5 Aralık 2010

SEVGİLİ BLOG

Türkiye' de en iyi yapılan bilimlerden biridir meteoroloji sanırım. Bir kaç gün önceden, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü' nün açıkladığı, pazar günü balkanlardan akın akın gelecek olan soğuk hava dalgası, gün itibariyle kapımızı çalmış durumda. Üstelik geldiği güne bir bakın, pazar...

Pazarla ve soğukla olan ilişkim ayrı ayrı ortadayken, ''bir araya gelip üstüme üstüme gelince nice olacaktır halim'' diye düşünürken, bireysel saldırılarıyla daha çok yıktıkları ruh halimi, ittifaklarıyla alt edemediklerini anlamış durumdayım. Ne pazara küfredesim var, ne soğuktan şikayetim. ''Hangi birinin derdine yanayım ulan'' ruh haliyle belki de; bir gevşeklik, bir rahatlık var üzerimde. Asıl korkuncu, Evren arkadaşımın  ''bir gün pazarı seveceksin'' öngörüsünün gerçekleşmiş olma ihtimali aslında. Düşünsene, yıllarca düşman saydığım günle barışıp, kanka olduğumu. Yazık değil mi 32 yılıma, o yıllarda biriktirip ilkeleştirdiklerime. Tabularımı yıkmaya hazır değilim ben oysa...:)

Sabah 10:30 sularında kalkıp (evet evet bu yazı günlük tadında, bloguyla sevişen adam modunda yazılacak. Kimse itiraz etmesin yoksa en başa ''sevgili günlük'' yazarım o olur) midesel ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra oturdum bilgisayarın başına. Hiç bir haber sitesine girmedim, hatta günlük haberlerle karşılaşma ihtimalimin olduğu öte-beri sitelere de uğramadım hiç. Sıkıldım belgelerden, dünya lideri ülkelerden. Demokrasi vaadiyle birebir alaksı olmayan ülkelere bomba yağdıran bir ülkeden çıkan bu gibi belgeler neden bomba etkisi yaratırmış anlayamadım gitti. Ne olacaktı, çok severiz biz bu liderleri, bu ülkeleri ama bombalamalıyız Allah bizi affetsin gibi yazılar mı çıkacaktı. Pöfff, girmeyeceğim bu konulara.

O saatten beri boş boş dolaşıyorum, boş sitelerde. Sol yanımda suyla karıştırılmış 3 in 1, ara ara cam kenarında tüttürdüğüm sigaram ve arkada bir türlü istediğim müzikleri çalmayan bir radyo. Bilgisayarımın hoparlörü bozuk, almaya üşeniyorum, cd lerimin tamamı arabada zaten, onları da almaya üşeniyorum. Artık ne çıkarsa bahtıma. İnanın bana çok mıy mıy, mız mız bi adam oldum ben. Misal sağ arka lastiği patlak arabanın, Allah' tan 2-3 gün idare ediyor hava basınca, 6 aydır o şekilde kullanıyorum da yaptırmıyorum. Lastiği değiştirmek zaten benim harcım değil..:)  Anlayın nasıl bir tembellik var üzerimde. Kızmayın lakin hepsi hayata olan küskünlüğümden, aha da sebep bu...

Geleceğe dair planlar yapıyorum bazen, ilk cümlem ''bu şehirden gitmeliyim'' oluyor. Sonra diğer bi ses ''sen her sıkıldığında bunu yapıyorsun ama değişmiyor hiçbir şey'' diyor e başka ses durur mu, bi dolu bahaneler üretiyor ''gitmeliyim'' tezine.  Lakin gidemiyorum, dört bi koldan sarıldım göndermiyorlar, da, ben gitmeliyim yoksa bi açık kapı bulamıyorum. Neden diye sormayın a dostlar, nedenleri çok kısa altını dolduramazsam huzursuz oluyorum.

Mayısı bekliyorum, mayıs sonrası gerçekleşme ihtimali olan görevde yükselme sınavına dahil olabiliyorum çünkü. Ve ancak ben bu şekilde burdan giderim diye düşünüyorum yoksa hiiiççç işim olmaz yükselmeyle onla bunla sanki, öyle geliyor bana gibi. Bahsi geçen sınav mayıs öncesi olursa ben bittim demektir. bir sonraki ancak 4 yıl sonra olur bu da burada çakılıp kalmam demek kanımca. O ihtimal dahilinde de planlar yapmaya çalışıyorum ama olmuyor, bi tarafı elimde kalıyor.

Sonunda iyiler mutlaka kazanıyordu değil mi?
Beklemekteyim sevgili blog (böyle başlamadık diye böyle bitmeyecek anlamına gelmez.:))


gereksiz adam