9 Nisan 2013

SEN BANA BAKMA

Gelmem dediğime bakma
Eğer geliyorsam,
eğer gideceksem...
Bırakma.

Aslında bu Özdemir Asaf şiirinden daha önce, uyandıktan bir müddet sonra başladı içimdeki acı. Sonra, otomobilin dreksiyonunu tek parmağımla sola çevirirken hatta, Sezen ''belalım'' derken ve "yalnızlığı seviyorum ulann" diye kandırırken kendimi, kendime yakalanıp "herkesin içi acıyor, büyütme" deyip ucuzlaştırdım efkârımı. Bilsen bu bi rahatlama değil, nasıl kendine yabancılaşma oldu. 

-Nasılsın?

Bugün bu soru karşısında afalladığım kadar hiç afalladığımı bilmem demek isterdim fakat, doğduktan bi müddet sonra ve neden olduğu belli olmayan bi andan sonra sürecine girmiş ve çıkma imkanı bulamamış bir insan olduğumu bilenlerin gözünde bir de "yalancı" olmak istemem. Zaten o' yum, bu' yum, şu' yum her daim.

Saat kaçtı, salonla mutfak arasında ki kapısız kapıda devleşen o ucubeyi düşleyişim ve bu vesileyle korkuyla acıyı bastırma çabalarımın olduğu an net anımsayamıyorum ama güneş henüz batıyordu ve sebepsiz bi rüzgâr vardı, acayip ıslıklar çalan. 

Aslında ben şakayla karışık başlamıştım bu hayata biliyor musun? En çok, sen konuşurken dalıp seni duymayan insan evladına özendiğim için, onu taklitle başladım efkârlanmaya. Kahrolsun,  hala bunu beceremedim. Söylenen her şeyi duymak oldukça elem verici bilsen ki, ihtimaldir bilenlerin olması... 

Şimdi dünden kalan bi şarkı ve gözümün ucunda şu Özdemir Asaf şiiriyle geçiriyorum saatleri; Gelmem dediğime bakma. Eğer....

cem ben, sen bana bakma..