30 Kasım 2010

28 Kasım 2010

38 DAKİKA

04:21

Çok isterdim, sokak lambasından seçtiğim yoğun sise karşı içtiğim sigaranın tadını anlatabilmeyi. Dağlardan gelen, saf kokulu şarkılarla seyre daldığım geçmiş zamanların getirdiklerini ve aklımda beliren anıları, en süslü kelimelerle betimleyebilmeyi...

En çok bu zamanlarda özenirim Rus yazarlara. Emrine amade kelimeler sanki, nasıl da bir kaç sayfada somutlaştırıp, zihnimizde canlandırırlar yaşadıklarını, anlamak zor.

Çok isterdim canına yandığımın dünyasında bi kalemde meramımı anlatabilmeyi. Okuyanın sayfalarda ilerledikçe kalbime, aklıma girip beni anlamalarını.

Her şey ağır geliyor, tadını çıkartamıyorum akıp giden zamanın. Akıp gitmesi bile yetiyor bana, zor geliyor işte, yaşamak zor geliyor bana arkadaş.  Anlayarak hissederek okumak yeter belki de. Çok kelimeye, durmadan çabalamaya gerek yok işte; Yaşamak zor...

.....................

Hep özlüyorum, neyi özlediğimi bilmeden, bilmediğimin yerine dağı,taşı, onu, bunu koyup özlüyorum. Hep bir şeyleri özlüyorum ben arkadaş, aynaya bakıp yirmili yaşlarımı özlüyorum, sonra seni, sonra o zamanlar yaşadığım şehirleri...  O zamanlar yaşadığım şehirlere gidip arıyorum; yoluna, suyuna, evine, bahçesine bakıyorum, bulamıyorum, dindiremiyorum özlemimi.

Bu gece biraz daha dokunaklı kelimelerim olsun istiyorum, biraz daha karanlığına dalıp aklımın, en acıklı hayatlar ve eskilerden kalma bir iki şarkıyla çıkmak istiyorum yüzeye. Bu gece dibine kadar özlemek istiyorum...

Zaman geçtikçe susuyorum, hiçbir şey manalı gelmiyor, susuyorum  susuyorum. Sonra iki satır yazıyorum, yazdıklarımdan utanıyorum. Az önce içtiğim sigaranın hatırına bugün astarını kaldırdım yüzümün, gerçeğime biraz daha yaklaştım belki, ama çoğumu saklıyorum...

Zaman geçtikçe yaşamak biraz daha zor geliyor bana arkadaş ve ben zaman geçtikçe susuyorum...

04:59

38 dakikada biraz daha anlatabilmeyi isterdim kendimi, biraz daha kanıtlamak isterdim özlemlerimi ama yine olmadı...


gereksiz adam

27 Kasım 2010

İKİ SATIR

Üzerimde eğreti duruyor bu hayat,
çekip çıkartın daha fazla kararmadan aklım.
İki satır önce bahşettiğim huzuru,
bir sonraki satırda yırtıp atabilirim.


gereksiz adam

26 Kasım 2010

BU YAZIYA NASIL BİR BAŞLIK ATILIR Kİ...

.Amerikan filmlerinde ki suçluların aptal olduğunu düşünüyorum. İyi adamın arabasıyla peşine düştüğü suçlu nedense her defasında araba yolundan koşarak kaçmaya çalışır. Hiç aklına gelmez arabanın giremeyeceği yerlere-yollara sapmak. Aslında popüler Amerikan filmlerinin çoğunu aptalca buluyorum, bir de paraları olmasa nicedir halleri.

.Zulüm gördüğü beyazlardan hırsını almak isteyen zencilerin sinema sektörüne yöneldiğini bilmeyen yoktur herhalde. Bu yüzdendir ki vücudumu siyaha boyayıp Amerika' ya göç edeceğim. Midem kaldırırsa bahsi geçen filmlerde başrol kapmaya çalışırım..:)

.Taban tabana zıt düşünen iki düşünürün! haber kanallarında boy göstermelerinden de sıkıldım. Mehmet Barlas ve Emre Kongar' la başlayan (Yorum Farkı), zamanla suyu çıkan bu tür programlara bir sınırlama getirilmesi taraftarıyım. Yasakçı bi bakış değil bu elbet, yayın kuruluşunun iradesi dahilinde sınırlandırılırsa pek mutlu olacağım.

.Bir çocuğum olduğunda ilk işim onunla yaşadıklarımızı yazacağım bir blog açmak olacak. Bu akşam, belki de kötü günlerin şimdilik biraz daha hafiflemesinin verdiği rahatlıkla farklı blogları dolaştım. Bi dolu anne çocuğuyla ilgili bir blog aktivitesine girişmişken, bir tanecik babanın bunu yapmadığını fark ettim. Bi ilki gerçekleştireceğim, kararlıyım. Bu arada bu bloglar içinde çok beğendiklerim de oldu, misal; deli anne...

.İnek, koyun, keçi v.s. yetiştirmek için canla başla uğraşan insanlara özenip, benim de yetiştireceğim bir şeyler olsun dedim ve desert operations diye bir savaş oyununa sardım. Henüz herhangi bir savaşım yok, asker yetiştirmekteyim. Aslında savaşmaya niyetim de yok, kıyamam alemin canını dişine takıp inşaa ettiği binaları yıkmaya. Zaten savaşa da karşıyım. Oyuna üye olduğum gün kafam karışıktı hocam, sonrası da inat...:)  Neyse  oyuna üye oldum, adabımla asker, ajan, o, bu yetiştiriyordum oyun çöktü. Sanırım tarihinde ilk çöküşüdür, neden?  ben üye oldum da ondan..:)

.Sezen Aksu ile ilgili bütün haberlerin altına, referandum öncesi başlayan ''Sezen karşıtlığını'' yansıtan insanları görmekten de sıkıldım. Elbette fikir beyan etmek serbest de güzel kardeşim haberle ilişkilendir azıcık yorumu olmaz mı?

-Sezen Aksu Almanya' yı salladı (konser haberidir).
*O artık iktidar yanlısı, cd lerini kırdım (yorumdur)
Aman ne maharet. Cdleri kırmış, çok üzüldük ailecek. Sanki cd leri sorduk sana.Hepsinin inadına patlatıyorum bir Sezen şarkısı daha. Aha buyrun siz de dinleyin (şarkı).  Seviyorum seni Sezen.

.İzin dolayısıyla iki karış olan sakalımı kesmek istemiyorum, keşiş gibi gezeyim ortalıkta olmaz mı? Çalışanlara saç-sakal özgürlüğü gelsin. Küpe ile başlayan özgür kapı zorlamaları belki bunlarla devam eder. tek derdimiz bu kaldı ya, onu da çözdük mü tamamdır.

Bitirdim dostlar, Amerikan filmi izleyeceğim...


gereksiz adam
.

24 Kasım 2010

POZİTİF DÜŞÜNCE KAZANIR!

Bugün 24 Kasım 2010 çarşamba (tamamen günlük tadı vermek için yapılmış bi girişimdir).

Yaklaşık 15 gün önce, dokuz günlük bayram tatili ve peşi sıra gelen haftayı tatilleştirmenin verdiği gazla, bir sevinç bir heyecan ile algıladığım dünyayı yeniden yazma eğilimindeydim. ''yerim laynn dötünü, kavanoz dipli dünya'' nidalarıyla getirdiğim son cuma günü pek neşeli, pek başkalaşmış sona erdikten sonra, yalnız geçireceğime inandığım bayram ve sonrasında kullanacağım iznin nasıl değerlendirileceğine dair düşünceler sardı beni. Ne yapsam, nerelere atsam kendimi de, o günlerde başladığım ''pozitif düşünen kazanır'' felsefesine olan yakınlığımı sevişmeye ve hatta mutlu bir çekirdek aileye dönüştüreyim derken, pozitif düşünenin iyi bir eş olamayacağı, ondan doğacak çocukların ve oluşacak çekirdek ailenin pejmürde bir sokak serserisinden öteye geçemeyeceğini anladım. Hem de tek bir telefonla...

O gün başladı dötüne laf ettiğim dünya öcünü almaya a dostlar. Yol arkadaşımla ya da yalnız geçeceğini inandığım bu uzuuun tatil bildiğin kabile hayatına döndü. Döndü de ne dönmek. Kara haberler peşi sıra, dııırtttt dıııırrrtt ( telefonum böyle çalmıyor yahu, aslı bu)  çalan telefonumu her açtığımda; o gün duyduğum, şokunu henüz atlatamadığım olaylarla ilgili detaylar geldi durdu -Yok, düşündüğün gibi değil arkadaşım, bu sefer başka. Dünya ile olan derdim, karamsar ve her daim ağlak ruh halimin konuyla alakası yok.- Sonra ufak göçler başladı, kabilecek oradan oraya oradan oraya. Zamanla biraz sakinleşti her şey tabi, umarım daha da sakinleşecek. Malum sonunda iyiler mutlaka kazanır....

İşte uzuun tatilimin son 3-5 günündeyim ve hala bahsi geçemeyen olayların artçılarıyla (umarım devamı gelmeyecek) sarsılmaya devam etmekteyim.

Velhasıl bir sonraki uzuuuunnn tatilimde pozitif düşüncenin annesi ya da babasıyla takılmak istiyorum, belki dünyayı mutlu algılamamda daha faydalı olurlar....

(öğretmen olarak ataması yapılamayan ve beklemekten vazgeçip yolunu değiştiren biri olarak ben de bu güne dair, tarafıma kutlama mesajları istiyorum, en azından...)


gereksiz adam

22 Kasım 2010

Zor zamanlar geçiriyoruz insanlık olarak

Pazartesi sıkıcı ve muğlak bir gündür malum. Yıllık izninin kalan kısmını kullanan biri olarak, pazartesinin kendine has iticiliğinden hala faydalanabiliyorum çok şükür. Sabah 8:00 sularında başlayan kapı zili sesi, cep telefonunun sesi ve en nihayetinde sabit hattın sesiyle hepten hiçe dönen eksik sabah uykum dahi günü pazartesileştirmeye yetmemişti oysa. Her şey 15:00 sularında televizyonu açıp ne var ne yok diye bakmamla başladı. Aklımın ve bedenimin alışık olmadığı programlarla yüzleşince anladım günün pazartesileştiğini. Bütün suçu pazartesiye atmak olmaz tabi. Şaşkınlık, aldatılmışlık, üzüntü v.s. gibi duygularla arife günü akşamı başlayıp azalarak devam eden karışık ruh halimin etkisini de azımsamamak lazım.

Zor zamanlar geçiriyoruz insanlık olarak. Üstelik bütün bu zorlukların temeli yine insan. Nasreddin hoca' nın bindiği dalı kesmesi eğlenceli bir hikaye gibi gelse de çocukken, büyüdükçe anlıyorsun göz göre göre bindiğimiz dalı kestiğimizi. Yine hikayedeki gibi uyaranın ''önemli kişi'' damgası yemesi de daldan düşünce anlaşılacak. Yani yine her şey için geç kalınmış olacak. Kimseyi eğitmek, doğru budur demek haddim değil ama ''kör kör parmağım gözüne'' bir olayda da başımı eğip susmak, erdemli adam havalarına girmek zor ve sıkıcı. Hoş bilinmez ''erdem midir, korku mu?'' tavrımın kaynağı...

Ortalama 12:00 sularında başlayan, ''gitsem mi, kalsam mı?'' diye içime içime seslendiğim bir pazartesi daha geçti geçiyor. Bir kaç haftadır aklıma düşen açıktan 3. üniversite hayalleri de suya düşecek gibi. ''Bir de şu bölümü okuyayım, kamuda pek lazım olur.'' diye diye kendimi dahi ikna ettiğim, hatta en zor bölüm olan karar verme aşamasını atlattığım bu dipsiz düşüncem de uygulama aşamasında son bulmak üzere işte. Zaten her şeyi çayıra salıp, çok uzağa çok çok uzağa kaçma eğiliminde olduğum bu zamanlarda öyle zor ki  bu işin uygulamaya konulması. Velhasıl cuma gününe kadar bankaya gidip ''paralı eğitim'' mucizesine bir kez daha katkı sağlar ve kaydımı yaptırabilirsem, bir bölüm daha beni bekliyor bitirilmek üzere.

Ne demiştik, ''Zor zamanlar geçiriyoruz insanlık olarak''. umarım en az hasarla ya da hasarsız atlatırız bu zamanları...


gereksiz adam

19 Kasım 2010

ANONİM

Şimdi bi sigarayla çözeceğim belki de her şeyi.
Ciğerime birikecek katranı umursamadan,
korkmadan,
kaçmadan çözeceğim her şeyi.

Kulaklığımdan sıyırıp karşıma koyacağım müziğimi
ve seyrederek dinleyeceğim seni.
Sonra yeni hayatlar kuracağım sağıma soluma
ve yeni diller;
özümden aldığım hayatlardan çıkan yeni diller.

Bi nefes çekip dumanıyla aklayacağım müziğimi,
ve hayatımı..
Keman sesinin altını çizip,
üzerini yeni dünyamın dağlarından gelen yanık bi sesle örteceğim.
bu sefer küsmeyeceğim,
küskünlüğü alıp sol yanıma koyacağım.

Yeni bir hayat yazacağım bugün,
sigaramın dumanıyla besteleyeceğim sisli,
katran karası yeni bir hayat okuyacağım.
Ve altına ''söz-beste: anonim'' yazıp
son kez adımı sileceğim dünyadan...


gereksiz adam

17 Kasım 2010

O GÜN BAYRAMDI

Çok karışıktı her şey. Çapraz ihanet ateşinin ortasında kalmıştı. Bedeni daha ne kadar dayanırdı ki bu manevi mermilere. Olup biten her şey yeni sorgulamalar çıkartıyordu gün yüzüne. Çok mutsuzdu, ''insan neden sonra kaybetmişti değerlerini'' işte en büyük sorgusu buydu.

''Bazen ölüm ne kadar da manalı sorunlara çözümde'' diye düşündü, ama o gün bayramdı ve biraz korkaktı düşünceleri.

Bu sefer erdemsizlikten daha somut ve daha can yakıcıydı gelenler. Oysa o gün bayramdı, biraz daha huzurlu olacaktı her şey, olmadı. Üstelik bu sefer sorunları kendi karanlık dünyasından bağımsızdı. Teselli edecek, sesini kesecek, kendince çözüm bulacak bir başka kendi yoktu. Bir ucundan daha yakalamıştı hayat yine, ve yine uzun uzun canını yakacaktı.

''Ah insan, ah bir et parçasının altına saklanmış şeytan! Kim bilir hayat kirlerinden ne zaman kurtulacaksın.'' dedi biraz yüksek sesle. Sonra anladı ki o gün bayramdı ve daha da kirletmişti insan kendini...

Sonra sustu...


gereksiz adam

11 Kasım 2010

BAZI SÖYLEMLER VARDIR...

Bazı söylemler vardır, insanı nedensiz memnun eden, huzur veren, düşündüren, hüzünlendiren. Örneğin "kelebek etkisi". Bu filmle alakalı değil ya da herhangi bir olayla, kişiyle, yerle. Kelebek etkisi deyince harikalar diyarında gezinen Alis' in kankası olmuş, dünyadan bağımsız görsellerle fingirder buluyorum kendimi. Hiç erkeksi değil biliyorum ama, gözümü pembe bir obje kaplıyor birden. Sanırım "toz pembe" söylemiyle alakalı.

Sonra "Geçmiş bahar mimozaları" var. Hüzünlendiren, kayıp bir hayatı anlatan, biraz gri, biraz öyle, biraz böyle ama en çok hüzünlü.

Cuma etkisinde bir Perşembe diye başlayacaktım yazmaya. Sonra düşündüm, günlere olan takıntımın altını fazlasıyla çizdiğime karar verdim. Bilinsin istedim sadece; cuma etkisindeyim, sanki huzurluyum ama aklımda mimozaların hüznü var. Biraz da kararsızım, kim bilir "aşk mümkün müdür hala"...


cem

6 Kasım 2010

SAHTEKAR İNSAN SARRAFIYMIŞ MÜJDELER OLA..

Susmayı her daim beceremeyen bir ruh halim var ya da hep susuyorum da, kurduğum iki cümle bana fazla geliyor. Bir dönem konuşturmayın beni eşim dostum, konuşmama vesile olacak cümlelerden, tavırlardan sakının. Az insan olun misal, az uyanık olduğunuzu sanmayın. Hepinizi cebimden çıkartırım tabir-i caizse, ama yorgunum.. Aslınızı sakladığınız halde görmekten ve gördüğümü görmezden gelmekten yoruldum. İstediğiniz gibi davranmak, sizi görmemi istediğiniz gibi görmek ne zor bilir misiniz?

Mallığınızı görüyorum haberiniz ola. Hala saf sayıp beni, öyle davranacaksanız ''ar damarınızı kontrol ettirin.'' derim ve yineliyorum aynaya daha uzun süre bakın, daha da uzun süre ve maskenizi çıkartın kendinizi seyrederken. Bir dönem acısını çeksenizde, zaman yeni halinizi sevdirecektir emin olun. Aklınızda ki tilkilerden de kurtulmuş olacaksınız hem..

Kendinizi saklamak için, bu kadar yorulduğunuza deger mi?


gereksiz adam (09.07.2009)


SAHTEKAR


Hep saklayacak bir şeyleri vardı. Aklı ermeye, hayatı anlamaya başlayınca keşfetti sırlarını. Öteki olmayı istemeyecek kadar korkaktı. Sıradandı hani, bütün akranları kadar sıradan.

Büyüdükçe sırlarını da büyüttü içinde, başka biri olup çıktı. Sırlarının üstünü örtüp özüne sırtını döndü, olmadı.

Kendini ele vermekten korktu hep, kendini ele verip alaşağı olmaktan. Futbol oynamayı sevmiyordu mesela hiç, hatta futbol başlı başına eleştirel bir oyundu onun için, spor dahi değildi, sustu. ve ilk zamanlar bir dikişte bitiremezdi bir şişe birayı aslında, bitirdiğinde sağa sola attığı tebessüm gerçek değildi.

İlk aşkı o kadar da sancılı değildi, istese bir anda unutabilirdi, unutmadı.

Misket oynamayı severdi belki ama korkardı becerememekten ''sevmiyorum'' deyip kurtuldu, ama yalandı.

Ve karanlığı sevdi hep, ışıklarla başı hiç hoş değildi.

Bütün asıllar suret, suretler asıl oldu hayatında ve bir gün geriye dönüp baktığında, anladı ki artık bi sahtekardı.


gereksiz adam (14.04.2010)

5 Kasım 2010

BU GECE

Uzun bir gecenin ardından, yarım kalmış yalnızlığımın bir yarısına selam edeceğim.
Şair eskisi, hırlı-hırsız kelimelerimle karşılayacağım gülcemalini.
Ve boynumu bükeceğim huzurunda suçlu suçlu...

Çok geçmeden bozulacak büyünün getirdikleri, aklıma düşecek kalabalıklar.

Cumalar genelde huzurludur ve biraz daha özgürdür geceleri. Oysa bu cuma biraz kalabalık, bu cuma yalnızlık öncesi huzursuzluğunda. Ve vicdan, bütün acımasızlığıyla yalnızlığımla aramda.

Dilimde ''dum tıs'' ından sıyırıp yeniden keşfettiğim bu şarkı, aklımda yeniden kurmaya çalıştığım hayata dair sorular, yalnızlık özlemim ve vicdanımla geceye devam etmekteyim...

Kaderim kastın mı var?
Ya sen gel, ya beni aldır.
Yeminin, ahdın mı var?
Hasetten yüreğim hardır

Sezen Aksu

gereksiz adam

4 Kasım 2010

ESKİ...

Eski zamanlar...
Eski zamanlardan kalma....
Eski bir hikaye...
v.s.

Eski ile başlayan bir çok şey;
biraz kahverengiyi,
biraz sarıyı,
biraz sigara dumanı,
biraz karışık zamanları,
biraz kaybetmişliği,
biraz özlemi hatırlatıyor bana.

Yok öyle içimi karartmıyor, yerle yeksan etmiyor. Sadece bir sonbahar akşamında, sarı ağaç yapraklarıyla kaplı yolda, uzağımdakine bakıp "keşke" diyen bir adam siluetini canlandırıyor içimde. Sezen Aksu, Murathan Mungan sözleriyle okuduğu şarkıda ''eskidendi eskidendi çok eskiden'' diye bağırırken lapa lapa yağan kar' a karşı, keşke diyen adamın üzüntüsü biraz daha artsa da, depresyon arifesi getirilerini taşımıyorum içimde.

................

gereksiz adam

3 Kasım 2010

CİNSEL META

Kadınları ''cinsel meta'' olarak görüyormuş bazı erkekler. Oysa erkekleri ''cinsel meta'' olarak bile görmüyor bazı zamanlarda kadınlar...


gereksiz adam