3 Nisan 2013

SANKİ RÜYA-SANKİ GERÇEK

Kadınlar koğuşundan bozma, mozaik zemin üstü banyo ve tuvaletleriyle, her an akrep fırlayacak gibi duran, nereden geldiği ya da nereye gittiği belli olmayan cüce labirentleri. Huzuru balkonuna saklanmış sade, Yaradan lutfedip denizi koymasaymış oraya, es kaza o balkon yapılmasaymış güney cephesine, takunya terlikleri ve anlaşılmaz mırıltılarıyla uzun koridorunda gezinen dağınık saçlı hatun kişiden farkı kalmazmış içine girenlerin.

Deniz üstü şişme yatağımda keyif sürerken, bir de balkonundan eline aldığı yangın tüpünü üstüme fırlatmasaydı sakinleri, güney cephesindeki balkonun herkesin ruh sağlığını koruduğuna inanabilirdim. Üstelik o esnada,  bi kısım insan evladı, uçan bi odanın içinde kondisyon bisikleti şeklini almış koltuğuna kurulmuş "uçmak ve spor yapmak" eylemlerini gerçekleştiriyorlardı.  Düşünsene, şişme yatağımda duyuyorum seyahatin Kıbrıs' a olduğunu. Nasıl bir anons bu Yarabbim. 

Benzeri hayal kırıklıklarını çok yaşadım ben. Sabah yeşerttiğim ve bi sarmaşık gibi sarıldığım bi dolu umudum uykudan az evvel hiç oldu desem. Ah huzur, ah mavi huzur ah bulutsuz huzur vs. Hikâye... 

Bir de aynı çıkmazlarda, dünyevi kayıplarını bana mâledip tepeleme saldıranlarla karşılaşmak durumunda kalmıyor muyum, pofff... Oysa, mavi havuz ya da denizde, şişme yatağım ve şişirilmiş özgüvenimle, keyfe keder parmak ucunu denize sokma fantazisi içindeydim. Dipten çıkan dalgıçın beni sendelemesiyle sendelenmeden önce. 

Her neyse, duş almak için girdiğim ve anında çıplak kaldığım mekanın genele açık alan ilan edildiği, anlatmadığım bir kaç detay ve aslolan bedenle küsüp finale imza attığım geceden...

cem ben, rüyalarda bile buluşamayan.