14 Mayıs 2012

SEYAHAT YAZILARI-2

Evet, yazının ilk serisini küfür dağarcığıma katkı sağlayan dar yollar ve çukurlarıyla bitirmiştik. Devam edelim...

Yaklaşık 10 dakika süren  çok uzun ve yorucu bir yolculuk bitmişti fakat aracın kalitesinden belki de bu yorgunluğu üzerimde hissetmiyordum. Otopark ücreti vermemek için elektrik direği ve adını bilmediğim bir ağacın yanyana durduğu boş bir kaldırıma aracımı çektim (Kuşların arabamı tuvalet gibi kullanacağını nerden bilebilirdim). Zaten yayalarda araba yolunu kullanıyorlar çoğu zaman, ne olacak diye düşündüm, haklıyım da. Güneşli güzel bir gündü, hepsi birbirinden kaliteli: sırt çantam, hemen yanında 3 objektifli fotoğraf makinem, güneş gözlüğüm ve seyahat yazısı ayakkabılarımla yola koyuldum. Hiç geniş yolu yoktu bu şehrin. Bu ayrıca sevindiriyordu beni, insanlar yanyana, omuz omuza, kıç kıça, başbaşa yürüyordu ne güzel. Sıcaktı, samimi, didibe olan bu şehrin sokakları tarih kokuyordu belki ama ter kokusundan bunu duymak çoğu zaman güçleşiyordu.  Değişik yapıları mevcuttu, günümüz ve tarih bu kadar güzel harmanlanabilirdi. Roma döneminde yapılmış, Bizanslılar, Cenevizliler ve Osmanlılar zamanında varlığını korumuş bi tarihi (roma' dan kalma bi eser tarihi olur elbet) kalenin hemen üstünde (gerçekten üstünde ama) modern zamanın mimari harikası gece kondular yapılmıştı. Gece konduların ortak özelliğidir neredeyse, çatılar ha çöktü ha çökecektir. kalenin ihtişamı değil de bu kondular korkutur sizi.

Yorulmuştum, gözüme kestirdiğim ilk yerde oturup bir kahve içmeye niyetliydim. İlerledikçe çay bahçesi mi, vatandaşın kendi bahçesi mi olduğunu anlayamadığım yerler görüyordum. sonunda ne olursa olsun birine oturmaya karar verdim, Allahtan vatandaşa açık bir çay bahçesiymiş kurulduğum. Doğallıktan kopmamak adına çok uğraşılmış belli: kıştan kalma bir miktar odun kömür, bir zamanlar etrafını çevirmek adına çit olarak kullanıldığını düşündüğüm çıtaların etrafına dolanmış bahçe sulama hortumu, boş kova ve leğenler enfes bir dünya görüşünün eseriydi belli. İçtiğim kahvenin tadını ve o doğal görsellikle alakası olmayan ücretini unutmayacağım..:) Zira Nisan ile Mayıs arası kafe vb. yerlerde % 50 zamlanan çay, kahve, kola, fanta insanın kendini zengin bir turist gibi hissetmesini sağlıyor. Malum ülkemizde bu muamele ancak hepsinin zengin olduğu varsayılan yabancı turistlere yapılır. Severim esnafını bu tarih, kazık, gübre kokan şehrin. Şehrini düşünür de zam yapar, para dönsün ister bu tarihin içinde, kendisini düşünmez.

İçtiğim kahve, yediğim kazık, kaliteli çantam, son model arabam, 3 objektifli fotoğraf makinem ve suretimle yola devam...

(resimler düşündüğüm gibi olmadığından kaldırdım arkadaşlar. )


acıdan geçtim güzelleştim