25 Kasım 2013

HİÇ Mİ ÖZLEMEZ İNSAN?

Neden sonra herkesin her şeyden bıktığını algıladım. Aslında bildiğim ama itirafında güçlük yaşadığım bu gerçekle yüzleşmem, o hep hayatımı altüst eden "kendinden uzaklaşma" haliyle son buldu. Yer çekiminin olmadığı herhangi bi yerde, kendini yakalamak için uğraşan bi faniyi düşün... ah hayat....

Sonra duru bi yazı yazdım, okuduğunda her şeyin algılanabilmesi için hiç uğraşmadım ama her okuyan tanıdı beni. Bir kısmı saldırdı bi kısmı sarıldı ve ben yine öyle ortada kaldım.

Ha bir de geçmişe küfrettim, hayatımdan gelip geçen fanilerle hesaplaşmak istedim en çok.

"Hiç mi özlemez insan?"  ve dahi "başka bedenlerle nasıl sevişir o kadar aşktan sonra?"
en az seven bendim üstelik ama devamında hiç sevişmeyen...

Oh Tanrım, ben bu sınavı kaybettim bu çok belli ve eski yazıların biri "boğazımda bi halka, gerçeği görmeme engel" diyordu..

Üstelik ben, öyle duru bi yazıyla anlatmıştım ki özlemimi, uykusuzluğumu, saat başı sırılsıklam uyandığım geceleri vs.

Velhasıl, Leyla ile Mecnun ve türdeşlerinden sonra, hikâyelerde bile kaybedildi aşk, biliyor musun?

Ah o soru yok mu; Hiç mi özlemez insan?

da hep susar...

cem ben, bıkkın.