Pazar bende vukuatlı ya zaten ama bu sabah vukuatsız bir günmüş muamelesi yaptım kendisine, yemedi. Tamam, biraz gergin uyandım. Kolum, başım, bacağım, sırtım v.s. ağrır haldeydi ama ben yine de şans verdim güne, olmadı...
Gergin bi kahvaltı arası ev ahalisiyle tartıştım, çayımı aldığım gibi sigaramı yaktım (sigara sağlığa zararlıdır, yakmamalıydım, bu benim terbiyesizliğim), yarısına geldiğim de sigaramı yatağa düşürdüm ama yanmadı yatak çok şükür. Sonra bilgisayarı açtım (kadim dostum) onunla oyalanırken odamı arılar bastı, onları defedeyim derken sigaramla sağı solu yakma teşebbüsüm devam etti. Sonra duş aldım, sıcak su tükendi bu havada. duştan çıktım saçımı kurutayım derken makine bozuldu. Aradığım bi pantolonumu bulamadım bir türlü, annem almış makineye atmış, kesin o makine de bozulur şimdi. Ya hacı ben 32 yaşında oldum, en son gidip evleneceğim o olacak, bıktım çocuk muamelesi görmekten de ben evlenirsem bir yıla kalmaz boşanırım eminim. Evde birileriyle yaşamak bana bildiğin işkence çünkü, uzaktan sevişelim-konuşalım-kırıştıralım arada yanıma gelsin yeter. bana böylesi lazım, da başımı alıp gitmeliyim buralardan... neyse nerden nereye geldi mevzu...
Fonda düş sokağı sakinleri ''al beni yar'', odamda arı vızıltıları, ulaşamadığım pantolonum (onu giyinmek istiyorum ısrarla, hayret bir şey), ıslak saçlarım, ben ve gecesinin manasızlığından gün yerine koymadığım parçalı bulutlu bir pazar...
heee tabi, saatinizi 1 saat ileri alın, çok lazım aman unutmayın...
gereksiz adam