28 Şubat 2013

DURSANA LAAA ÖNCE BEN GÖRDÜM

Sol diz kapağım koşmaktan, sağ omzum yeni öğrendiğim şınav çekme tekniğini abartmaktan, midem neredeyse hiç yemek yememekten, kalbim aşksızlıktan ağrıyor genç ve "ay gözü yaşlı bakıyormuş; tümden gelip tüme varan insanlara" var mı böyle bi ihtimal yıvrım.

Sabah gözümü açtığımda, akşam adam akıllı sopa yemişim kadar ağrıyor sanki eklemlerim. Bak arkadaşım, bu yoğun sporu proteinle desteklemezsen olan kaslarında erir. GülSHEn' in kankası GülHEn olmak yolundasın diyeyim; sonra yatçan kalkçan yatçan kalkçan hooop ordasın.  Yatçan deyince aklıma geldi, akşam olsa da yatsam :)

Sen şimdi "nedir arkadaş şuan bi altta duran, birazdan kaldıracağım okayiyamaşita kombamba?" diyorsundur. Bana haksızlık ediyorsun kuzum. Blogumu biraz detaylıca okursan, tam "okayiyamaşita kombamba" olduğumu ve bu durumun kalıcı hasarlar bırakacağını bilirsin, anlarsın, eşlik eder, alkış tutarsın. Hayır "up kaka up kaka up kaka" ya da "honku ponku torinos canına zırtbırt" olmadığıma duacıyım, önlemini amayıp bu sınırlarda dolaşanını da gördüm ben kuşum. Yok ben kuş değilim, hitap anlamında o. Yok yok benim kuşum da yok, evet yok. Bizim eskiden vardı kanaryamız. Annem babam pek bi severdiler de ben sevmezdim, çok ötüyordu, yalan rüzgarı' nı izleyemiyordum hayatım.

Bak bebe(Y)im, 35 yaşında bir adam olmuş olmam, alışveriş çılgınlığına kapılmama engel değilmiş. Zaten bütün kova burç yorumlarında, "efendice harcama yap bilader, hapı yutacaksın ya da sapı tutacaksın" benzeri yaklaşımlar mevcut ama "şu yaştan şu yaşa kadar olanlar için geçerlidir:" demiyor. Tamam şu japon sitil hırkayı da alayım, du şu gangam stayla dans figürleri cd sini de alayım, aaaaa bak bu ceket görünümlü hırka(yelek de olabilir) kaçmaz, ne zamandır arıyordum, Japon sitil bayım....

Hooffffffff

"Çelik dinleyin, çelik gibi sağlamlaşırsınız" deyip, bana olan sövgünüzde sizi haklı kılıyor, defolup gidiyorum. Ama o takım elbise defolu, yapmayın bunu, ayıp, ciddi bi markasın sen hayatım....

cem ben, dur lan o gömleği ben beğenmişştim...

27 Şubat 2013

ERROR


Service Unavailable

Error 503


Hani enerjisi çekilmiş, kolu bacağı zır zır ya da benzeri bi tempoda, bi kemençe ya da gayda eşliğinde üstelik...   oooff, bağla cümleyi adam ya da kadın, insan, canlı, vs,..Error veriyor ve şu klavye başındaki şahs-ı muhterem servisi kullanılamıyor. 

Bi ucundan tutup, avaz avaz küfretsem sesimin üstüne konan "biiip" sesi kapatır her şeyi de rahatlayamaz kalbim. En güzeli, sen bu eror mesajı eşliğinde, insan hafzalasına ilk düşen ve hayatı hedef alan küfürlerden karıştır ortaya, ımmmmmmm tatından yiyemesin gelen geçen, âlâ...

Hiç tanımadığı halde sesini duymuş da aşık olmuş ahizesine, cınım ne kadar öpülesi dudakların ve dahi sarışın bi aklın var. İlk eski bi şov programında tokatlamıştı beynimizi şovmenin teki. Bütün espirisini hiçe sayıp, o beyni nerden bulduğundan yanaydı merakım. Hala çözemedim kuşum, sizin orda satılık beyin var mıdır?

Eşek gibi içerim ben çayımı kahvenin peşi sıra, aman ne muallakta kalmış tokadı yemiş beynimin lezzet kapısı. Gel yavrum biz kendimizi yormayalım, bu yazıya noktayı burda koyalım...

Ha bir de ben verirsem Error 503 veririm, aşağısı kurtarmaz :)

cem ben, servis dışı

ABE

aynı teraneler
aynı çıkmazlar

abe aynı aymazlar
bre aynı doymazlar
canlaarr cananlaaaaaaaaaaaaarrr
haaaaaaaaaaaaayyy
huuuuyyyy 
geçiyor hayat...

cem ben,

aha şarkı 'uyuşuk'  : TIK

26 Şubat 2013

CİCİM-3

Ve saat 21:30 du cicim.

Sezen çalıyordu, çok tanıdık. Koca bardakla, durmadan su içiyordum; bir ''ah'' de yeter mi diyordu ahh! Sonra biraz daha ağır yanaştı yamacıma geçmiş. O dere çağladı ve ''pi'' sayısı henüz keşfedilmemişti sanki. Kaldı ki ben senin matematiksizliğine yandım bilsen.

Ahırdan bozma bi binada, ahırdan bozma bi aşkla ne çok seviştik biz senle. Çok pardon, bahsi geçen eylem (sevişmek) has aşkla yapılanıydı değil mi? Üstelik ben kaç zamandır bu kadar hüzünlü şarkıyı peş peşe dinlemiyorum biliyor musun cınım?

Bütün ağır kelimeleri yumuşatıp, ironiden bozma eğlencelere döndürdüm gözlerinde, mutlu ol.

Sonra antidepresandan kurtulmak niyetindeyim, iki günde bir içiyorum yine de iyiyim gibi. Ancak, Sezen çalmasa, geçmiş üstüme üstüme gelmese, unutmaya çalıştığım her şey bazı bazı kapımı zorlamasa her şey daha güzel olacak

mı?

ah kelimeler, gör bak nasıl tükenecekler akşamdan sabaha. Ve sabah sekiz akşam beş çalışan bir memura dönecek hayallerin. Eve gelip spor yapacaksın donuk bakışlarınla, yağsız salata ve tavuk ve yoğurt. Kahveden bile yoksun, bi elma sonrası yatak....

Şimdi, bu civarda olan herkes, bu oyun yazarları, bu aç kurtlar hepsi şahit tükeneceklere...


cem ben, Sezen çalıyor gayet normal cicim.

CİCİM-2

Cicim nerde kalmıştık?

Çok ilginç şeyler oluyor hayatımızda. Benim şaşıtılmış gözlerimle çektirdiğim vesikalıklardan daha trajik fotoğraflarla karşılaşıyorum bir çok mecrada. Misal, bi fotoğrafında Polat Alemdar hayranlığını sergilemiş şahsı muhteremin diğer bir fotoğrafında; dudaklar büzülmüş, öne doğru çıkartılmış, yatağa uzanıp kısık gözlerle objektife bakılmış. Hangi bünyede, yok pardon o bünyede nasıl bir ruh var inan anlayamıyorum. Eskiden belliydi bazı şeyler mirim, artık tenhada kimin kimi kıstıracağı tamamen muamma.

Herkese saygım var, aman nasıl insanların önünde eğilip hayranlığımı sergileyesim geliyor bir bilsen. Hatta mümkün olsa, anadan üryan gerçekleştirmek lazım eylemi de, felsefeni kime anlatacaksın be ustam. Oysa ben, "dünyevi her şeyden arınıp selamladım mükemmelliğinizi ey insan!" demek için çabalayacaktım. Bakırköy' de boş yer de yoktur şimdi...

Bebişim senden sonra bi alt yazıda bahsi geçen dere kenarına uğramadım hiç; deremi kurumuuuş, etrafı mı göçmüş bilemedim. Bildiğim tek şey, eksiyle eksinin çarpımı hala artı. Bütün konsantremle, eksilerden bi eksi daha çıkartmaya endeksli yaşıyorum. Lütfen, tasından suyun kaldırma kuvvetini, elmadan yerçekimini bulanlara inat eksileri çarpıp eksi çıkarttır bana dünya, hemi de aynı dere kenarında. Dere demişken, sen hiç açık havada öpmüş müydün beni, orda bile öpmedin mi cicim?

haaassss.......tttttt............

Kız çocuğu isimeleri biriktiriyorum hafızamda şekerim. Evli değilim, evlenecek de değilim, velhasıl çoluk çocuğa karışmama garantim mevcut çok şükür ama beni hayata bağlayacak bir şey olmalı. Olağan bütün insanlar kız çocuğum olursa adını şu, erkek olursa bu olacak gibi hayaller besliyorlar, benim de bir şey yapmam lazım be cicim, yoksa bu hayat sapı armağan edecek ellerime :)

Canım vb kelimelerin altını bu sefer çizmedim. Al beğendiklerinin altını, beğenmediklerinin üstünü bir de eksiyle eksinin çarpımını sen çiz, ben müsaadenle "cem ben, hebele hübele" yazıp gideceğim...

cem ben, hebele hübele ( yalanı sevmem, ne dediysek o :))

CİCİM

O rüyadan hemen sonra uyandım canım. Belki de bi zaman sonra uyanmışımdır, uzun bir zaman da olabilir, bilirsin saatlerce sürmüş gibi gelse de rüyaların süreleri 3-5 saniyedir.  Sonra kalp atışım hızlanacak, telefonuma sarılacaktım, bir de küfrederdim uzun uzun da, olmadı. Sükûnetimi irademin dışında sağladım, alnımdan öp beni minnoşum.

Çocukluğumda hoppidi hoppidi tozlu yollarda koşuyordum, ki biraz yanı çimenlikti hep, tepedeki çimenlik diye bir şarkı vardı, bulutsuzluk özlemi, açayım.

O derenin yanında ders çalışırken, hiçbirimizin kafasında kurdelalı tatil şapkası ve kulağında papatya yokken, açken, elin eline değmişken, eksiyle eksinin çarpımının artı olduğunu umursamadığımız dakikalar başlamışken, aydınlıkta sevişemiyorken....   offfff cınım, o an, aşkın aklıma tecavüzüdür matematiğe olan soğukluğuma sebep. Yoksa nasıl severdim sayısal dersleri, hala severim ve en yüksek notları sayısal derslerden alırdım. Üçgenin iç açıları toplamını, yani 180 i severdim en çok. Hatta belki bu yüzden, en güzeli geometriyi anlatmaktı sana...

OOOğğğğğ, nasıl bi kabustu o gördüğüm, ama şaşkın uyanmadım sırrım; durgundum, dalgalanmadan durgundum ve aşık değildim. Düşünsene bebe(Y)im, bu sabah aşık olmadan uyandım. Ohhhh, ne büyük zevk.

Ondan sonra, onbirden biraz önce gözlerimi şaşı yapıp vesikalık fotoğrafımı çektirme hastalığına yakalandım kuzum. Düşünsene, instagrama ekleyip takipçilerimi korkutacağıma dair bi fantazi bile yetiştirdim gövdemde ( gövdemi öpeyim, kelime pek öpülesi lakin). Ve o fotoğrafa gelen bütün yorumlar tebessüm yüklüydü, neredeyse kimseyi korkutamadım çiçeğim. Bu nasıl bi mükemmelliktir ki kimseyi korkutamıyorum, üzgünüm.

Hadi cicim, şimdilik benden bu kadar.

cem ben, varın halimi siz düşünün :)

25 Şubat 2013

CİDDİYE ALMAYINIZ...

Ağaç yaprakları düşüyor; pat paat pat.  Üstelik çam ağacının yaprakları düşen. Yaprağı yok deme, iğne yapraklılar sınıfındadır kendisi.

Kış ortası, ihtimali yok kavak ağacının yaprağı ile fantazi yaşamanın. Mevsim çoktaaaann döktü yapraklarını geçen sonbahar. İyi oku son cümleyi, mevsim ve geçen sonbahar arasındaki çelişkiyi fark et ve saldır beynime. Değil in Deyil olmadığı kadar gerçektir Beyinin Beğin olmadığı da...

Sonra ihtimal ya, kar yağar, yapraksız ama çiçeği kışın sonuna yakın açmış ağaçlara. Gece sıcaklığı sıfırın altına düşer de donar meyveleri ve bu yaz sevişemeyiz çilek gibi erotik meyvelerle. Kaldı ki çilek ve yaprak-çiçek arasında hiiiç bir bağlantı yoktur.

-Acaba sen, bi çilek bahçesinde kayboldun mu hiç?

Bir saniye, telefonum mu çalıyor tam duyamadım üstelik bu yazının neden sonra "italic" olduğundan bihaberken ve sevmediğim bi şarkıcı şarkı söylemeye çalışırken alttan alttan...

Şahane manzaralarım vardı ve halka arz etmiştim bütün fotoğraflarımı. Sonra kendime döndü objektifim de durmadan bedenimi sergiledim fotoğraf sergilerinde...

Komşularrrrrr, et pazarına dönmüş aklım biçare...

Siz hiç, kışın yaprağını dökmeyen iğne yapraklı ağacın yaprağıyla vedasını dinlediniz mi?

ben dinledim...

cem ben, ciddiye almayınız beni.

DOST OLDU

Önce anlamını yitirmiş mazeretler arayıp kaçmayı denedi; başı ağrıyordu belki ya da antidepresanın etkisini atamıyordu üzerinden, bi tarafı yeşil bir tarafı sarı mıydı o ilacın?  Ve uykusu vardı...    Gitmeseydi, gelmeseydi, kalmasaydı, pasta kesilirken alkışlamasaydı, tokalaşmasaydı, öpmeseydi...   Öylece, ilacının etkisiyle, yarı uykulu yatak odası sarhoşu olarak devam etseydi tatiline.

Anlamını yitirmiş mazeretlere sığınıp, olması gereken her şeyi silseydi bi çırpıda ve yalnızlığına sığınsaydı, şimdi mutsuzdu, ama yapmadı, bi çırpıda dağıtıp aklını düştü yollara; dost oldu, alkış tuttu, sıkıca sarıldı, tebrik etti, pastasını yedi, tekrar tebrik etti, piste attı kendini, içmediği halde sarhoştu, mutlu oldu, sarıldı tebrik etti yine yine yinee.  İki günde bin kilometre yol katetti, tebrik etti, mutlu oldu, dost oldu ve döndü.

cem ben, o gün mutlu olan cem

22 Şubat 2013

BU KADAR

"Bak bu şehrin yollarına gül dökeriiiimmmmm"   kadar, hatta "bu şehrin..." kadar ve hatta o kadar çok ki kafamdaki sığlığı hayallerimin. Daha ötesi... pardon, ucuz ve pespaye ve parya ve pejmürde ya da bildiğim bütün entelektüel ve dağınık ve perişan anlamını yükleyebileceğim kelimeler kadar...

Neresinden tutsam mahalle ağzına dönüyor karalamalarım, öyle ucuzlaşıyorum ve öyle beş paraya satılamayacak kadar kaybediyorum ki vücudumu, aklımı, bakışlarımı, sana olan aşkımı... Çok ucuza gitti, bilmem kaç yıldır, tenhada biriktirdiklerim; kendi adıma, arkadaşlık adına, aşk adına.

Bak, bir de haymatlos bi adamın ezikliği var gövdemde. Oysa mavi, oysa adımın ve soyadımın olduğu, oysa bu ülkenin bana verdiği, en gururlu en saf, en olağan hakkım elimdeyken, vatandaşken, çimlere basmayan bir vatandaşken ve yerlere çöp atmayan, sigarayı bırakan, alkolü antidepresan kullandığı için içemeyen vs.

Ve;

çok acayip rüyaları olan, kirpilerin saldırısında kaybeden olan, uçurumları olan, aynı uçurumlarda düşen ama yuvarlanamayan, evriminde kaybolan, sığ, yalnız, boş, kof, akılsız, saçma sapan ve delilik civarında, dehanın kardeşi olmayan delilik, sanki doğuştan.... ben...


cem ben, bu kadar


PARÇALI BULUTLU

Koyu bi mavi olsa, siyah olmasa da razı olurdu ağırlığına. Hani o sis düşmese aklının eteklerine, yağmura özlem duyarcasına alnına vurmasa sis, her sabah kırağı olmasa karşı bahçede....

Sonra hayat hep ihtimaller denizinde boğulmasa, hayat boğulmasa, hayat boğmasa, rahat bıraksa senaryo bizi. Vicdaaann, ah vicdann zor zamanda, zor cevabı olan sorular sorma, suss, şşştttt...

Demir parmaklık var güneşe açılan bütün pencerelerde. Sezen eşliğinde, daha kısa paragraflarla dinliyoruz hayatı, yazdığımız da oluyordur elbet. Ah hayat hep kısa paragraflarda boğulmasa, umut olsa, umut hep olsa, umut bizi unutmasa...

Şimdi yolculuk vakti, bütün yolculuk öncesi kar yağacağı ihtimali dillendirilir televizyonlarda, Sezen eşliğinde dinlerim kar haberlerini güneşe açılan pencerelerinde kalın demir parmaklıkları olan o evde. Sigara yakarım hayali, kahvemi yudumlarım bu gerçek ve bavulumu alır düşerim yine yollara; kısa paragraflar eşliğinde ve siyah ve sis ve kırağı karmaşasında....

Ve noktalı virgülü hep severim; en çok yollarda, en çok çıkmazlarda, en çok karanlıkta, devrik cümlelerde, satır başlarında vs.

cem ben, parçalı bulutlu


21 Şubat 2013

BİZ HERKES' E HERKEZ DİYEMEYEN OLALIM BEBE(Y)İM

Herkes' in Herkez olduğunu düşünen de bir insan neticede ve onun da blog yazma, konuşma, okuma gibi eylemleri yapma hakkı vardır, aksi bi söylem insan haklarına aykırı olur zira ( bi cümleyi "zira" ile bitireceğimi söyleseniz kavga ederdik oysa). Fakaaattt, arkadaşım şiir yazma yahu ya da alt alta bir şeyler yaz da onun şiir olduğunu iddia etme, insaf, el-insaf... 

Aha bak yine kızdım, bırakıyorum lan blogu, gidiyorum; Efenim,  hikâyemiz bi gün burda ya da ebemin civarında devam eder, o zamana kadar ve blog yazarları arasında "herkeZ" yazan biri kalmayana kadar, pireler deve develer tellal olana kadar, amaaaannn komşuuu o kadar ki anlatamama kadar hoşçakalın, hoooşşttt çakallllll :)) 

abe sen kurtları yirsin uroo...  oooooo eeee ( ahaha, yasemince' den bi replik)

Sevgi ihtiyacı var yazık, önemsenmek istiyor şuursuz. O yüzden "aman gidiyorum a dostlar" "aman beni unutmayın canlar" "abe gıdıma bi öpücük kondursun kargalar" nidaları, sallayın siz ciddiye almayın densizi. Abe angara' nın bağlarını açsın biri, haftasonu pistte yeteri kadar gerdan kıramadım, ilave kırılmaya ihtiyacı olan kalça ve gerdan mevcut ya da Gülşen' den "Yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz hooooppp ordayım" dur size link vereyim; AL SANA LİNK ... hoooooooppp, yatçaz kalkçaz yatçaz kalkçaz aaaaammmmmaaaaaannnn sabahlar olmasın...

Velhasıl, yazının ortasında başlığı atınca kalan kısmın terane olduğunu düşünmeye başladım. Du bi şu başlığımı gıdısından ve bilimum uzvundan öpüp "yayınla" tuşuna basayım. İlave söylemler nafile kelimesine sığınır, yormayalım....

YATÇAZ KAKÇAZ YATÇAZ KAKÇAZ YATÇAZ KAKACAKLAR :)

cem ben, yatçak kakçak yatçak kakçak hoooppp toooopppp :)

20 Şubat 2013

KELİMELER YETSE

Böyle siyah zamanlarda, maskemi araladığımda hayat karşısında, sustuğumda, susturulduğumda ve unutulduğumda çekilirim kabuğuma. Sonra yol boyu yere bakarım, kafamı kaldırıp selam vermem kimselere. Belki bi deniz kokusu bozar edilmemiş yeminimi, kafamı kaldırıp kokusunu çekerim ciğerime ve yüzüme vurur hüznü, huzuru, bulutu, dumanı...

Çok farkındasındır güzelliklerin, çok şükreder bi ses senden yana ama çok umutsuzdur ve yüzündeki maskeyi araladığında, tam da o zamanlarda farkına vara vara yok olur o güzelliklerde; kahrederek, "yeter" diyerek sessiz sedasız.

Bi ses, olmayacak deyip duran o ses dahi ikna edemez kalbini, işte o zamanlarda, işte öyle siyah zamanlarda, işte öyle tuhaf zamanlarda...

Kelimeler yetmez anlatmaya...

cem ben, 

19 Şubat 2013

O GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM

Oysa ben, güneşe yüzünü dönmüş ve her şeye rağmen ondan vazgeçmeyen bi güne bakan kadar klasik aşık olabilir(d)im. Bi parantezin ortaya çıkarttığı çaresizliğimi görmezden önce ya da fark etmeden önce.. hatta çok daha öncesinde bitirdim ortada kalmışlığımı.

Bi sabah, terk edip gitmeden önceki son sabah kelimeler yığdım yatak odama ve tek tek anlamsız cümleler kurup sakladım bavuluma. Bi zaman sonra, belki, buralarda sergilerim şuursuzluğumu...

"Bunlar gerçek değil" diye avazı çıktığı kadar bağıran bi meczup olduğumu kanıtlamak isterdim, lakin (  kelamın kendisini sevemedim bi türlü ) mecalim yok, giden bi adamdan (benden) ne bekleyebilirsin heyhat.

Ve bi saat başı daha, ve bi doğum günü daha, ve bi sancı daha, ve bi hayat daha, ve bi yaş daha ve yaşlanıyor bedenim baksana; saçım, kaşım, gözüm, elim, ayağım...

ahh yalnızlık, biteviye...

cem ben, o gün onun doğum günüydü...


11 Şubat 2013

BELKİ

Belki bi gün burda ya da başka bir yerde hikâye yazılmaya devam eder. O güne kadar hoşçakalın....

(14 şubat doğum günüm, siz yine de bi yerlerde kutlayın)

cem ben...

İLACINI UNUTMUŞTU

O şiddetli acıdan hemen sonra, saati hatırlamıyorum titriyordu aklım ama gün aydınlandıktan biraz sonra, bi nefret düştü yüreğime.

İlacımı unutmuştum ya da ilacını unutmuştu, fotoğrafını çekiyordu çaresizliğinin ve flashı ilk kez patladı cep telefonunun; belli ki karanlığından...

O şiddetli acıdan hemen sonra, bi nefret düştü yüreğime, yüreğine.  İlacını unutmuştu, bundan tam 22 saat önce.

cem ben

8 Şubat 2013

OLMAZ

Ha oldu ha olacak derken, 
ve neyin olması gerektiğini bile bilmezken;
evdeyken, yatarken, koşarken, spor yaparken ve dahi uyurken
bi olmamışlık, bi yarım kalmışlık,  gelip mideme oturmuyor mu? 
kahrolası...
.....
..
Ve aslında, sayfalar dolusu yazasım var, bütün olmayanları oldurasım var ya da ortadan kaldırasım ya da..... Bi mağaradasın, aniden içeri sızan güneş ışığının aptallaştırdığı adam, kadın, g.... insan en çok. o gibi, öyle gibi.... Belki de, hatta daha dünyevi, daha İstanbul kokan, daha ağlak, daha Anadolu, daha seni yeneceğim İstanbul gibi; hayat, o bu.... ya da, kahrolası ya da "bitmeyen bir ses var içimde"  diye bağırmakta var da ben yazayım en iyisi. Hiç susmayan, hiç gitmeyen, hiçbir kelime kuramayan, dili olmayan, anlaşılmayan bi ses var içimde. Bi Çin işkencesi gibi, bi Çin işkencesi kadar, o kadar çok, çokkk... 

İstiklal caddesinde, kalabalıktan başı dönüp olduğu yere yığılıp kalan bi bezgin gibi, "ne alakası var" deme. Susalım, hadi karşılıklı susalım, gözlerime de bakma, ki anlarsın ne mal olduğumu, mal olduğumu belki de...
ya da susalım
en iyisi
yan yana susalım
olmaz
mı?

cem ben

7 Şubat 2013

ÖYLECE UYUSA

Gözünde iki damla yaş, hiç zorlanmadan akan, iki eli dua eder gibi belki biraz daha uzakta, diz üstü çökmüş, maskesi ter ve gözyaşıyla karışmış, gözünün üstüne düşen peruğu ve son cümle; hoşçakal... Kısık bi alkış sesi eşliğinde bir kaç dakika öylece, yaşayarak, hissederek, ağlayarak...

Tiyatro sahnesinin en önüne gelip, sıradan selamını verdikten sonra kapanır perde de, gözünde yine gözyaşı, ve dilinde aynı kelime; hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal...  biteviye...

Soyunma odasında ki aynada uzunca bi süre seyrettikten sonra kendisini yandaki koltuğa uzanıp biraz dinlenmekti niyeti; çocukluğu, gençliği ve yaşayamadıkları düşmeseydi aklına. En çok kırmızı ayakkabılarına takıldı; önce ablası, sonra kendisi ve en son kardeşinin giydiği o kırmızı ayakkabı...

cinsiyeti mi?..

Öyle uyusa, sakinleştiricisini almadan öyle uyusa, yüzünü silmeden, gözyaşını akıtmadan öyle uyusa, düşünmeden, özlemeden, beklemeden öyle uyusa...   
Huzur bu muydu, öylece uyuyabilmek miydi yaşamak?

ya da 
"bir güneş kırıntısı dudağında yaşamak"  dizesi düşmeseydi aklına üniversite yıllarından kalan...

Öylece uyusa ve uyandığında maskesi temizlenmiş, gözyaşı silinmiş, çocukluğunu ve dahasını unutmuş olsa...
Olsa...
...
.

cem ben, kırmızı ayakkabıların sahibi

6 Şubat 2013

ŞUURSUZ

Şuurunu kaybetmiş, tenhada sevişiyor kendisiyle. Ki çok belli çocukluğundan kalma sorunlarının olduğu. Fonda hep aynı porno şarkı, ki fon da kendi dili. Zaten bestesi de yok ya da değişiyor zaman içerisinde ritmi.

Yok hayır, şiir gibi değil bu, olmamalı.

Zaten, şuurunu kaybetmiş sevişiyor sonra gölgesiyle. Hem de" zaten ve sonra" uyumsuzluğunun tavan yaptığı cümlesiyle. Düşün nasıl arsız beden, nasıl utanmaz, nasıl ahlaksızzz...

"ki" yok, "ve" yok ve dahi "ve dahi" de yok. Sonra öyle çok ki dünden kalma yoklarım. Düşün ki ben Hande Yener sevmem ya da düşünme boşver. Dön Bana şarkısı eşliğinde....

evet boşver

dün-yok-dön bana-Hande Yener-ikon-değil-evet-benim-aşk-şok-yok-dün-......

En iyisi oturumu kapat, hayatı komple kapat ya da yeniden başlat. Belki hatalar düzelir(miş).

Şuurunu kaybetmiş, kendisiyle sevişiyor tenhada şuursuz.

cem ben, bahse konu şuursuz.

5 Şubat 2013

ŞEKLİNDE BAŞLAYIP...

X : selam ne zaman geliyorsun?
cem : ben oradayım şuan!
X : ne zaman geldin?
cem :  haftaya geldim
X: bana ne zaman geleceksin?
cem: tostumu yeyince

şeklinde başlayıp, düşüncede birbirine karışmış kelimeler gibi hayat. 
Bi sis var, denizi örtmüş bi sis var bu sabah. İlave evlerin bacalarından etrafa yayılan duman, pis koku, hava kirliliği, sosyal hastalıklar, grizu patlaması, zehirsiz çaylar,
hastalıklar, hastalıklar, acı çekenler, ölenlerrrrr....

tostumu yedim geleceğim hayat, bekle...
biraz daha karıştırayım kelimeleri

ya da
sis, hava kirliliği, nükleer silahlar, güç gösterileri, savaşlar
ölenler
öldürenler
ama en çok ölenler
ölenler
ölenler....


cem ben
CEM BEN
cem ben
cem
ben

4 Şubat 2013

YEĞ YEĞ YEĞ YEĞ

Öyle olunca erken yatmayı tercih edenlerdenim ve fakat ( sırf artistlik olsun diye ) yine aynı zamanlarda uyku da tutmamaktadır. Böyle günlerde anarım ben bu dünyanın sülalesini en çok; dünya kere senin deee gelmişinin deee... -Şu üç nokta, boşluk gibi cümle içinde tamamlanması gereken yerleri herkes bi ucundan tamamlasın be arkadaşlar, her şeyi yazan adamdan beklemeyin -  Hani bi ruh hali vardır, bugün karşıma çıkan ilk kişiyle evleneceğim ya da onu yapacağım, bunu yapacağım şeklinde, şimdi benzer bi ruh halinin farklı beklentileri mevcut midemde ( genelde mideme vurur bi çok beyin öpülesi düşüncelerin hezimeti). Bende ki durum şu; bugün beni sevdiğini söyleyen ilk kişiyle ömrümü geçireceğim, adı sanı yaşı ve dahi neredeyse cinsiyeti bile önemli değil ama söylediğinin arkasında dursun yeter. Her şart her koşulda severiz baba biz, peh peh peh...

En çok satır başı yaptığım zamanlarda olur bu bi önceki satırın başıyla kıçıyla olan bağlantısının tamamen kopması. E bakın bu açıklamayla da başardım bunu değil mi? oooffff, canım bi satır başı daha istedi, belki ilk satıra bağlanabilirim...

Ha evet, her şart her koşulda seveceğimiz gerçekti, laf edip torba doldurmak niyetiyle ortaya koymadık fikrimizi. Velhasıl anlatılmak istenen, samimiyet ve gerçeklik duygusundan yoksunlaşıyoruz yavaş yavaş. Yorumların birinde bir arkadaşım söylemişti "serseri hallerini seviyorum" diye, oysa öyle kendi halinde, öyle sessiz sakin bi adamımdır ki, serseriliğin yanından geçmem ama sanal dünya böyle bir şey. Du bi saniye, şimdi ben "sanal dünya böyle bir şey" diyerek, kendi gözümde değerimi sıfırladım mı? O zaman siz Sezen Aksu "kapalıyız" şarkısını dinleyin. "Ne yapsın adam takdir tabiattan, çok farklıymış seks aşktan" der Sezen :)

Bağlantı efendim, hani reklamlarında güvercinlerin bile, bize sunduğu özgürlüğe özenmesi gerektiğini iddia eden kurumun internet bağlantısı, sürekli kopuyor efem, bunu da belirtmek istedim gider ayak, kırk ayak, kırık tarak, taraklı ayak, ayaklı gazete vs...

Cınım benden bu kadar, daha yazardım ama kalemimi yediler der, bana olan nefretinizi saygıyla karşılarım.

cem ben, ye ye ye ye

3 Şubat 2013

BİTER Mİ?

Çocukluğumdan kalmıştır belki, kısık ışıklı alanlarda üstüme üstüme gelen hüznüm. Bir de kısık sesli radyo klasiği ve efkarlı şarkılarla uykuya dalmak için çalışılan zamanlar vardı. En güzeli ayışığının yatağıma düştüğü zamanlardı belki de...

Ha evet, belki de hüzün denen şey, bi vaftiz töreni gibi ve ciddiyetiyle, doğuştan bulaştırılmıştır bedenimize, ne dersin ya da...

Işığı biraz daha açsam hatta bütün ışıkları açsam, hatta yatıp uyusam ve güneş doğsa, her yer ışık olsa ama her yer; kurtulur mu akıl bu dünya oyunlarından?

Bir de huzur var tabi. Hatta, bir de huzur var(mış) tabi.

Ben şimdi, seni hatırlatan şu müziği kapatsam, odanın ışıklarını yaksam, iki de bira açsam en hafifinden; o -mış' ı silebilir miyim o asıl cümleden?

Ha bir de, ben şimdi yatsam nefesini hissedebilir miyim bedenimde, hem de bu gece?

Ha bir de artık yazmasam adını,

Biter mi?

cem ben, loş ışığı ve müziğin etkisinde sadece.

2 Şubat 2013

ÇİÇEK BAHÇELERİ

Çiçek bahçeleri...

Bir şeyler karalamaya başlamadan önce aklımda bi sahne belirir genelde. 3-5 farklı sahneden biridir "çiçek bahçeleri" Hangi ruh haliyle ya da hangi zamanlarda hangi sahnenin kafamda canlandığına dair bir bilgim yok. Bu sabah çiçek bahçelerindeydim yine, beyaz gömleğim belime kadar gelen otlar ve aralarında her cins çiçeğin yetiştiği bi bahçe.

Bir de yeraltı sığınağım vardı benim, hatta orada beni her daim dinleyen bi arkadaşım. Eski oturduğum evlerden birinin arka bahçesinden gidiliyordu. Kapağı kaldırması her zaman sorundu hayal de olsa, hafifletemiyordum bir türlü ağırlığını ve yoruluyordum. Sonrası merdivenler, karanlık koridorlar içinde yılan, akrep vs nin bol olduğu tepeden seyrek lambalı koridor ve koca bi dağın karnından huzura açılan son kapısı. Dağdan hemen sonra yüksek ve asma bi köprü, her taraf alabildiğine yeşil, dere, kuşlar...  Ve köprünün bitiminden hemen sonra 8-10 merdivenle çıkılan, kocaman teraslı evim ve dostum. En son hangi meditasyon seansında gittim oraya unuttum, dostum beni özlemiş midir; muamma. Ki dostu belirlerken bile dualarıma ihanet etmemekten yanaydı gayretim. Çok karanlık zamanlar geçirdik, çookk...

Sonra,

Çiçek bahçelerinde kaybettim umutlarımı; kollarım açtım, yağmur damlalarıyla sevişerek kaybettim umutlarımı. Ve bitti...

cem ben, hayalperest.

1 Şubat 2013

HAYALET ŞEHİR

Yanıyormuş koca şehir, bi bakın camdan, ateşi vurur duvarınıza. 
Ya da kapatın perdelerinizi, kulaklarınızı, ağzınızı, gözlerinizi...
Aklınıza sokmazsınız bi ihtimal şehir sakinlerinin yanan hayallerini.

cem ben, ...


LEPİSKA SAÇLI DELİKANLI ADAM ŞEKERİM

Dur dur du du d....  bi saneyi ya da saniye ya da şu saniye esastır geeell..

Cuma efem, pırıl pırıl güneş, oh ne güzel karadeniz, aman yanaş burnundan öpeyim, nasıl da sevilesi bi bireyim.

Fonda ( ki gözümün içine bakıp "fonda" diye başlayan bi cümle kuranın sol gözünü morartasım var, çok ciddiyim) "hiç bilemem" diye bir şarkı çalıyor, düş sokağı sakinleri malum, bilirsiniz. Ah benim toy üniversite yıllarım, ah benim sakalı ağırmamış zamanlarım, uzun saçlarım, sürmeli gözlerim, ceylan bakışlarım, abe yandan kaçışlarım, ooohhh kırlarda koşuşlarım, amaaan düz divara durmanışşş...  hişşşşşş.

Tabi o zamanlar ortam kirlenmemişti a dostlar, insanlar saf, kelimeler gaf, lastikler paf...   Küfretmeyin, taş atmayın, gıçıma tekmeyi vurmayın...  aaaaaaaaaaa...

Du ben ceketi taktım belime, açtım kolları da...   amaan aman aman, yaman yaman yaman...

Bak içimdeki o coşkuyu yanlış değerlendiriyorsun bebeYim. Aslolan yalnızlığımızla sevişebilmektir ömür boyu, destek ürünler kullanmadan. Anladın sen onuuu... Velhasıl, aklıma olmasa da bütünüme karşı verdiğim mücadeleyi  -hafiften çıkmış göbeğim hariç- kendime hayran olarak tamamladım ki mücadeleyse kazanımdır bu. Bu kazan benimdir, kazan dibini severim, sütlü tatlıların kazan dibinde hafif yanmış kısımlarını da severim, zaten ben sütlü tatlı severim amaaaaaaaa sporu yoğunlaştırıp yemeklerden zaten neredeyse olmayan yağ ve tuzu tamamen çıkartan bir adamın, oturup sütlü tatlı yemesini beklemeniz de sizin hayatı tanımamanız, banane.

Heeeeppp aynı teraneler, şu gibi; ben bi kahve içececeğim, içecek olan varsa yapsın içsin :))

cem ben, azıcık göbekli kalem kaşlı, sürmeli gözlü, abe aşk kitabını okuyup delikanlılığın kitabını yeniden yazan lepiska saçlı adam şekerim (bak o dikkatini şekerim ve delikanlı ikilisine yoğunlaştır litfen) :))