En küçük çadır benimkiydi. Ben üçe bölünmüştüm, bir yandan çadırı seyrediyor, bir yandan çadırda uyuyor, diğer yandan bütün bu sahneye bakıyordum dünyadan. Uzun siyah saçlı bir kız yanaştı çadıra, gösterişsiz bi tişörtü ve uzun entarisi vardı üstünde. Yüzünü göremedim ama art niyetli değildi. Çadırın fermuarını açtı, kumaştan yapılmış kapıyı araladı ve elini uzattı. Çadır küçüktü, içeri girmedi. Birden sarı bi ışık sardı çadırı, gözlerim kamaştı ama uyuyordum bir yandan ve bacağımı tuttu sıkıca, acıtmadı ama acıdı. Sesim titriyordu. bölündüğüm bütün parçalarım başta anlamsız gelen sesler çıkartmaya başladı, ardından anlamlı bir kelime dökülmeye başladı;
Anne,
anne..
Sonra dünyadan seyrettiğim yerde diğer yanlarımla bütünleştim ve yine yalnızdım..
gereksiz adam