24 Şubat 2014

...

Siyah beyaz ve bi kısmı parçalanmış bi fotoğraf gibi hayat. 
İç çeke çeke seyrediyoruz olan biteni..

cem

20 Şubat 2014

BU KADAR

Adı muamma bi mahallenin 3. çıkmaz sokağında, solda dört katlı, kırmızı, boyası dökük o eski evin, bilinmez bi sakiniydi. Kendi halinde, haftanın nadir günlerinde, ezberini tekrar eden lise öğrencisi edasıyla ve dudaklarını oynatarak görüldüğü olurdu 3. sokağın köşesinde.

Adından önce, bi hüzünlü bakışı, bir de yalnızlığı vardı; sokağın başındaki yalnız adam...

Sabah mahmuru bazı bazı orta katın perdesini araladığı olurdu, en çok da gökyüzüne dalardı bakışları. Çok sevilir ya da hiç sevilmezdi, bunu bilmesi hiç mümkün olmadı...

Ve ölmeden hemen önce, titrek elleriyle, son sarma sigarasından bi fırt çekti ve biriktirdiği bütün anılarıyla, 3. sokağın sol başındaki, boyası dökük, kırmızı evinin dördüncü katından boşluğa bıraktı kendini; adından önce bi hüzünlü bakışı ve yalnızlığını bırakarak

Ve öldü...
Bu kadar..

cem ben 

19 Şubat 2014

KARA DENİZSİZ

Deniz olmasaydı diyorum, kara denizsiz olsaydı; hep böyle eksik kalırdı hayat... 

Bi hayata iki eksik fazla gelirdi değil mi? 

Deniz olmasaydı diyorum...
....
.....
..
.

cem ben

17 Şubat 2014

KİM O?

Işıkları kararttığım çok olmuştur ya da günü bitirmek için olmayacak zamanlarda bi köşeye kıvrılıp uyuduğum. Çok sevilesi, gerçeği aratmayan rüyalarım, özüm gibi durmadan geçmişte takılıp kalan bi dolu gerçeğim...

Hiç mütevazi olmayan, kendi karanlığında başıboş bırakılmış ümitleri düşün bi, hangi kapıyı çalacağını bilmeyen, yüzünü hiç güldürmeyecek ama hep olan, ziline basıp kaçan, saat başı üstelik...

Tadı yok bu kışın, sen de biliyorsun. Ki hiç olmadığın halde hayatımda bi "sen" olmasının vahametini anlatamam ya da anlayamazsın. Mesela göz rengin yok, saç rengin yok ve hatta saçın yok, boyun kilon ad' ın san' ın, hiçbir şeyin yok ortada, muamma bi "sen" den başka...

Düşün ki, olmayacak zamanlarda kapı zilimi çalan umutlarda hep senden yana, olmayandan...

Ve yine düşün ki, aynı günlerin seyrindeyim. Yüksek bi tepeye oturmuş karadenizi seyreder gibi seyrediyorum hayatı ve çok uzaktan, bütün karanlığına rağmen görüyorum bi dolu gerçeği de, kendime anlatamıyorum. Oysa, hiç gelmeyecek ve bütün huzurumu yüklediğim bi beden beklediğim, boşu boşuna... Çok uzaktan, seyrindeyken hayatımı gördüğüm silüetler oluyor ve bana dönüp el sallıyorlar da, hiçbir detayını göremiyorum.. yine benim kapımdalar, umutla sarmaş dolaş zilime basıp, usulca kayboluyorlar...

Kim o? 
Kim o?
Kim o?

sessizlik...

cem ben..

14 Şubat 2014

14 Şubat

Tam da böyle bi umuttu işte, bi sabah uyku sersemiyken ansızın geldi ve bütün odayı perişan edip gitti. Günlerden salı, aylardan şubat, 14 şubat... 

ve doğdu..
ve hala...

cem ben, 36

11 Şubat 2014

NE DİYORDUM?

Çok ışıklı, süslü püslü caddelerde insani bi dolu değerini kaybetmiş hayatların yaşandığını düşünmek gibiydi ön yargılarım. Çok belli bi yaşanan ya da eksik kalanın yansımasıydı bu.

Aslında bu girişin konumuzla hiç alakası yok, hatta bi konu da yok ortada. Sadece bi dolu cümle kurmak ve bunu bi yerlere yazmak gibi bi istek bu. Örneğin, sabah bi dolu martı fotoğrafı çektiğimi yazmak isterim, sonra karadeniz' de bahardan kalma bi hava olduğunu, rastgele bi banka oturup, montumu kenara koyup uzun uzun denizin maviliğine daldığımı, geçmişi düşündüğümü ya da geleceği...

Sonra durup durup, aklımda aynı geç kalmışlığın yankılandığının da  bilinmesini isterim. Nereye ve neden geç kalındığı muamma bi akıl koşturmacası, üstelik olduğu yerde. Siz de bilirsiniz, geç kalmışlığın geride bıraktıklarını.

Bilmez misiniz?    
O zaman bilmeyiniz, bu en güzeli...  

Bu yazının konusunun belli olmadığını söylemiştim değil mi?  

Peki ya, evin her köşesinde var olan süs eşyalarının neden hala paketlerinde olduğunu söylemiş miydim?
ya da 
nereye baksam aynı başrol oyuncusuyla karşılaştığımı
ya da
bazen hayatın bi yönetmen boşluğuna düştüğünü
ya da 
bazen çok günahkâr olduğuma inandığımı
ya da
bütün mutsuz kelimeleri dost edindiğimi
ya da
hep o sahnede takılıp kaldığımı
....

ne diyordum;

Çok ışıklı, süslü püslü caddelerde insani bi dolu değerini kaybetmiş hayatların yaşandığını düşünmek gibiydi ön yargılarım. 

değil mi?

cem ben

10 Şubat 2014

PAZARTESİ

Sen bir şeyler düzelsin diye debelendikçe kötüye gider ya, tıpkı bu şahane pazartesi gibi. İnsanın tutup alnından öpesi geliyor hayatı...

Velhasıl, bi sabah bi akşam bi kuşluk vakti ya da Allahın cezası herhangi bir zamanda bi sürpriz yapsan...  MUTLU olsak misal...

ya da,  boşverin siz, Can Yücel' in en küfürlü şiirlerinden okuyun.

cem ben,

7 Şubat 2014

BUYRUN, İYİ CUMALAR!!

Hep bir şey, mesela ummadık zamanda çalan, darbuka ve keman alt yapılı, belki de arabesk sayılabilecek bi müzik;

''bilmesin o felek ne çektiğimi''   tadında...

Ve bi komedi filmi üstüne döşenmiş o ''orhan baba'' işkencesi...

Az önce ya da zamandan bağımsızlaşmış aklımın az öncesinde, yine akıl oyunlarımın kurduğu cümlelerle boğuşuyordum. En çok ''Çok öldüm ben'' diye başlayıp, her gün başlayan, sonra başka başka tesadüflerle yıkılan ümitlere bağladım ölüm sebeplerini... Ne kadar da çok ölmüştüm ben...

Sonra;

Hep bir şey, mesela ummadık zamanlarda karşına çıkan ve canını yaka yaka varlığını hissettiren hatıralar, çok zaman öncesinde öldürülmesi gereken ama ölmeyen bi dolu gerçek bir de...

Yatıp kalkıp tekrar edilen ''ne kadar da mutluyum'' sahte avuntu cümlesinden ve peşi sıra gelen bi dolu sahte ümitten, sonra yıkılan ümitten, sonra yine bi sabaha ''ne kadar da mutluyum'' sahteliğiyle başlayan günden...

En son bi yerlerde , ''bi gün geberip gittiğimde, müthiş bi mutsuzlukla, bi ömür mücadele ettiğimi herkes bilsin isterim'' demiştim, kendimi tekrar etmek istemem ama....  

Üstelik bi dolu maskeye rağmen...

Buyrun, iyi cumalar!!!

cem ben

3 Şubat 2014

NE YAPSA...

Ne yapsa yerini dolduramadığı, kahrolası bi boşluktu bu
Ve belki de sırf bu yüzden, 35 yıllık ömrünün son 20 yılını hep bir şeyleri özleyerek yaşadı.

cem ben...