29 Temmuz 2010

ANGUT

Bir kaç kelimenin yerini değiştirip, gerçek taleplerimi saklamakla geçiyor hayat. Yaşadığım toplumun kültürüne olan saygımdan iki yüzlü bir adam oldum çıktım sanki. Hangisi gerçek hangisi sahte karışıyor bazı bazı.

18 li yaşlarda, fiziksel ve psikolojik değişimle beraber ağır gelen hayat 30 lu yaşlardan sonra kolaylaşıyor ya bazılarına, işte o bazılarınadır gıcıklığım. Belki çekemediğimden belki de her şeyi unuttuklarını düşündüğümden... bana yaşadıkça ağır gelen hayat nasıl oluyor da bir başkası için kolaylaşıyor, hafifliyor anlamıyorum. Birileri farkında olmadan her şeyi çözdü de ben mi ortada ''angut'' gibi kaldım acaba (Biliyorsunuz angut kolayca avlanan bi hayvandır, benzetmem ondan).

Tamam, biliyorum;

zaman geçtikçe, yaşananlar değiştikçe kişilerin öncelikleri değişiyor. Değiştikçe hayatla mücadele şekli ve dayanma eşiği de değişiyor, olabilir. Ama ben değişen zaman, mekan, eşik, meşik hepsini alsam da cebime yine de duramıyorum dünyaya karşı şöyle ''kodum mu oturturum'' edasıyla.

Psikolojide bir yeri vardır elbet bununda, hatta zorlasam adını sanını bile açıklarım da bu neyi değiştirir, hiç. Şimdi siz değerli blogdaşlarımın yeni görevi, bu biçareye hayat karşısında ''kodu mu oturtan adam'' edası katmak için yol göstermektir. Fikir ve desteklerinizi bekliyorum...

Ben de Esra Ceyhan kadar pozitif ve sevgi dolu, Okan Bayülgen kadar her şeyi bilirim havasında, Beyaz kadar şakacı! v.s. olmak istiyorum bi zahmet...


gereksiz adam