11 Nisan 2013

FOTOĞRAFÇI

Kaldırım kenarı lale bahçelerinin yakın plan, arkası flu fotoğraflarını çekerken gördüm bi kısmının solduğunu. Kaldı ki yeşermeleri ve çiçek açmaları daha dün gibiydi. Zaten kısa ömürlü kahrolası güzellikler. Güzelliklerin çabucak yitip gittiği, sayılı günün çabuk geçtiği gibi atasözlerimiz var, neden?

Yüzüme bi tebessüm kondurdum sabahtan. Görsen at ve kelebek misali, nasıl eğreti. Hani şiir yazsan, resim çizsen, fotoğraf çeksen nafile; değişmez yüzümdeki aslolan saltanat.

Ortaya kelimeler atıp çekip gitmeli yeri geldi mi insan, ama yüzünde ki astarı çıkartmış. nerede olduğu belli olmayan ar damarını çatlatmış, akbaba bakışlarıyla ve varlıklarıyla beynimi kemiren, kelimeleri yutturan lüzumsuz insanlar var tepemde. "defol git" dediğim halde gitmeyen, yüzüne tükürsen "yarabbi şükür" diyecek hayali aşıklar. Nasıl acınası, doktorluk...

Sonra, kaldırım kenarı lale bahçelerine tükürdüğüm kelimelerin fotoğrafını, yakın plan, tamamı net çekerken ya da çekmeye çalışırken, lüzumsuz bakışların, yanlış açıdan yansıyan güneş ışığının, esen rüzgârın sövülebilecek bütün uzuvlarını dilime dolamışken, hala yüzümde sahte gülümseme dururken ve bir  yandan kamaşan gözlerimi kısıp olan biteni görmeye çalışırken gözümden akan o damla, tamamen rüzgardan (mı?)... Sen bakma, şimdi ömrüm boyunca biriktirdiğim bütün özgüvenimi toplayıp, kravatın ağırlığına ve takım elbisemin siyah rengine aldırmadan, yüz üstü, hafif sağ yanıma ağırlığımı vererek çekeceğim az önceki fotoğrafı ve kesindir daha net, daha gerçekçi bi karenin ortaya çıkacağı.

Sonra mı?

.......

cem ben, takım elbiseli fotoğrafçı