resmine dokundum yine, dudaklarına yanaklarına, çenene ve öptüm dudaklarından inanır mısın?

karadeniz' e karşı kahvaltı yapmış mıydık biz hiç senle?

Bu sabah eksik kalan yanımıza uyandım tamamlama özlemiyle.

Sonra başka ten kokuları karıştı araya, sonra başka aşklar!! geldi geçti belki, sonra sonra...

Sonra ben senin gözlerini özledim, çok... Yetmez mi?

Siz bilmezsiniz, ben böyle değildim (TIK)

Ha ben kahvaltı hazırlıyorum karadeniz' e karşı; yarın, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma
Karadeniz' e karşı hiç kahvaltı yapmış mıydık?

cem ben, eksik gün

5 Ekim 2012

DU GELİYORUM SEN OKU

Ya bir saniye, o hemen alttaki yazı kendini neden hala imha etmedi?  Başlığından da anlaşılacağı üzere, post tost kıvamına gelip, kaşarını sağından solundan salmak üzereyken böyle bir söz vermişti bana. Birazdan kendini imha edecekti, hay aksi.

Şimdi, hemen şimdi "Bugün Cuma" diye devam edeceğim yazıya, bak içinden "hay senin cumanı kovalasın cumartesiler" dersen bozuşuruz. Cuma benim, koşturulması gerekiyorsa ben koştururum, lütfen beddua yok.

Bugün cuma (sözümü tutarım ), sabahın bi körü yollara düştüm, gece deli sarılmış gibi. :) Bi dağ taş, deniz, kum fotoğrafı çekme hastalığına yakalandım ki sormayın. Lakin fotoğrafçı değilim çok şükür, öyle iftiralara ve popüler söylemlere hiç gelemem. Alem mersine giderken biz tersine giderdik sene 1850 lerde. Daha 1. meşrutiyet ilan edilmemişti düşün artık. "Sen misin meşrutiyet ilanından önce Mersin' e gitmeyen" diyen hayat, o zaman bu zaman hiç eksilmeyen nefretini üstümüze üstümüze kusmaktadır o ayrı tabi ama bilader şimdi sen yanmasan, ben yanmasam, bizim karşı komşunun küçük çocuğu yanmasa (çok gürültü yapıyor da...), efenim bilumum çer çöp yanmasa biz nasıl mersin' i öğrenecektik. Ve dahi burdan bir özlü söz çıkar, benimdir o Nazım Hikmet' e malederseler şahidim sizsiniz :))

Uyuzluk değil mi abi;
Bugün Cuma :))

Ben diye başlayan cümlelerin devamında kişi kendini övüyorsa, hem de her seferinde, o cümlenin tamamı ve hatta o an insanlığın kurduğu bütün cümleler kendilerine bir beden bulup onun göZüne girsin emi. Neyse, sakin...

Dur bakayım o alt yazı kendini imha etti mi?

du geliyorum, sen oku. ha bitti mi? boşluğa dal, efkarlan, sevgilini düşün eskisini, ayrıldığını da mutsuz ol emi :))   şu şarkıyla (TIK)

4 Ekim 2012

KENDİNİ İMHA EDEN NOT

Şimdi uyusak, insanlar sussa, savaşlar bitse, her haltı herkesin bilmemesi gerektiğini herkes öğrense, ülkeleri kahvehanelerde kurtarmanın imkansız olduğunu anlasak, büyüsek, gelişsek, insanımız akıllansa ve uyansak ne şahane olurdu. Ve fildişi kulelerimizden yaptığımız "savaşlar olmasın lay lay lom" ya da "vur kır parçala" edebiyatından da vazgeçsek. Hatta orhan veli de dahil, inadına edebiyattan vazgeçsek olacaksa. Harbiden şahane mi oluruz ne??

en iyisi aşk abi, bizi ancak o kurtarır cehaletimizden... 
savaşlar olmasın lay lay lay 
koşalım kırlarda lay lay lay 
kuşlar ötsün çiçekler açsın lay lay lay

cem ben, fildişi kulemdeyim lay lay lay

TEKRAR TEKRAR TEKRAR

Bak üstüme gelmeyin ''karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak'' derim ve hatta ardından, deniz yıldızı hikayesini anlatır ve son cümleyi, denize son atılan deniz yıldızına ithafen ''bak onun için çok şey değişti evlat'' şeklinde bitiririm. Hayat dersi veririm, gelmeyin...

 Zaten rüzgarın sesine eşlik eden bir ses, esmer beğenen bünyeme inat sürekli "sarı saçlarından ve sabahları alabildiğine sıktığım parfümden dolayı ozon tabakasının gördüğü zarardan sen suçlusun. Bakalım insanlığa kendini nasıl affettireceksin, az daha yırtılsın hele o tabaka" deyip duruyor. Üstelik son gelişmeler o yırtığın kapandığı yönündeydi, ki inanmadım kapanıyorsa dünyanın başka bi tarafına başka bir şey oluyordur kesin.

Gördüğün üzere Suriye, savaş, mermi, top ve ölüm mevzularına hiç girmiyorum bile. Özgür cümlelerle kendimi ifade edemeyeceksem susarım arkadaş. Kaldı ki bu gibi konuları yazmaktan çok konuşmanın gerekliliğin inananlardanım. İşi siyaset ve benzeri konuları yazmak olan insanlar yazsın bunları.

Neyse bu kısa ciddiyetten hemen sonra biraz instagram ve biraz da whatsapptan bahsedeyim. Whatsapp' ın amblemi yeşil, instagram' ın gri tonlarında. Bitti...

Bugün ki göreviniz şu şarkıyı ( TIK ) 15 kez dinlemek olsun o vakit, ben dünden bu yana 50. tekrardayım sanırım. Demiş ya; Ben böyle miydim? Ağlamazdım, yakışmazdı. İlk damla ah ne zaman aktı... bu kısmı bile yeter bana.

Bak üstüme glmeyin, "Hayatımız yaptığımız tercihlerin toplamıdır." derim  Kendinizi olup biten her şeyin suçlusu ilan eder ve depresyona girersiniz. En iyisi tutmayın beni, gideyim..


cem ben, tekrar tekrar tekrar (lar )

3 Ekim 2012

SESSİZ ÇARŞAMBA

Olmadı karaya çekeriz hayatı. 
biraz daha zorlarsa darağacına
ya da
iyidir deniz ve gökyüzü 
bu da bize yeter (mi?)



dünden bi farkı yok, yine sırtımdan gördü beni ve gölgemi sonra. Ben yine gittim, en çok kendimden.


Ve bi üst satırlardan bağımsız...
Sonra mavi de çalar kapıyı yeşiliyle. 
Aşk yoksa huzurlu bi hayat vardır yaşanan, 
eyvallah dünya...


Ki alex' in gitmesiyle ilgili tek bir satır bilmeyen bir Türk genci duruyor karşında, 
ben olsam kıymetini bilirdim.


geriye dönüp bakınca...
neyse en güzeli bakmamak, hadi deneyelim.


Gitgide silikleşir yazılanlar , beli bükülür, anlamını kaybeder, üstünü çizer yaşananlar. Sonrası  bi dolu nokta. ......


cem ben, ne sessiz bi çarşamba

DÜN


Dün karanlık cümleler çaldı kapımı
Ağrısız bir baş dönmesi,
gri bir hayal gibiydi yollar.

En güzeli bile anlamını yitirdi sabahların
Biteviye kargaşanın, bitmeyen çekişmelerinde sürüklenir gibi.
Tekerleme misali, iç geçişleri olağan ve yolundaydı.

Yollar bir önceki cümleye bağlanma çabasında,
kaygan
ve sarsıntılı.
Yollar, hayata sıkı sıkı bağlanmış ruhların paspası.
Yollar...

Pespaye bir güneş sarmıştı etrafı
Karanlık kelimeleri daha da parlatıyordu
biraz kaypak,
biraz mecaziydi hayat.

Dün herkes biraz daha kalabalıktı ruhumda
Ve sıradan,
ve uzak
...
.
Dün karanlık cümleler
- belkide son kez-
çaldı kapımı.

cem ben, eski...

Bu çok güzel olmuş (TIK)

2 Ekim 2012

PEKİ

"Sen ağlama" şarkısıyla başlayan günden ne hayır gelir ki. 
Ki öyleyse, varsa bir yerlerde mutsuz birileri, gülsün gökyüzüne doğru şimdi, olmaz mı?
Beni boşver be insan...

Neyse;
Bugün 2 Ekim değil mi?
Peki.

cem ben, bugün salıymış mış mış...

1 Ekim 2012

KAPKARA

Bak şimdi sen o yorumlarda geyiğin dibine vurup, hemen üstünde yazdığın yazılarda efkar, hatta eşeğin kulağına su kaçıracak dozda efkar yazamazsın, hadsiz.
-Sensin.
.sensin
-hadi lan

Kahvemi getirin, hizmetçileer, kolu komşular kahvemi getirin.
Kahve mi, getirin?
o zaman, o kahveyse ve zaman o zamansa getirin.  saçlarından yolarak getirin.
Yakalayın hayatı, saçından tutun, çevirin yüzünü, ağzını burnunu patlatın, gözünü oyun, burnunu ısırıp, sağ kulağını kopartıp da götürün, getirmeyin beeee götürün diyoruz. götürrrrrr

Hay pazartesi gözünü tırmalasın kargalar, bir de kartallar yüksek uçar.
Donuna kadar siyah giyinmiş bi mahlukatın pazartesi gününden çok da bir şey beklememeli arkadaş.

yarın 2 Ekim değil mi?
evet evet yarın 2 Ekim.
2 ekimmm
2 ekim mi?
neyse, öyle işte :))

Ben Sezen Aksu-Akşam Güneş i dinliyorum bu ara, siz de dinleyin isterseniz. Ha arabesk dinlemem ben, o bizi bozar diyorsanız acil servis-hey bebek dinleyin. o da iyidir...

cem ben, kapkara yok yok benimki en kara