11 Eylül 2009

SEL

Başta İstanbul' un bazı semtleri olmak üzere, ülkede birkaç yerde sel felaketleri oldu. Can kayıpları, mal kayıpları v.s.

Toplum olarak öyle alışmışız ki beleş felsefesinin getirilerine, selde heder olmuş selzedelerin, suya kapılıp başka yerlere taşınmış mallarını da ''beleş'' mal sayıp saldırıya geçtik. Oysa çok belliydi afet sonucu ordan oraya taşındıkları, canı yanan birine ait oldukları. Yoksa yol ortasında, üstelik çamura bulanmış vaziyette duran tabak, çanak, elektonik eşya sanat gayesiyle konmamıştı oraya..

Şimdi sormak lazım, ''neden sonra biz bu hale geldik''

Oysa şapkamızı önümüze koyup, ''ulan dünya, ne kadar adisin, ne kadar geçicisin, senin malın sende kalsın'' diye kendimize pay biçmek varken, nasıl oluyorda felaketleri kendi adımıza maddi bir ödüle çevirmeye çalışıyoruz? Deprem döneminde de böyle olmuştu. Sakarya' da çöken kuyumcular çarşısını talan etmek için toplu soyguncular iştirak etmişti şehre.. Hangi akıl, hangi mantık insanları bu yola sürüklüyor bir anlasam..

Yok yok.. açlığı, açıklığı, parasızlığı kimse bahane olarak öne sürmesin. Açlık konusunda eksiğimiz olduğu dogru ama sorun mide de değil, göz açlığında.. yakın zamanda biraz hastalananları kesip, yeyip tasarruf yoluna giderse ülkemin çeşitli memleketinden sakinleri hiç şaşırmam. Sizde şaşırmayın, demedi de demeyin...

(Ölenlere Allah rahmet etsin, kalanlara geçmiş olsun)

Bu arada Allah tuttuğunuz orucu kabul etsin ( görselliklerinden yola çıkarak, talancılara tahmini yaklaşımdır. )


gereksiz adam