13 Ağustos 2013

YOLLU

Adaleti gibi, yer yer sağanak yağışlıymış dünya. Kaldırım gülü kaderim, toz pembe hayallerim ve bekâretini bozmamış gençliğim; topunuzu bi tenhada sessiz sessiz öpebilirim.

Fotoğrafını çekmiş durumun yoldan geçenler, yaşadıklarının adı kesin fahişe de , soyadı ve doğum tarihine karar verememiş ahâli. Nasıl ahlâksız, nasıl ahlâksızzzz, nasıl ahlâksız hayalleri, ah bilseniz... 

Du bakalım bi, bütün köylünün üstünden geçtiği gecenin sabahı, yine aylı köylü tarafından "yollu" ilan edilen ve hatta sonraki günün akşamı "madem yollu" mantığıyla devam eden bi hayatın başkahramanı, heh o yollu gibi, hatta o yollu... 

Bak şimdi, benzer taktiklerle bir şeyler karalamaktan sıkılmış, hatta kendinden sıkılmış, bi saniye hayattan da sıkılmış ve dahi ölümden korkmayan, kalp krizi riskine karşın mutlu olan ya da karadenizin dağlarının tepesinden bakıp eteğini hayâl eden bi faninin, bütün bu son paragrafta yazan ruh halini hissedip okumak lazım yazılanları, ki benim hafzalamda sıtma krizine yakalanmış bi meczup gibi titreyen ve bu karmaşada kelimelere tutunan bir zat-ı muhterem canlanıyor.  Ne garip, ölürken canlanıyor üstelik, âlâ...

Bi bayram kalabalığı sonrası, yalnızlığa saplanıp kalan, memleket sevdalısı olmayan lakin boğulacak gibiyken kardeşlerini toplayıp bi yerlerde çay-kahve keyfi yapan ve bu durumun yabancısı bi bünyeden sonra elbet, bugüne kadar yalnızlıkla orgazm olmayı becerebilen bünyeyle anlaşması zor ya da zaman alır... Kaldı ki hiçbir zaman, memleket sevdası, adım adım anadolu vs modunda yaşayamamış........

Boşverin onu bunu da, Mabel Matiz dinleyin sİz, benim yerime de; peruk gibi hüzünlü...

cem ben, bildiğin yollu