31 Ekim 2010

OTOBÜSLER GİTMELİ

Kara bulutların da ötesinde üstünü örten, gözükmeyen açık hava hapishanesi; şehir ya da ülke sınırlarından bağımsız, alakasız bir aşk şarkısında beliren, sıkan, yoran... Umudu olmayan mekanların en tenhasında sıkıştıran, yakalayamayan bir ruh hali yıllardır sürdürdüğü düzen.

Karanlığın başka tasvirleri olmalı oysa, detayı, eli, gözü, yüzü, yaşam planı olmalı. Karanlık biraz daha bedenleştirilmeli hayatta. Karanlıkla imkanlı aşk hikayeleri yazılmalı, üç elma düşürülmeli gökten sonunda. Çürümemiş, kurtsuz, çersiz-çöpsüz üç elma...

Ya da yeni küfürler geliştirilmeli. Çaresizliğin üzerindeki etkisi, ana-avrat küfür yemiş yağız bir delikanlıda ki etki kadar sağlam olmalı. Şaşırıp kalmalı, korkup kaçmalı, başka hayatlara tecavüze yeltenmemeli. Çaresizliğe, karanlığa yeni ve sapasağlam küfürler geliştirmeli.

Bu şarkılar değil, bu şarkılar geçmiş zamanın küfürbaz şarkıları, bu şarkılar ''ilkleri'' kapıdan bacadan şimdiki zamana doluşturan şarkılar, bu şarkılar karanlığa ve çaresizliğe edilecek bütün küfürlerin etkisini azaltan şarkılar.

Kapat şu pespaye geceyi çaresizliğin üstüne ey görev başındaki. Kapat ve ayır açık hava hapishanesinde yaşayanları. Ve sen, pespaye kelamını klavyesine pelesenk etmeye çalışan adam, anlamı ünlü sözlüklerde bile yer bulamayan kelimeyi uzaklaştır klavyenden. Klavye başı modern zamanların ve karanlıklar ülkesinin çaresiz adamı, çıkart hayatından çıkartacaklarını...

Ve otobüsler başka şehirlere gitmeli hatta başka ülkelere. Otobüsler defolup gitmeli, otobüsler başka ülkelere gitmeli; sınırları olmayan, kıçı-başı yarı çıplak ülkelere gitmeli. Otobüsler gitmeli, otobüsler hep gitmeli, otobüsler hep başka ülkelere gitmeli. Durup düşünmeden, dost olmadan herhangi bir asfaltla, otobüsler gitmeli.

Kimse bilmeden  zaman yeniden yazılmalı, yanlış öyküleri silip, yanlış tanımları silip, zamanı yeniden tanımlayıp yeni öyküler yazılmalı ve geri alınan saatler değil, zamanlar olmalı.

Sonra otobüsler gitmeli yeniden tanımlanan zamanlara, durmamalı, otobüsler gitmeli...


gereksiz adam

26 Ekim 2010

BAZILARI HEP HUZURSUZDU

Zorda kalınca kaçan, kaçtığı yerde bıraktıklarına yanan adamdı. Çok zaman sonra kaçmaktan korkan ama olduğu yerde de duramayan, yeni bir ruh haliyle kaldı dünyada. ''Eşeledikçe hayatın sırrını çözeceğim.'' derken, açtığı çukur onu yaşamdan biraz daha uzaklaştırdı.

Oysa yirmili yaşlarının başlarında bu kadar çıkmaz fazlaydı ve hatta eğreti.
Oysa yirmili yaşlarının başlarında hayat anlıktı, gelirdi geçerdi her şey.
Oysa yirmili yaşlarının başlarında yalnızlık bu kadar koymazdı,
Oysa yirmili yaşlarının başlarında kalabalıklardan sıkılmazdı...

Şimdi yalnızlıktan, kalabalıklardan, çıkmazlardan kaçmaya çalışan, ne tarafa dönse huzuru yakalayamayan biri oldu çıktı...

Bazıları böyle yaşıyordu, bazıları huzuru hep kaybettiklerinde ya da olmasını istediği şeylerde arıyordu.

Bazıları kaybettiğini ya da istediğini elde etse, yine hiçbir şey istediği gibi olmuyordu. Bazıları şükürsüzmüş gibi gözüküp, iç dünyasına bir el atamıyordu...

Bazıları hep böyleydi, baş rolünde arabesk bir yıldızın oynadığı, eski türk filmlerinde ki oyuncu gibi yaşıyordu....

Bazılarının elinden hiçbir şey gelmiyordu...

(....)


gereksiz adam

24 Ekim 2010

ZOR ZAMANLAR

l


Bir hayat manzumesi de değil,
yanlış zamanların hece ölçüsü dizeler.
affedilmişliği de yok günahların
meleklerin hatıra defterinde ömürler.

ll
Bir akşamüstü rüyası gibi hayat
birden, korkarak ve terli uyandıran karanlığa
gece yok,
meleklerin yüzünde siyah benekler.


Şimdi aynı zamanlarda takılıp kaldım yine; 
Eski hayat kırıntılarından ve siyah kelimelerden oluşmuş, 
yaşadıkça ağırlığı artan zamanlarda.
Ve pazarın saldırganlığı...

Şimdi aynı hayallerde kaldım yine;
kendim gibi,
adam gibi,
aşk gibi yaşadığım hayallerde.
Ve pazarın yalnızlığı...

(sezen aksu-zor yıllar pazar hediyem olsun size)


gereksiz adam

23 Ekim 2010

CİNAYET

İşlek bir caddede, içi dolu bir halk otobüsünün durduğu, dolu durakta, oğlunun gözleri önünde bir insan öldürülüyor bu ülkede. Ertesi gün aynı durakta kadınlar toplanıp gösteri yapıyorlar.

Hiç inandırıcı değilsiniz ülkem insanı.

Ve merak ediyorum; acaba olaya şahit olanlar rahat uyku uyuyabiliyorlar mı?

(insanca, bildik tanıdık, genel ahlak dahilindeki kelimelerle meram anlatmak bu kadar oluyor. Olayın bi başından girip sonundan dümdüz çıkmak var ya, olmuyor işte)

Bir de ana haber bültenleri var, olayı sıradan bir itişme gibi sansürsüz rahat rahat yayınlayan. Yo yo gerçekten düzgün cümlelerle olmuyor durum hakkında yorum yapmak.


gereksiz adam

21 Ekim 2010

NE DEMEK EFENDİM, GELİYORUM EFENDİM, BİR SANİYE EFENDİM, DOMATES EFENDİM...

Ne demek efendim, o sizin ucuzluğunuz. Ben, son dönem enflasyon canavarını besleyen domates kadar pahalıyım çok şükür. Elbette benim de hülya-gülben maçlarının sonuçlarını iple çeken gizli bir yanım oldu geçmişte ama artık geliştim, hormonel ilaç takviyeleriyle bünyemi büyütüp, kızardım...

Neyse efem, domates işine girmeye karar verdim. El bebek gül bebek bakıp, besleyip, büyütüp, kızartıp, piyasaya dalacağım. Bir iki yılda parayı bulup hıyar yetiştirmeye başlayacağım. Hıyarlarla içli dışlı ola ola yetişme usulleri hakkında fazlaca bilgi sahibi oldum kanısındayım. 

Dünya bir garip yuvarlak işte. tamam ya tam bi "top" kıvamında değil biliyorum. Öküz boynuzunda taşındığı rivayetinden sonra bilim gelişti, güzelleşti, ağzı yüzü boyalı İstanbul gibi oldu maşallah. bilim adamı da pardon pardon bilim insanı da aynı doğrultuda geliştirdi kendini ve öküzü de boynuzunu da alaşağı etti. Bu kadın-erkek eşitliği konusu zorlama olunca ne garip kelimelerle muhatap oluyoruz değil mi?

bilim adamı (eşit değildir) bilim insanı...

Hadi domates ve kadın-erkek atışmasını bir potada toplayalım, bir maniyle (yarım da olur)

domatesin çekirdeği sapsarı sapsarı
bu kızlar (erkekler) dünyanın.......  heheheh çok malca...:)

Günlerden de perşembe malumunuz üzere. İçimde İstanbul otogarının gürültüsü; kitap okuuuuuu, başka bir şey oku, erotik dergilerin bir acayip hikayelerini oku, ne bulursan okuuuu şeklinde uğultuya dönüşen seslerle mücadele etmekteyim. Ha fazlası da mevcut tabi;

kendine bir hayat kurrr, başka şehirlere göç et, amirini bertaraf et, bitaraf olanlar bertaraf oluurrr :)

Yok yok içime sinmiyor bu söylemler, yağmur sonrası açan güneşin etkisi bunlar. Üşüyüp, yanmak arasında kalan bünyeden bundan farklı tepkiler beklemek de yersiz değil mi? 

Bu yazıdan bi b.k çıkmaz hacı, saatlerimi halkıma adamak en güzeli...

Geldim efem...


gereksiz adam

19 Ekim 2010

TESCİLLİ ADAM

Üstünü örtmekten yoruldum kelimelerin. Zorlama tebessümlerin, üzüntülerin, suskunlukların gelmişine geçmişine sövüp saymanın da çözüm olmadığı aşikar. Oysa küfrederek zamana acındıracaktım kendimi o da bana istediklerimi verecekti. Asilleştirecekti ömrümü...

Ziyadesiyle mutsuzum dostlar, ziyadesiyle kayıp...

Ve emin olun gereksizliğim, gerekli merciden tescilli...


gereksiz adam

15 Ekim 2010

CUMA

cuma;

bir altın külçe
yeni çıkmış bir sezen albümü
sıfır kilometre bir otomobil
bir bardak soğuk bira
hiç olmayacak bir vakitte karşılaşılan aşk
hafta içi sabah uykusu
uzun zaman sonra içilen bir sigara
bir anda akla düşen bir şiir
boş bir ev
.........
.....
...
.

gibi...



gereksiz adam

4 Ekim 2010

VE BİTTİ SİYAHA SÖYLEYECEKLERİM

Ve,
nikotine teslim düşünceler
Bahçesiz evin bahçe kapısı kilitli.
Yani bitti mi siyaha söyleyeceklerim.

Ay,
güneş,
yıldız v.s.
Tekmili aynı anlamsızlığa teslim.
Ahlaklı,
ve vesikalı bir orospu,
hatta biraz daha ikiyüzlü;
pencereye dikilen akıl oyunları.

Gece de aynı hayat
geceye sebep olan pazarlıkları da.
Söyle şimdi,
bitti mi siyaha söyleyeceklerin?

Hiç bir şair merhem değil,
kelime oyunları da kar etmiyor geceme.
Bahçe kapısı kilitli bahçesi olmayan evin.
Ve bitti siyaha söyleyeceklerim.


gereksiz adam