16 Eylül 2010

ANCAK BİR KIŞ DAHA


Herkes yazmıştır sonbahara içli bir yazı. Mevsim de tam yazılmalıktır hani; sarı, hüzünlü... Sarıdan mıdır hüznü, terk edilişleri mi temsil eder bilinmez. Yapraklar ağaçlarını, çimler toprağını, doğa yazlık süsünü kaybeder ve kaybederken de görsel olarak güzeldir her şey. Belki de budur hüznün sebebi, terk edilişlerin göze gelen güzelliği. Bi hüzün vardır işte, kaynağı tarafımca netleştirilemeyen.

Neyse efem, asıl konu "bu sonbaharın benim üzerimde ki etkisi ya da etkisizliği". Çok zamandır benden uzak olan hüzün şimdi de, bu mevsimde de çalmadı kapımı. Yazın peşi sıra gelen serin hava daha çok çaresizlik hissi uyandırdı bende. Soğuk insana kendisini çaresiz hissettirir mi? bana hissettiriyor işte. "yeni ve yalnız bir hayat olmalı", "başka düzenler kurmalıyım", "sıradanlaşsa da ıssız adam olmalıyım" v.s. söylemlerle kendimi ait olduğum yere atma telaşıyla gelen bir çaresizliktir bu belki de ya da evet tam da öyle.

Bundan 1,5 yıl önce hayatımda herşeyi değiştirmiş ve yeni bir hayata başlamıştım(ocak/2009). Daha başladığım gün anlamıştım yanlışımı, daha başladığım gün gitmelerin peşine düşmüştüm. "Ancak bu yarım kış" katlanabilirim buraya diyordum. Sonra "ancak bir kış daha". İşte şimdi de böyle bir zamandayım, yine "ancak bir kış daha" diyorum, belki de olmayacağını bile bile. Bilen bilir mekanlarla değildir de derdim.........

Bir kış daha buralara katlanacağımın haberini veren bu sonbahar da bana hüznü değil çaresizliği getirecek, çok belli.


gereksiz adam