28 Ağustos 2024

GÜN AYDI

Soluğunuzun kesildiğini hissettiğiniz anlarda, hayali de olsa kaçacak bir alan oluşturun diyordu kişisel gelişim kitapları. Güne başlarken yaşadığım bu soluksuz kalma hissiyle aklıma düşen "İlk gençlik yıllarında ne çok kandırılmışız!" kızgın cümle sonrası anımsadım blogu; benim hayali nefes alma alanım... O zaman anladım, o kadar da kandırılmadığımı; bu teselli edici bir şey!..


Bu özet ve gel git ruh haliyle başladığım günü, aynı çıkmazda debelenirken sonlandıracağım kesinleştikten hemen sonra okudum eski blog yazarı Karoshi'nin, "Yetişkinlerin unuttuğu sonsuzlukta bir umutla" cümlesine takılıp  kaldığım "Civciv" başlıklı yazısını. Neyse ki yalnız değildim...

(Meğerki' de -ki'yi ayırmayanların Neyse ki' de ayırmasının adaletsizliğini sorgularken)


Yaşadığın iyi-kötü her şeyin insanı olgunlaştırdığı yalanını tescillemek için önüme düşen her kanıtlayıcı an'ı düşünürken ve kendimi ikna ederken "haklıyım" övgüsüyle başımı okşamışlığım da çok son zamanlarda. İlk aşk ve sebep olduğu acısı, sonraki zamanlarda hafifleyerek ilerleyecek derken, ergenlik döneminden bir adım öteye gidemediğimi bir daha bir daha anlamanın, dahası yaşadığın bir çok olay karşısında aynı çıkmazda debelenmenin hayâl kırıklığı ve peşinden gelen sövgüler. 


Velhasıl bu sabah "Ol Dedi Oldu" başlıklı yazı sonrası, değişen tek şeyin biraz kabullenmek olduğunu anladım. Geldiği gibi yaşamanın, olmayacağı dilemekten vazgeçip, olabilecek kısıtlı hayallere yol almanın rahatlığında! daha az, daha manasız cümlelerle buldum kendimi.

Gün aydı!..

6 Mart 2022

OL DEDİ OLDU

 Öyle uyandı; başıbozuk düşüncelerle daldığı uykudan. Her saat başı verdiği uyku molalarını ve her molada aklında beliren soruları saymazsak: ol dedi oldu, doğ dedi doğdu, kader...  

Neden?

Yıllar sonra aynı maceraları yaşamaya, kaldığı yerden devam ediyor olmanın hüznünü de saklarken içinde ve artık şarabın gazabından korkmazken biraz daha hafifletseydi ya hayatı ''ol deseydi'' olsaydı ya da ''öl deseydi'' ölseydi

Neden?

Öyle uyandı; ifrat tefrit düşüncelerle hayatı sorgulayarak daldığı uykudan. Evde bulunan tek aynasına bakıp üstün körü saçlarını sağa yatırmaya çalışırken, dudağında oluşan sivilceye baktı; patlatılsa mı, patlasa mı? Ah bu her şeye müdahale etme arzusu...

Büyük sınavların küçük varlığı insan, neden?

Olayı bir incir meyvesine indirgemeden hemen önce uykuya dalmıştı, gece boyu uyanıp incir yemek istemediğini düşünse de ol denmişti artık, oldu ve kafasında hiç olduramadığı taşları yerine oturtmak için uğraşırken buldu kendisini, aynanın hemen karşısında, saçlarını hala yana yatırmaya çalışırken ve yüzünü kurularken patlayan sivilcesinin acısını hala hissederken; patladı mı patlatıldı mı? sorusuyla...

Ol dedi oldu, neden?

24 Şubat 2022

SAVAŞA HAYIR!

    Dünya üzerinde var olduğu andan itibaren, mevcudiyetini savaşarak koruyan insanın, bugün sosyal medya üzerinden “Savaşa Hayır” paylaşımları yapması, basit bir popüler kültür yeminden öteye geçebilecek bir davranış değildir nazarımda, savaşan ülkelerin de çok umursadığı bir eylem değildir bu sığ tepki. Zaten dünden bugüne insan evrimini incelediğimizde, kendisini savaşarak gerçekleştirdiğini ve bu şekilde ayakta kaldığını görürüz (Bu son cümledeki tespiti, insanın bütün bir hayat mücadelesini de göz önünde bulundurarak okumanızı isterim). Buradan savaşı desteklediğim gibi bir sonucun çıkmasını istememekle birlikte, insanın doğası gereği çıkarlarını elde etmek için hırslarını; mahallelere, illere, sınır komşularına, ülkelere yükleyerek savaşı görünür hale getirdiğini, savaş enstrümanlarını bu şekilde ortaya koyarak galibiyet için mücadele ettiği gerçeğini yadsıyamayız. Dolayısıyla Rusya ve Ukrayna arasında ortaya çıkan; geri planda Nato, AB, ABD ve Çin gibi ülkelerin de içinde bulunduğu bu sıcak savaş, bir tarafın karşı tarafın üstünlüğünü kabul etmesine kadar devam edeceği açık. Sosyal medyadan savaşa hayır paylaşımı yapmanın bu duruma hiçbir olumlu katkısı olmayacağını kabil edip, bu üzücü durum karşısında olabildiğince az insanın canının yanacağını dileyerek beklemekten başka bir şey yapamıyoruz.
    Ayrıca insanoğlunun, çok zor olsa da kendi sığ algısından kurtularak hayatı, daha anlamlı kılabilecek meziyetler geliştirmesini ve bunun sonucunda hayatla olan savaşını etrafındaki insanlara en az zarar vererek tamamlamasını umuyorum. Belki böylece, küresel ölçekte savaşların da bir şekilde önüne geçilmiş olur.
    Cem

YETİNMEYİ BİLİR MİSİN?

     “Büyüdüm, geliştim, olgunlaştım derken; ergenlik dönemi ve sonrasında yinelenen olaylar karşısında verdiğimiz tepkinin aynı olduğuyla yüzleşince anlıyorum ki, bir adım dahi yol alamamışım hayatta.” Aklımda bir süredir dolanan bu aymaz cümleyle yüzleştiğimde yine ve yeni bir platonik aşk karşısında sendelemeye başladığım günlerin başıydı. Bu sefer en masum tarafını yakalayıp, huzur adına kendime pay çıkartarak devam edecektim bir başıma aşk yaşamaya, bu yaştan sonra aksi de komik kaçardı. Bu yaşın, bu olgunluğun bana yüklediği bir misyon da olmalıydı bu anlamda: hayatı anlayarak, severek, özümseyerek ve olduğu gibi kabul etmek ya da olabildiği kadar ve bundan zevk alarak yaşamak. Dediğim gibi, başlarda yetinmeyi bilerek ve her anın tadını çıkartarak başladığım bu macerada da teklemeler daha fazlasını isteyerek başladı, devamı sendelemeden düşüşe geçme oldu ki 20’lerin başında yaşadığım her şeyle de yüzleşmiş oldum bu anlamda. Bu noktada, laftan anlamayan aşkın acısını bertaraf etmenin yollarını aramanın yanında, bunca yılı bir adım dahi yol alamadan geçirmiş olmanın da hayâl kırıklığını yaşarken buluyor insan kendini.

    Bende benzer olayların bu şekilde tezahür etmesinin bir hikâyesi de var elbet fakat yazıyı uzatıp bu anlamda can sıkmayacağım. Amacım, okuyan birileri varsa kendine benzer sorular sorarak ya da kendini gözlemleyerek bir fikir sahibi olmalarıdır. Bu anlamda yalnız olmadığımı bilmek iyi gelecektir.

    Cem

Okuyun;
*Zülfü LİVANELİ – Orta Zekalılar Cenneti
*Daron ACEMOĞLU & James A. ROBİNSON – Dar Koridor
*Olgu ILGIN-Küs müyüz Tanrım?

İzleyin;
*You (dizi)

Dinleyin;
*Jonathan ROY-Breathe Me
*Billie EILISH–NDA
*Sezen AKSU–Yetinmeyi Bilir misin?

20 Şubat 2022

ÜNLÜLER ve FATURALARI

Sanatın (Sanat kavramını, “Sanat nedir?” entelektüel tartışmasından ayırıp, popüler kültürün bir parçasına dahil ederek kullanıyorum) çeşitli dallarında faaliyet gösteren ve bugüne kadar toplumsal konularda herhangi bir duruş sergilemeyen, akışa kapılıp bu akışın ekmeğinden faydalanan bazı yüzleri bugünlerde, mesleki aktiviteleri yerine elektrik, doğalgaz vb. faturalarına gösterdikleri tepkileri ile görüyoruz malumunuz. “Faturalara” değil “faturalarına” kelimesini özellikle seçtiğimi belirtmek isterim. Çünkü burada da toplumsal bir duruş yerine şahsi bir sıkıntıyı dile getirme var. 
Realite nedir, kabul edilmiş bir metin var mıdır sanatçı ve duruşu hakkında bilmiyorum ancak şahsi olarak bahsettiğimiz bu ünlü yüzlerin ya da sanatçıların bir siyasi parti etrafında fikir belirtmeleri çok tercih ettiğim bir durum değil. Bir sanatçının ya da ünlü bir yüzün siyasi partisi olmalı mıdır bundan da emin değilim ancak bu kişilerin birey ve toplumu ön planda tutan itirazları, söz hakları olduğunu kesinlikle düşünüyorum. Faaliyetleri çerçevesinde toplumun gözü kulağı olmayı bir şekilde başarabilmeliler. Bugün yaptıkları eyleme baktığımızda maddi temelli, geç kalınmış ve bireysel bir sıkıntının dışavurumundan başka bir şey olmadığını net olarak görebiliriz. Ekonominin teorik ve pratik kurallarını herkesin bilmesi tabi ki mümkün değil fakat iyi bir ekonomiye giden yolun salt para politikalarından geçmediğini açık açık kabul etmeliyiz ki, tepkilerimizi zamanında ortaya koyabilelim. Hukukun, temel insan haklarının, güvenin olmadığı bir ortamda sağlıklı bir ekonominin olması mümkün değildir, çoğumuz da biliriz bunu. Demokrasinin hiç olmadığı ya da göstermelik demokrasilerin olduğu ülkelerde yukarıda bahsettiğimiz değerlerin olmaması halinde de zenginlik olabileceği yadsınamaz ancak o ülkede adil bir kişi başı milli gelirin olmasını beklememiz mümkün değil.  Adil bir demokrasi sistemini oturtmuş birinci dünya ülkelerine baktığımızda, ekonomik göstergelerinin de kişi başına demokratik olarak dağıldığını görürüz. Bunun dışında kalan ikinci ve üçüncü dünya ülkelerini tek tek değerlendirmekte fayda olsa da genel olarak bir adaletten söz etmemizin mümkün olmadığını görürüz.  
Yukarıda yazdıklarımızı başlıkla örtüştürecek olursak, bugün faturalarını sosyal medyada paylaşıp tepki gösteren bir kısım ünlü yüz keşke zamanında yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında konuşmuş olsalardı, iş kendi keselerine zarar noktasına gelene kadar susmasalardı, bireysel değil toplumsal kaygılarla tepkilerini gösterselerdi, iyi bir ekonomiden daha kıymetli varsaydığımız insan hakları, hukuksuz yargılamalar, bireysel özgürlükler vb. konularda yapılan haksızlıklara susmasalardı. Bugün belki daha farklı konuları konuşuyor olabilirdik; 
Hatta belki, 16 yaşında katledilen #sılaşentürk ‘ün cinayetine engel olabilirdik, yine olamadık.
İyi pazarlar!..

Cem

Not: Bundan sonra, her hafta bir yazıyla burada olmaya çalışacağım.

Okuyun;
*Orhan Veli-Yaşıyor musun?
*Hermann Broch-Vergilius’un Ölümü

İzleyin;
*Tinder Avcısı(Film)
*Yeni Hayat (Film)

Dinleyin;
*Sezen Aksu-Ünzile
*Emre Aydın-Kör Kuyu
*Beth Hart-Love Is A Lie



27 Aralık 2020

HAYAT EVE SIĞAR

Bir dağ başına yerleşip toprakla uğraşma fantezisi, yeni dünya düzeninin başımıza açtığı felaketlerden kurtuluş yolu oldu. Kurtuluşun sistemden ayrılmaktan geçtiğini savunan düşünür uyarısını, çarkın en büyük dişlisi olan sosyal medya üzerinden ''sistemden kaçın'' özet cümlesiyle yapıyor. Hadi buyrun... Ben yazıyı paylaşayım, siz beğenerek sistemden kaçın, bir sonraki aktiviteye kadar...

Ve bütün aktiviteleriniz öncesinde hes kodunuzu hazır bulundurun; malum, hayat eve sığar...

GÜN BATIMI FOTOĞRAFÇISI

Zorda kalığımızda sığındığımız bütün öğretilerden de illallah geldi, o bile en öğretilmiş haliyle geldi. Huzurlu zamanlarda vur patlasın çal oynasın, zelzelede Allah' a sığınan fani acziyeti de ilk cümlenin fotoğrafı. Bi koşu gerçeği ayıp gelseydi mahallenin en saygılısı olan bizim çocuk!.. 

Olmaz mı? 

Suyunu çıkartana kadar güneşi batırıyor, her Allah' ın günü, saygısız...  

19 Ekim 2020

KOMEDYA

 Hep bi komedya;

Bütün olağanüstü rüyaların, uyandığında yaşattığı hayal kırıklığı gibi geçerken zaman...  ne bedbaht sahne...

Yaşadıkça ya da büyüdükçe eksilen ve hatta yok olan duyguların arkasından bakarken insan; oysa bu şiirde, şarkıda ya da trajedide ağlamasa da ağırlaşacaktı adam.

Hay aksi!..

Hukukun değil hukukçunun üstün olduğu şehrin çift şeritli asfalt yollarında giderken (m)adam, makul bir edayla hapsetti düşüncelerini; dişlerini göstermeden gülerek ki, bütün resmi başvurularda kullanılan fotoğraflarda dişler gözükmemeli, yasak... Delinen yasakları hangi mahkeme makûl karşılar, haşa... 


Hep bi tragedya;

Hangi eylem karşısında hangi tepkinin verileceği bir kısım "kendini bilen" tarafından yazılı olmadan yasalaştırıldı tabi; kahkahayla gülen kadın mı daha günahkardı, yüksek sesle ağlayan erkek mi? 

"Kendini bilen" bilir, olmadı bir üst mahkeme bilir, boşu boşuna... 

Söyleyeceklerim bu kadar...

...

11 Ocak 2019

AKDENİZ' DE...

Gece 03:00 suları...Bence hayat…  bu devamı gelmeyen bir cümle ya da

Bence hayat, devamı gelmeyen bir cümle.

Hangi sokakta kaybettiği meçhul, bir imkânsız umut; ha babam bir koşturmaca, bir takip…
Aslında kimse bilmiyor gerçeği, 30 yıl önce kapatılmış tavan arası o tozlu sandığı açmak kimsenin aklına gelmiyor, ne iyi…

‘’Özlemek’’ denen şeyin, ölümden daha acı olduğu zamanlar da olmuştur, herkes için. Ah bu rüyalar yok mu, özlemeye benzin taşıyor.

Neyse ne, çok da umulmadık bir macera bu; bir gün başlayan ve bir ömür süren.
Güne güzel başlama, hatta hayata güzel bakma teknikleri veren bütün kitaplar, hayatın en can alıcı noktalarında bir çırpıda sığlaşıyor. Dönüp dolaşıp ilk günkü heyecanını yaşıyorsun acının, bu da iyi, ne de olsa acı olgunlaştırıyor her şeyi, kendisi hariç.

Gece 03:00 suları,
Yağması muhtemel yağmur hoşluğu, ‘’özlemek’’ denen şeyin yanında…
Ve kim bilir kaç umutlu aşk var akdeniz’ de…


cem

26 Aralık 2018

Hepsi Geçecek

Dünyada olan biten her şeyi ve herkesi metanetle ve sabırla karşılamayı bir şekilde öğreniyor insan ancak bu, bazen rotasını kaybetmesine engel olmuyor. İnsanlık halleri diyelim. Fakat genel itibariyle insanlar arası monolog şekilde hayat bulan sabır, diyaloga doğru evrilmedikçe devamında nahoş iletişimler gelişebilir. Bu yüzden artık, beş çayına meze olmuş şu empatiyi hayat içinde faaliyete koymalı, ihtiyaç bu ve muhim konu....

Dünya üç günlük , bu çok sahi ve herkesin bir şekilde meselesi var hayatla; çağın hastalığı mutsuzluk, o yüzden kimseye gereksiz yük yüklememeli. Ölümün olduğu dünyada kazanç odaklı her haksız eylem, söylem, girişim nafile. Hem neden sonra böyle anlayışsız bir topluluk olduk ya da hep mi böyleydik kestiremiyor insan, ki bu çok da lazım değil artık; gitti giden...

Ne kadar kavga o kadar kazanç önermesinin kabul gördüğü ve nezaketin anlamının yeniden şekillendiği bu ortamda çok şey istiyormuş gibi olmanın algısı da ayrı bir kaos tabi.

Dedik ya dünya üç günlük, sonra hepsi geçecek.

Cem