30 Temmuz 2013

MUTLU OLUN LAAAAAAAAAANNN

Kuş gibi mutlu uyanma planları yaptığı gecenin sabahı "kuşlar mutlu mu acaba?" sorusuyla yüz yüze gelen bi fani olarak, sonradan kendilerinin hafifliklerinden  ve hafif olanın mutlu olacağı ( o yağ reklamlarında da olduğu gibi ) tezinin doğruluğundan şüphe duymadığımın altını çizmek isterim.

Geceden hazırladım bünyeyi, bi arkadaşımın da desteğiyle. Artık "Körler sağırlar birbirini ağırlar." durumu mu dersin, "Kedi şeyini görmüş ne büyük yaram var" demiş mi dersin bilemem. Hoş ikincisinin realiteyle çok alakalı olduğunu söyleyemeyiz, değil mi?  Velhasıl konuşma kuşların mutluluğundan yana olunca ve psikolojiyi ve düşünce gücümüzü bu yönde ayarlayınca kuştan geri de dönemedik. Güçlendirilmiş düşünce güçlendirilmiş düşüncedir, hadi bismillah deyip daldık mevzuya. Öyle bi gaz ki anlatamam, kuşlar mutsuzsa onları da mutlu edecek potansiyele sahibiz çok şükür. "Düşüncelerin gücü adınaaaa" diye bağırmamıza bakar mevzu, o ülkenin doğusundan ben batısından bi haykırdık mı arada mutsuz canlı kalmaz alimallah.

Korkun mutsuzlar, savunun depresifler. Mutluların dostu, mutsuzların düşmanları geldi...    heeeeyyyttt..

Malumunuz bayram da yakın, bayram iyidir hastır eller öpülür şekerler paralar alınır vs durumunu geçeli çok zaman oldu. şimdi ki mutluluğumuz "İZİN" mevhumundan yana. Dolayısıyla ve dolaysızlığıyla ve el ve dil çabukluğuyla ve bi dilekçeyle bayram öncesi 3 günü de birleştirip tatile çıkıyorum cuma itibariyle. Tatil derken, bildiğiniz bayramda olunması gereken yer; baba ocağı...

Velhasıl üst paragraftaki detayın ana konumuza olan etkisi, bünyede oluşan iyi hava dalgasına ilave gaz durumudur dostlar. Sabah erken kalkmak ve dolayısıyla akşam 22:00' da uyumak yok. Ramazanın son 3-5 günü biraz daha dinlenerek geçecek ne ala.

-Daha önceden söylememiş miydim 22:00' da yattığımı, şaşırmış adam... Hafta içi o saatte yatarım ki, tahminim tavuklardan bi tık öndeyim bu konuda. Ben de böyle mutluyum arkadaş, banane.

Mutluluk-kuş-tavuk.. işte bu üçü arasındaki bağlantıyı da senin kurman gerekiyor....

düşüncelerin gücü adınaaaaaaa, mutlu olun laaaaaaaaaaaannnnnn ..

cem ben, kuşlar kadar mutlu

29 Temmuz 2013

SON YAĞMUR

Rüyalar rüyalar rüyalar....  
Kan revan içinde gün, yastık terli, yastıkta kan.  

Nasıl hüzünlü ve dahi acılı bi sabah, mahşer yeri kalabalığında kaybolmuş kişisel çığlıkları. 
ve son yağmur dün yağmış, yıkanan yıkanmış yıkanamayan leş, 
yıkanamayan leş...
yıkanamayan leş... 
atın kargalara...

Aynı telaşa bağlanmış ya dün;
çabuk çabuk, şapır şupur yemiş insanları karanlık.

Rüyalar kan, rüyalar karanlık, rüyalar sen...
Kan revan içinde gün, yüzü terli, gözünde yaş...
ve son yağmurda ıslanamayan arkadaş; 
atın kargalara atın kargalara, çabuk çabuk leş kargaları, şapır şupur karanlıkta...

cem ben, yıkanamayan leş

25 Temmuz 2013

YASAK(SIZ)

"Yasak" diye başlayıp hayatını kan gölüne çevirmiş heyhat. Yedi düvel duymuş ahını, acısını, feryadını da...
Üç noktaları bitmedi, durdu söyledi, söyleyemedi sustu da, üç noktaları bitmedi... Anadolu' da ağıt yakan bi nine gibi olduğu yerde, diz üstü ve döve döve dizlerini; yasak, yasak...

Kaldırım gülü gibi ruhu, bakma kabadayılığına. Bi adım ötesi kötü yol, bi adım ötesi vesika, bi adım ötesi  fahişe...  

Ah söyleyip söyleyip işittiremediği sesler ve anlamlar ve hayatlar; gizli saklı, bodrum katı aşüftesi. Bir de sakızı var, love is, çilek ve portakal aromalı...

"Bizim eski sokağın bi yanı ana yol, diğer yanı yeşil bi bahçe gibiydi" diye başlayan hayalleri arasına karışan o patlayan sakız sesi ve karşısındaki aynada duran yabancı...  Ruju yok, rimeli yok, allığı yok ama bi zahmet temizleyiniz şunun suratını..

Ah yasak... Hangi gece özgürlüğü tatmış, aklında. Sonrası vicdan, susmayan o vicdan, yasağa hasret bırakan vicdan da, büyüdü ve kirlendi..  Bak hele, vicdanı susmuş bi yasaklı gövdenin sahibi var, itin uçurumdan öteye...

Kaldırım gülü gibi ruhu ve bi adım ötesi yok, bildiğin kötü yolda bedeni ve vesikalı
ve fahişe
ve yasaksız...

cem ben, yasak(sız)

23 Temmuz 2013

ÇOK ŞÜKÜR

Dünyadaki kişisel gelişim kitaplarının çoğu mutlu olmak üzerineyse ve "mutsuz olmanın yolları" ya da " mutsuz olmanın 10 altın anahtarı" adıyla satışa sunulan bi kitap halihazırda yoksa ( ya da ben bilmiyorum ), bu dünyanın işleyişiyle alakalı bi problem vardır arkadaş, kim ne derse desin. Biri çivisini mi kontrol edecek, dönüş hızını mı ayarlayacak bilmiyorum, ama bi dur, çüşşşş, ohaa vs gibi kaba bi söyleme ihtiyacı olduğu kesin.

-Sabah sabah ne kadar kabasınız bayım; çüş, oha vs.-

Şu aralar ki düsturum, yatıp kalkıp şükretmek üzerine aslında. Bi manyak takılıyor peşime, hayatımı zehir ediyor, defol git diyorum hala ötüyor bır bır ama ben şükrediyorum. İş yerinde bitmeyen sorunlar yaşıyorum ama işim olduğu için şükrediyorum. Yalnızlıktan dem vururken, hayatıma karışan birinin olmamasına şükrediyorum vs. lakin, mevzunun Yaradanla alakalı olmadığı kanısındayım. O dünyayı ve dünyadakileri kendi haline bıraktı, akışa çok müdahale etmeden ''bakalım nereye kadar harcayabilirsiniz ganimeti'' diye bekliyor sanırım. Hani bi  sınavsa bu dünya, sınav görevlisinin zorda kalan öğrencilere ipucu vermemesi gibi belki de.. Kendi çabanız ve bilginizle... Hadi buyrun, süreniz belirsiz...

Şimdi "Kim dünyanın çivisini kontrol edecek arkadaş?" diye sorulabilir, ancak bunun cevabını ben de bilmiyorum. Bütün Amerikan macera filmlerinde, Amerika başkanı dahil herkesi seferber eden ve dünyayı kurtaran o baş kahraman ve koyu tenli yardımcısı mı( bu hep böyledir; ilk adam açık tenli diğeri koyu tenlidir. Politika yapıyorlar kendilerince) gelir yoksa dünyaya çarpacak göktaşını bi Amerikan üssünden havalanarak vuran 3-5 kahraman pilot mu gelir kurtarır dünyayı bilmiyorum. Kaldı ki biri bana bu ihtimalleri sunsa, aha battığımızın resmidir der, kendime sığınak arardım. Malum ülkenin müdahaleleri filmlerde ki gibi sonuçlanmıyor çoğu zaman; Irak, Afganistan, Lübnan vs.

Neyse, lafı uzatmaya kalksam çok da iyi uzatırım da günlerden salı, aylardan ramazan malum, yormayacağım hassas bedenimi ve sizi... Sizden ricam, etrafınızda dünyanın çivisini kontrol edebilecek ve rayına oturtabilecek birileri varsa, derhal kendisini göreve davet edin zira aklımın ve kalbimin zorlandığı zamanlar hiç çekilmiyor şu ara....

Belki de çözüm ŞU şarkıda olduğu kadardır, o kadarcık. İnsanlık için zor, teorik olarak basit...

Ha bu dünyada insanları canlı canlı yakıyorlar hala ve tüm dünya sadece seyrediyor, biliyor musunuz?

cem ben, çok şükür

22 Temmuz 2013

YÜKSEK ve BİRAZ YANKILI

Yüksek ve biraz yankılı bi ses, belki de son sesiyle, hani avazı çıktığı kadar başka dünyanın gerçeğini haykırıyordu kadın;

" Benim bu dünyadan alacağım var... "

Kezzap atılan kadın, yok hayır daha sonra ki dönemlerden şu roman olan belki ya da bilmediğim bi beden ve ciğerden gelen acılı bu ses, bi ses...

Sen kimsin? 

Siyah giyinmiş gecenin koynunda ya, beyaz bi fular iyi giderdi boynuna. Şu çalan şarkıların sesini kısıp, daha oynak bi melodi de bulabiliriz değil mi?

Pardon... ki, çok klasik bi söylemdesiniz. 

Sonra şarkıların damarını keşfetmiş ruhunuz. Nasıl kan pomplıyorlar beyninizi, beynine, nize, nine, ninni.. e bebeğim e e e hımm hım mmm mmm....

Yüksek ve biraz yankılı bi ses, hani avazı çıktığı kadar;

Başım ağrıyor, susunuz...

cem ben, bu da saçmalıklarım.... yüksek ve biraz... zzzz

19 Temmuz 2013

HAYAL KURBANI

Lacivert = biraz hüzün, biraz huzur, biraz Karadeniz.......................................

Durmadan yazan, durmadan okumayan, hiç okumayan, hayata küsen, hayatla barışan, aksi, nalet, uykusuz bi adamın...

Hayâl kurbanı, hayat kurbanı, heybetli, maharetli, becerikli, bol pışpışlı, az...........

Sarı var bir de, yaz ortasında üstelik ve hiç utanmadan, sonbahara inat, o sarı saçlı çocuğa inat; hani Orhan Veli' nin, hani şu harbe giden, hani şu dudaklarında deniz kokusu, hani şu kirpiklerinde tuz olan......
....

Şehrine hüzün yağdıran çocuk, o esmer, kapkara teni belki ya da güneşten, sonradan... Sezen çalıyor bu şehrin bütün sokaklarında, çığlık çığlığa bi ağıt var üstelik sen de duyuyor musun?

...................

Ha bir de;

Karadeniz' e yağmur yakışıyor en çok, biliyor musun?

cem ben, hayal kurbanı...

16 Temmuz 2013

huzursuz bacak ile tükenmişlik sendromunda kaybolan, bitap, bitkin ve avare bi gereksiz adam

Hiç orjinal olmayacağını ben de biliyorum birazdan yazacağımın. Eminim içine düştüğüm durumla mücadele eden bir çok insan vardır gerek sanat dünyasından, gerek edebiyat dünyasından, grek tiyatro dünyasından, grek uygarlığı M.Ö. 4 ve 5. yüzyıllarda...  Aman, konular karıştı bi harf eksikliğiyle..

Neyse sayın ve sevgili ve kıymetli arkadaşlarım, takipçilerim, hayranlarım, ablalarım, abilerim ve dahası! ben tükenmişlik sendromuna yakalandım sanırsam. Bakayım, evet...
hmmmm... nabzım yavaş atıyor
evet... bakışlarım da donuklaşmış.. kesin kapıldım bu ünlü hastalığına.

Hani "hoşgeldin yaaa ramazan" diye mevzuya girip, Allah günahlarınızı affetsin a dostlar şeklinde nihayetlenecek bi yazıyı yazabilirim elbette -düşünüyorum o kadar tükendim mi?- evet, yazabilirim lakin benim üzerimde sığ durur, dar gelir gömlek, kolumu hareket ettiremem. Gerçi ramazanın da etkisiyle, sabahları aynaya baktığımda Kemal Sunal ve hababam sınıfını anımsamıyor değilim, dolayısıyla bana -en azından beden olarak- dar gelecek bi gömlek ancak çocuk reyonundan alınmış bi gömlek olur. Sen oruçlu oruçlu her gün 1-1,5 saat spor yaparsan tükenirsin tabi ki evladım..

O değil, umudu da öldürdük bi alt yazıda, elimize kala kala....   neyse : )

Velhasıl, olayı toparlayacak olursak -ki ben bunu yapabilecek tükenmemişlikte görmüyorum kendimi- yazamıyorum sevgili büyüklerim, saygılı küçüklerim, kelimeleri de böyle severim, atlarım, zıplarım susarım, öperim ve giderim.

cem ben,  huzursuz bacak ile tükenmişlik sendromunda kaybolan, bitap, bitkin ve avare bi gereksiz adam.

15 Temmuz 2013

UMUDUNU ÖLDÜRDÜ

Şehrin karanlık noktasından bi keşiş fırladı soluk soluğa, kan ter ve ağzında titrek bi kelime;
ölüüüyooorrr, ölüüüyoorr.  
Bakışlarında korku, üstü başı çamur,
ölüyooorr, ölüyoorr

Karanlığında kaybolmuş gibi aklı. Ve olduğu yerde, ayak diretmeden teslim olmuş yaradana. Ama,
ölüyooor, ölüyoor  
ve bakışlarında hala korku,
ölüüüyoooor ölüüüyooor   

ve son ses;

umut...

cem ben, umudunu öldürdü.

11 Temmuz 2013

ÖTEKİ(LER)

aslında istediğimiz tek şey; 
derli toplu,
 ahlaklı, 
bir şey yaşamak...

Sizin kötü yolunuza düşmeden önce....

cem ben, öteki...

8 Temmuz 2013

SAAT BAŞI YALNIZLIK

Gece gündüz duada. 
Besmele ile başlıyor güne ve iyi gelecek duaları sıralıyor arka arkaya. 
Dua ediyor, lütfen...   

huzur...

Ardından sönüyor şehrin ışıkları, güpegündüz. Efkarlı şarkılar çalıyor durmadan ve şehir ağlıyor, durmadan ağlıyor...   

Dilinde bi dua, gözünde yaş ve ışıksız, ve şehir, ve suskun...

ve umut...

Sonra uykulu, sonra uykusuz, sonra güpegündüz gece,
ve saat başı yalnızlık
ve dakika başı yalnızlık
ve saniye başı yalnızlık
ve bir ömür...

ve dua ediyor, lütfen...

Huzur..

cem ben, ve saat başında yalnızlık. 

3 Temmuz 2013

GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA

Günlük, haftalık, aylık, ömürlük;
seyirlik...
Ve bütün hikâyeler aynı sonla yazılmış gibi.
Gölgelerin gücü adına, bütün insanlık mutsuz şimdi.

cem ben, 27 haziran 2013

1 Temmuz 2013

ÇIKMAZ

Seyir defterini açıp maviye karşı. Rotasından sapmış saflığın peşine düşmüş bildiğin kötülük. Sonrası kelimelerde kaybolmuş adam ve secdeye varmış içindeki şeytanla.

Sonuç;

kimin kime benzediği muamma ve bu muamma çıkmazında kaybolmuş bi zaman...

Şimdi sahte meleğinin kanatlarını çırp adam ve çıkmazda kalan zamanı iyi görünümlü kötülüğünle alt et.

cem ben, yeniden..