4 Mayıs 2012

"Bir Sessizlik mi var masada ne?" diye başlıyor...

Bi sessizlik mi var masada ne? Şimdi avazım çıktığı kadar "klavyem sizi etkiliyor mu sevgılılerim?" diye bağırsam, bana da güler misiniz? Sonra rol arkadaşlarımla boy gösteririz ödül törenlerinde; kimimiz kot pantolon üstü papyon, kimimiz derin yırtmaçlı ve göğüs dekolteli kırmızı elbiseler, kimimiz çıplak, kimimiz ruhsuz, kimimiz karaktersiz....

Cuma günleri olmayacak bir derin dekolte var üzerimde. Sanki aklımın ve popomün bir yanı açıkta kalmış da utancımdan sessizliğe gömülmüşüm gibi. Sonra hala bıraktığınız yerde kararsızlıklarım, nerde tuttuysanız artık. Evet yahu, yeniden yollara düşesim var da, hangi yolu seçeyim onu bilemedim. Küçük bir karadeniz kasabası, küçük bir karadeniz kasabası, vuuuuu çok etkileyici...

offf, poofff, tırt....

Ve insan 33-34 yaşından sonra can yoldaşı yalnızlığına düşman olmaya başlıyor. Devamında başka birilerinin hayatlarına dalıyor ya da birini tutup çekiyor hayatına. Öyle oluyor herhalde, gözlem bu. Lakin ben de var bi acayiplik, na yalnızlığımdan geçiyorum, ne kalabalığı seçiyorum ( ooo kafiyemi ısırırım ben.:)).

Ayrıca beynimi patlatma riski içine girmeden hapşırmayı öğrenmiş olmanın sevinci, durmadan sakız çiğneyen ve ağzından acayip sesler çıkartan adamın siniri, cuma gününün yok cuma günü, ben, klavye, dağ, deniz, o, bu, şu...

Bıkkınım, kızgınım bıkkınlığıma, "çekip gidesim geliyor" tarzı ergen bunalımları taşıyorum şuan bünyemde, bünyemi öpesim geliyor da uzanamıyorum. "yakar geçerim" gibi sıradan söz ve bestesi olan bir şarkının yılın bi sürü bir şeyi olmasına bile kızabiliyorum bu karmaşada ve  klasiktir adıma; Sezen aksu dinliyorum ( El Gibi ) .

iyi tatiller...


acıdan geçtim güzelleştim