24 Nisan 2014

HADİ KUTLAYALIM

Bel altı, göz altı, dil altı olayların tarifi imkânsız manevi açlığı yaşananların göbek adı ya da yaşanamayan bi dolu dünya keşmekeşi. Hani neresinden baksan çığ gibi büyüyen, anlamsız bi boşluk, ki, anlamlı olanına rastlanılmamıştır henüz, belki de rastlanılAmamıştır.

Çocuk yaşta vuku bulan ya da bi dakika;

İlk ergenlikte yaşanan, sonra üstüne yapışan ve yakanı bırakmayan bi zorunlu karar mekanizması bu. Hani yirmi yaşına bir kala geç kalınacak bi ayma hali, düşünsene sonraki yarısını... Demem o ki, vesikalık aşklara küfrederek başladığın bi hayat yolculuğunda, bi "vesikalık aşk" terminalinde mola vermenin özet sayıldığı toplama bi ömür bu; biraz oradan, biraz buradan. Kaldı ki bu demek istediğim o değil aslında, orası hep bi muamma...

Bütün çıkmaz yolları deneyip en sonda kalan "çıkar yol" garantisine inanmayıp, ana caddenin en sığ köşesinde oturup kalmak gibi bi hâl, bi korku hali, son şansının da şanssızlık olması imkansızlığını bile görmezden gelip, ihtimal sayma hali... Nasıl desem, bildiğin yaşama korkusu...

Yine bildiğin o yer değiştirip özünü koruyan ve fakat anlamı zor bulunan cümlelerle dansa başladık. Ne bitmez bi tango; Hoyrat ve şaheser bir masala inanmak, her yeni güne iştahla uyanmak, yaşamak kıyasıya*

Bir de bildiğin, denize olta atmış ne olduğunu önemsemeden, sadece oltada bir varlık hissetme isteğinin en şaşaalı zamanlarındayız, hadi kutlayalım...
(*Sezen Aksu, oyalanma şarkısından)

cem ben