31 Temmuz 2010

BENİ ANLA DİYE

Konuştuğumuz harflerden başka harflerle çıktım yola
Yeni adresler buldum adını lekeleyecek
Geçmişini kurcaladıkça,
farklı ve nefessiz dünyalarda açtım gözümü.

Sonra senden gizli kişilikler oluşturdum.
yeni bir kimlik yazdım boş sayfalara
En afili resimlerle süsledim görüntümü
Kısayollar oluşturdum dünyama.
Ve yeni ziyaretçilerle doldurdum her yeri.

Yeni ve genç sevgililer çaldı kapımı,
İç çamaşırlarının renklerine hala alışamadığım...
Başıboş aşk söylemleri aynı sen
Ama anne şefkatine henüz bulaşmamış elleri.
yeni ve genç sevgililer.

Kirli ve farklı dillerdeki dünyanda yer aradım kendime.
Farklı saflardan göz göze bakabildiğimiz.
sadece beni anla diye,
aslımı karalara feda ettim.
ama anlatamadım...


gereksiz adam

(yeni takıntım; aşk mümkün müdür hala?)

29 Temmuz 2010

ANGUT

Bir kaç kelimenin yerini değiştirip, gerçek taleplerimi saklamakla geçiyor hayat. Yaşadığım toplumun kültürüne olan saygımdan iki yüzlü bir adam oldum çıktım sanki. Hangisi gerçek hangisi sahte karışıyor bazı bazı.

18 li yaşlarda, fiziksel ve psikolojik değişimle beraber ağır gelen hayat 30 lu yaşlardan sonra kolaylaşıyor ya bazılarına, işte o bazılarınadır gıcıklığım. Belki çekemediğimden belki de her şeyi unuttuklarını düşündüğümden... bana yaşadıkça ağır gelen hayat nasıl oluyor da bir başkası için kolaylaşıyor, hafifliyor anlamıyorum. Birileri farkında olmadan her şeyi çözdü de ben mi ortada ''angut'' gibi kaldım acaba (Biliyorsunuz angut kolayca avlanan bi hayvandır, benzetmem ondan).

Tamam, biliyorum;

zaman geçtikçe, yaşananlar değiştikçe kişilerin öncelikleri değişiyor. Değiştikçe hayatla mücadele şekli ve dayanma eşiği de değişiyor, olabilir. Ama ben değişen zaman, mekan, eşik, meşik hepsini alsam da cebime yine de duramıyorum dünyaya karşı şöyle ''kodum mu oturturum'' edasıyla.

Psikolojide bir yeri vardır elbet bununda, hatta zorlasam adını sanını bile açıklarım da bu neyi değiştirir, hiç. Şimdi siz değerli blogdaşlarımın yeni görevi, bu biçareye hayat karşısında ''kodu mu oturtan adam'' edası katmak için yol göstermektir. Fikir ve desteklerinizi bekliyorum...

Ben de Esra Ceyhan kadar pozitif ve sevgi dolu, Okan Bayülgen kadar her şeyi bilirim havasında, Beyaz kadar şakacı! v.s. olmak istiyorum bi zahmet...


gereksiz adam

28 Temmuz 2010

TWEET

Eskiden istediğim insanla istediğim ölçüde iletişim kurabildiğimi sanıyordum. Oysa bugün kimseyle gerçek bir iletişim kuramadığımı anladım.


gereksiz adam

25 Temmuz 2010

YENİ BİR ÖYKÜ

Boş sayfalarım olsa şimdi, yeni bir hayat yazıp çizeceğim.
Yanlış öyküleri çıkartıp atabilsem,
yeni ve doğru öyküler yazsam kendime ait.
Her şeye sıfırdan başlasam.
Yeni umutlar biriktirsem, yaşadıkça öykülerimi.
Yeni şarkılarım olsa, yeni ve mutlu...

Başka ülkeler kursam,
bizi bağrına basan başka ülkeler,
başka hayatlar.
Öyle ''lay lay lom'' bir öykü değil,
''lay lay lom'' bir ülke değil;
hüznüyle, acısıyla, aşklarıyla, ayrılıklarıyla olgunlaşmış
yaşanası bir öykü, bir ülke.

Yeni bir hayat yazsam,
olağan,
sıradan.
Hesabı kitabı olmayan,
zamandan bağımsız hatta zamansız,
sıkıldıkça yaşayabileceğim(iz) bir hayat yazsam.
Malsız, mülksüz, kavgasız, parasız pulsuz bir öykü yazsam...

Bugün yeni bir hayat yazsam kendime,
baş rolüne en değerlimi koyabileceğim.
Ben yardımcı rollere hazırım yeter ki huzur olsun,
biz olalım,
aslımız olsun...

Bugün yeni bir hayat yazsam yeni bir ülkede,
seninle aslımızı oynayabilir miyiz?


gereksiz adam

22 Temmuz 2010

OLUR GİBİ OLSA DA OLMAZ (GİBİ)

Uzaktan baktığında kendine kızan, durup düşündükçe kendini yiyen adamın çıkmaz sokaklarına hoşgelmişiz. Aklı başında insanlar kaldırım taşlarında bulabilir huzuru belki, ama...

Zaten "ama" ile başladıysanız cümleye sizlere kolay gele...

Durmadan değiştirelim çakıl taşlarını yolların, yeni hayatlar bulalım zift altı topraklarda. Ama ile başlayan cümlelerle barışalım, olmaz mı?

Yarın yeni bir gün, bugünden farkı olmayacağını bile bile, güle oynaya uyanalım, olmaz mı?

Uzaktan baktığında kendine kızan, durup düşündükçe kendini yiyen adamdan farkı yok kalabalıkların. Gelin "ama" ile başlayıp kaldırım taşlarında huzuru bulalım olmaz mı?

cevap veriyorum;

olur gibi olsa da olmaz (gibi)


gereksiz adam

20 Temmuz 2010

YUVARLAK

Bize göre değil yaşamak
sel gibi,
yıkıcı...

bize göre değil yaşamak
seks gibi,
anlık...

bize göre değil dünya
top gibi,
yuvarlak...


gereksiz adam

18 Temmuz 2010

OFFFF OFFF

Günlerden pazar. Sıradan zamanlarda dahi adamı geren, delirten bu ülvi gün,on küsür gün izin yapan bir adam için daha bir çekilmez oluyor. üstelik bu saatler...

Pazarın çekilmez akşamını nasıl eğlenceli kılarım diye düşünürken atv' de 20:00 da başlayacak olan filmin tanıtımıyla karşılaştım; Meteor Fırtınası. ''İşte'' gecemi biraz eğlenceli kılacak şey bu.

Bir gök taşı ile yok olmak üzere olan dünya, dünyayı kurtaracak ülke; Amerika, amerikalı kadın profesör ve aralarının bozuk olduğu,orduda görevli, cesur, herkesi kurtaran koca, Eşek kadar olmalarına karşın gök taşları ortalıkta gır dönerken kendilerini sokağa atıp babaı gibi cesur tavırlar sergileyen çocukları (bir kız bir erkek), Amerikan başkanı ve ondan tırsan ordu komutanı, ordu komutanının zenci sağ kolu. Şablon bu, bütün amerikan filmlerinde var olan, eğlenceye almayı beceremeyenler ve amerika' nın farkında olanlar için alabildiğine mide bulandırıcı, ben gibiler için eğlence kaynağı (yok yahu, benim de midem bulanıyor sanki).

Saat itibariyle filmi izlemeye başladım ve hatta bitmek üzere. Bitmedi fakat eminim amerika diğer bir deyişle usa(:)) dünyayı kurtaracak, karı-kocanın araları düzelecek ve uzuuuuunn bir öpüşme sırasında çocukalrının da bu sevgi ortamına katılmasıyla nihayete erecek film. Bize de kahraman amerika insanına olan hayranlık kalacak. Canlarım, sevgili usa lılar, seviyorum sizi...:)

Ha unutmadan, 3 yaşlarında ki Masal bebek bir gece altına kaçırdı ve ertesi gün arkadaşının kafasına tabak fırlattığı için bütün psikologlar, psikiyatrlar ve bilumum araştırmacılar seferber oldular. Evet, Türkiye' de bir dizide oldu bütün bunlar. Canlarım, ülkem insanını bu kadar yansıttığınız için sizleri de seviyorum...:)

amerika' nın a' sı büyük olmalıydı değil mi? Neyse Türkiye' de ki ''T'' herkese yeter, salla...

Yarın pazartesi olabilir, haftanın ilk günü de olabilir bence mükemmel bir gün olacak..:) amerika füze gönderiyor gök taşlarına, yetişmeliyim...

dur giderayak kendime şu şarkıyı armağan ediyorum; ''tıkla''


cem

16 Temmuz 2010

VEDA

Daha karpuz kesecektik yıllık iznim, nereye gidiyorsun.


cem/gereksiz adam/ne olduğunu bilmeyen adam/izinsiz adam/şuursuz/dengesiz/...

14 Temmuz 2010

Farkında mısın?

Farkında mısın?
Biz hiç yan yana fotoğraf çektiremedik. Bütün anlarımızı aklımıza kazıdık..
Hiç ağız dolusu öpüşemedik, geniş bir yatakta sevişemedik doyasıya.

Farkında mısın?
Biz yıldızları hiç seyretmedik sarmaş dolaş. Kayan yıldıza bakıp dilek tutmadık geleceğe dair. Hiç nişan yüzüğü takmadık, nikah tarihi almadık, çocuk hayalimiz de olmadı...

Farkında mısın?
Hep satır aralarına sakladık birbirimizi. Hep geceyi örttük üzerimize, birbirimizi göremedik.

Farkında mısın?
Biz hep karşıdan baktık birbirimize. Kimseye göstermeden bakışlarımızı...

Farkında mısın?
Biz hep eksiktik, birbirimizi tamamlayamadık..

(Eksik)


cem

TEŞHİS

Evet hastalığıma teşhis konuldu;

''İnsanlara güvenememek'' tam adı bu olsa gerek.

İnsan(ları) geçtim de ''sana ve bir kaç insana güvenmek'' gibi bir ihtiyaçla karşı karşıyayım. Çözemedikçe batıyorum, haberin ola...


cem

10 Temmuz 2010

AH MARY

Ah mary
yanaklarını öpmeye doyamadığım sevgili.
Sabah güneşim
gece gözlüm
yıldırım bakışlım.
Satır aralarına sakladım gerçek adını
Tenini örttüm geceme.
Gül kokulum...

Ah Mary
Gavur memleketlerine hasret sevgili
Gül benizlim,
hasretim;
Hırçın dalgalar sildi mi adımı?
Telefonlardan silindi mi numaram?
Unuttun mu?

Ah Mary
Yaylaların yaban çiçeği
Ne yapsam da doğsam gecene yine
Baldır bacak, leş kokan hayatlardan alsam etini.
Sahibi olduğun yere,
kırlara bıraksam seni.

Ah Mary
Şarkılarda duydum bugün sesini;
buğulu,
kırgın,
korkak sesini...
Nakaratına eşlik ettim,
duydun mu?

Ah mary
Ah umutsuz hayatımın umudu
gece gözlüm,
aşk şarkım,
Unuttun mu beni?


cem

9 Temmuz 2010

Sonu olmayan yazı...

SAĞDAN SAĞDAN

Pek duyarlı, çok çevreci, hayvan sever kamera önü* kahramanları;

Bi defolun gidin başımızdan...

*Kamera olmaz da blog olur, site olur, o olur, bu olur...


cem


7 Temmuz 2010

ŞEHİR-DÜŞMAN

İlk ne zamandı bir şehre düşmanlığım... Zamanı kestirmem güç şimdi. Her insanın geçtiği evrelerin birinde ben de yakalandım bu hastalığa. Seni, onu, bunu hatırlatan şehirlerin tabelaları, nüfusu, coğrafi özellikleri v.s. dahi psikolojik tahribat bırakmaya yetiyordu. Dedim ya ilki ne zamandı unuttum ama sonuncusu bundan bir kaç yıl önceydi. O dönemlerde çalan ''Ben sensiz İstanbul' a düşmanım'' şarkısında İstanbul yerine geçerli şehri yazıp avaz avaz söylüyordum, sövüyordum...

Kelimelerden alacaklı bir sağır gibi
İçimi döktüm bugün, yokluğunla konuştum
.......

Ne olur gel gel gel

Evet şimdi bu şarkı çalıyor. Tesadüf değil, içimden geldi, istedim, açtım, dinliyorum. Geçmişe bakıp, tebessüm edip, hüzünle de anmıyorum o zamanları. Yeni zamanlarım var, aynı kişilerin farklı şehirlere düşman ettiği yeni zamanlarım. Çıkış yolu aradığım, ''gitmeliyim'' dediğim, ama bir şey yapamadığım yeni zamanlar. Değişmeyen İstanbul yerine başka şehirler yazıp, avaz avaz söyleyip, sövdüğümdür...

Yıllık iznimin bir kısmını yeni şehir ve yeni hayat hayalleri, hayaller çıkmaza düştüğü zamanlarda gayri ihtiyari ağzımdan çıkan küfürler ve belden biraz daha aşağı inen ağrımla geçireceğim anlaşılan...

Karadeniz mi?

Muamma...


cem

4 Temmuz 2010

PAZARKÜSÜR

facebook dili, twitter dili, blogger dili....
garip dünyalar. Tanıdıklarımı tanımadığımı anlattı bana ya da tanıdıklarım da kendilerini tanımamışlar. Bunu da bana anlattı, tanıdıklarıma anlattı mı bilemiyorum...

Fenerbahçe' de şampiyon olamadı. Arjantin ve Brezilya elendi. ''Oysa Arjantin alır ulen'' diye ahkam kesiyordum, çok anlayanlardanmış gibi.

Sezen albüm yapmadı bu yıl, konser de vermedi ki görüp hasret giderelim. ''yürüyorum düş bahçelerinde'' ki 20 küsür şarkı da kesmedi beni. Sezen' den çakkıdı ya da lale devri ve hatta unutamam dinlemeyi hiç hayal etmemiştim. Pardon, Uslanmadım, Muhabbet Kuşları, Söz bitti v.s. de olmasaydı halimiz nice olurdu.

Yıllık iznimin bir kısmı olan oniki günü kullanmaya başlıyorum pazartesiden itibaren. Eski zamanlarda büyük mutluluk duyduğum bu zamanlar şimdi bi yalnızlığa itti beni. ''İznimi yarıda kesip işe mi başlasam?'' diye sorar oldum kendime. Düşün daha izin başlamadan.. Böyle başlayacak, iznin son günleri ''pöfff, yine izin bitti'' ruh hallerine gireceğimi gayet iyi biliyorum.

Sonra izin denince akla gelen tatil, tatil deyince akla gelen akdeniz sahilleri hiç çekmiyor beni. Hatta bu durum ''arabesk'' geliyor desem yeridir. Başka bir şeyler yapmalıyım, karadeniz' i gezmek olabilir mesela ama onu da canım çekmiyor, hem bir aydır araba kullanan biri olarak bu yolculuk ne kadar sağlıklı olur bilmiyorum. Otobüsler mi?

pöfffff....

Bel problemim ''yaşlanıyorsun lan'' diyor. Bel mi problem onu da çözmüş değilim. Aslında beni kaplıcalar paklar, en yakın kaplıcaya gidip tatilimi bu şekilde değerlendirmek en güzeli olur kanımca, kanınca, kanlarınca...

Her şeye şükrediyorum aslında ama düşünüp içimde havai fişekler patlattığım bir hayalim yok, kalmadı. Bu da beni manyaklaştırıyor. Bir işe gövdesiyle dalan, dalarken yüzünde güller açanları görünce kıskanmamak, imrenmemek mümkün olmuyor....

Neyse işte, pazar bugün. Tek tesellim pazartesi sendromum yok diyeceğim fakat cumadan üstüme üstüme gelen ''yalnızlık duygusu'' az daha beter bir hissiyat ne yazık. Üstelik insansızlıktan değil benimkisi, tabikisi, bu sefer fena foka bastımkisi... (çok kötü)

Sigara, kahve, Sezen, pazar... iyidir iyidir...


cem

2 Temmuz 2010

VEDALARI HİÇ SEVMEM

"Ben vedalara alıştım" diye başlamalıydım ya da "vedaları hiç sevmem" ile... Bir ucundan başlamalıydım işte ama, aklımdan geçen, ruh halimi anlatacağını düşündüğüm her şey boş ve sahte geliyordu da, bir yerden başlamalıydım.

"hiç buluşmamıştık, hiç bakmamıştım gözlerine. O yüzden koymadı bu üstü örtülü gidiş" desem olur muydu?

Sahi olur muydu?

Bu "Sahi" ne kadar eğreti durdu orda. Üstelik her yazının bir kıyısında yerini buluyordu hep. Sahi, Sahi' yi ne ile eşitleyebilirdim;

Gerçekten,
Cidden,
...
..
.

Yok, hiçbirini sevmedim. Sana, gidişinin farkında olduğumu ve üzülmediğimi ya da çok üzülmediğimi anlatacak daha afili kelimeler lazımdı bana.

Afili... Yıllarca "afilli" diye yutturuldu millete aslı afiliydi. Bunun altını çizmem etkili olur muydu?

Kendini tekrar eden cümlelerimin çok farkındayım. Ne olur bu sefer onları benden ilk kez duyuyormuş gibi davransan, sonra beni anlasan, tam da anlatmak istediğim gibi anlasan. En son "ben vedalara alıştım" tabusunu yıksan başıma, bi halta alışamadığımı anlatsan...

olur mu?

biliyor musun? (bunu da çok yazmıştım, neyi bildiğini hla çözemedim)

Vedaları hiç sevmem ben. Hiç buluşmamıştık, hiç bakmamıştım göz....


cem





1 Temmuz 2010

YOK YAHU

Biz ne zamandan beri cenazelerde siyah takım elbise giyinmeye, kafaya bir tül ya da şapka takmaya başladık. Hayır şekilsel takıntımdan falan değil, sadece zamanını merak ediyorum o kadar. Modernlik deyince akla bunlar geliyorsa ben almayayım, bu düpedüz özentiden öteye geçmeyecek bir durumdur...

Hocam bana her şey batıyor bu ara. Televizyon, gazeteler, internet dünyası hepsi kendi kimliğini kaybetmiş, yeni kimlik sahibi de olamamış bir ülke görüntüsü çiziyor.

Yok yahu, neydi?

Avrupa standartlarına ancak bu şekilde ulaşacaktık değil mi? Aklı, ilimi, bilimi salla gitsin. İmajımız düzgün olsun sevgili dostlar, gerisi hikaye...

Sahiden biz bu kadar mı özenti bi toplum olduk anlamadım gitti...


cem